1. 1.
    0
    Elmalılı muhafazid Hamdi YAZIR, yukarıdaki rivayetleri naklettikten sonra şöyle diyor:
    Bu hususta diğer hadîs kitaplarında ve tefsirlerde daha geniş bilgi vardır. ibn-i Cerîr bir çok rivayetten sonra özetle şöyle nakleder: Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem; Benî Mustalik’in kendine karşı, Haris b. Ebî Dırar komutasında asker topladığını haber alınca yola çıktı. Sahile doğru Kudeyd nahiyesinden Müreysi' denilen su üzerinde onlarla karşılaştı. Çarpıştılar, Allah Teâlâ Benî Mustalik’i yenik düşürdü. Onlardan ölenler oldu, oğulları, kadınları, malları ganimet alındı, Benî Kelb b. Avf b. Âmir b. Leys b. Bekir’den Hişam b. Dababe denilen bir adam da yaralandı. Ensar’dan Ubade b. Samit’in takımından bir adam onu düşman zannederek yanlışlıkta öldürmüştü. Su almağa gelenler suyun başındaydılar. Bu sırada Benî Gıfar’dan, Ömerin atını çeken işçisi Cehcâh b. Said ile Abdullah b. Ubeyy’in dostu Cüheyneli Sinan, su üzerine itişip döğüşmüşlerdi. Sinan: « Yetişin Ensar! » diye, Cehcâh da «Yetişin muhacirler!» diye bağırmıştı. Abdullah b. Ubeyy b. Selûl buna öfkelenmişti, yanında kavminden bazı kimseler vardı. Henüz genç yaşta olan Zeyd b. Erkam da iç­lerinde idi. Abdullah şöyle dedi: “Bunu da yaptılar ha! Kendi ülkemizde bizi istemiyorlar. Artık çok oldular. Vallahi bizimle şu Kureyş kaçkınlarının halini şu söz açıklıyor: «Besle köpeği, yesin seni.” Ama vallahi Medîneye dönersek güçlü olan, güçsüz elbette oradan çıkaracaktır. Sonra adamlarına dönüp şöyle dedi: işte sizin yaptığınız. Onları ülkenize soktunuz. Mallarınızı onlarla bölüştünüz. Şimdi vallahi eğer siz elinizde olanı onlara vermeseniz çekip giderler“.
    Zeyd b. Erkam bunu işitti; gidip Peygamber’e yetiştirdi. Savaş bitmişti. Ömer ile beraberdiler. «Ey Allah’ın Elçisi! Abbad b. Bişre emret, onu öldürsün“ dedi. Allah’ın Elçisi dedi ki: Nasıl olur Ömer! O zaman herkes, muhafazid arkadaşlarını öldürüyor, diye lâf ederler. Hayır. Söyle, asker yola çıksın”. Bu öyle bir saatte idi ki o saatte yola çıkmak Allah’ın Elçisi’nin âdeti değildi. Asker hareket etti. Abdullah b. Ubeyy, Zeyd b. Erkam’ın şikayetini işitince huzura vardı. “Billahi öyle bir şey ne dedim, ne söyledim” diye yemîn etti.
    Abdullah’ın kavmi içinde itibarı vardı; büyük sayılırdı. Ensar içinde arkadaşlarından orada bulunanlar ondan çekinerek şöyle dediler: “Ey Allah’ın Elçisi! Çocuk… Sözünde hayale kapılmış, adamın söylediğini belleyememiş, uydurmuş olmalı.” Allah’ın Elçisi tek kalıp yürüdüğü sıra Üseyd b. Hudayr geldi. Selâm verdi ”Ey Allah’ın Elçisi! Olağan olmayan bir saatte yola çıktınız. Bu saatte çıkmazdınız?» dedi. Allah’ın Elçisi şöyle dedi: “işitmedin mi, arkadaşınız ne demiş?” “Hangi arkadaş?” dedi. “Abbullah b. Ubeyy” diye cevap verdi. “Ne demiş?” dedi “Medîneye dönerse güçlü, oradan o güçsüzü çıkaracakmış diye düşünüyormuş” dedi. “O halde Ey Allah’ın Elçisi! Dilersen onu sen çıkarırsın. Vallahi o güçsüzdür , sen güçlüsün” dedi. Sonra da: “Ey Allah’ın Elçisi!” dedi. “Ona aldırma, nazik davran. Vallhi, Allah seni gönderdi, o sırada kavmi ona taç giydirmek için boncuk diziyordu. O seni, krallığını elinden almış görür”.
    Sonra Allah’ın Elçisi ordu ile o gün akşama kadar ve gece sabaha ve ertesi günün kuşluğu kadar yürüyüş yaptı. Nihayet güneş rahatsızlık vermeğe başlamıştı, konaklama emri verdi. Halk yere dokunur dokunmaz uyuya kaldılar. Bunu böyle yapması, kimse Abdullah b. Ubeyy’in lâfı ile meşgul olmasın diye idi. Sonra yine yola çıkıldı. Hicaz yolunu tuttu. Nihayet Hicazda Bakî’in biraz üstünde bir su başına kon­du. O suya Nak' denilir. Oradan hareket edildiğinde şiddetli bir rüzgâr esmeye başladı. Halk ondan rahatsız olmuş ve korkmuştu. Allah’ın Elçisi, “Korkmayın, kâfirlerin büyüklerinden biri öldü.“ Dedi. Medîneye geldiklerinde, Riffaa b. Zeyd b. Tabut’un o gün öldüğünü duydular. Yehûdîlerin büyüklerinden ve münafıkların sığı­nağı idi. işte o vakit Münâfikûn suresi indi. Sûre inince Allah’ın Elçisi, Zeyd b. Erkamm kulağını tuttu ve “Allah bu­nun kulağına doğruluk verdi.“ dedi. Abdullah b. Ubeyyin oğlu Abdullah da babasının yaptıklarını öğrendi. O, temiz bir mümin idi. Allah’ın Elçisi’nin huzuruna geldi «Ey Allah’ın elçisi! işittim ki Abdullah b. Ubeyy’i size uluşan sözünden dolayı öldürmek istiyormuşsunuz. Eğer yapacaksanız bana emredin, ben ounun başını sana ge­tireyim. Vallahi, bütün Hazrec bilir ki içlerinde babasına benden daha iyi davrananı, daha saygılısı yoktur. Korkarım ki, benden başka birine emredersiniz, o babamı katleder, ben de babanım katilinin halk içinde gezmesine tahammül edemem, tutar onu vururum. Bir mümini bir kâfire karşılık öldürmüş olur bu sebeble ateşe girerim“ dedi. Allah’ın Elçisi, “Hayır. Biz ona nazik davranırız. Beraberimizde bulunduğu müddetçe iyi­ davranırız.“ dedi.
    O günden sonra her ne yap­sa kavmi onu aşağılar, hakaret ve tehdit ederlerdi. Allah’ın Elçisi bunu işittikçe Ömer’e, „“Bak Ömer! Görüyor musun, nasıl oldu? Senin dediğin zaman öldürseydim onun için nice dik kafalılar sevinirdi. O gün sana vur desem, vururdun degilmi?“ derdi. Ömer de; “Elbette. Allah’ın Elçisim emri benim emrimden çok büyük çok bereketlidir. » derdi .
    Keşşaf Tefsirinde de şu nakil vardır: «Abdullah b. Ubeyyin bu alancalığı iyice ortaya çıkınca, « Senin hak­kında şiddetli âyetler indi. Hemen Allah’ın Elçisi’ne git, senin için istiğfar ediversin. » denmişti. Ama o, başını bükmüş, sonra da «Bana iyman etmemi emrettiniz, iman ettim, malımın zekâtını vermemi emrettiniz zekât verdim, artık muhafazid’e secde etmemden başka bir şey kal­madı» demişti. Ondan sonra da çok yasamadı, bir kaç gün içinde hastalandı öldü[4].

    Şimdi bu olaydaki hakaretle Danimarka’da yapılan karikatür olayını karşılaştıralım. Hangi hakaret daha ağır? Bu hakaret Kur’an ile sabit olmasına rağmen hakaret eden kişiye hiçbir ceza uygulanmamıştır. Bizim yapmamız gereken de peygamberimizin yaptığı gibi daima Kur’an-ı Kerim’e uygun davranmak ve akl-ı selimle hareket etmektir. insanlara katlanamazsanız başarılı olmanız mümkün değildir. En hafif bir tahrikte bile dengesini kaybeden ve Kur’an’dan habersiz olduğu için gayet hissi davranan günümüz Müslümanlarının, en zor şartlar ve en ağır hakaretler karşısında bile metanetini koruyan, daima Kur’ân’a uyduğu davranan peygamberimizi örnek almaları lazımdır. Çünkü onun her hareketi bize örnektir.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster