http://fizy.com/#s/3woqb2
Cık…olmaz böyle ama..ebru…
Önüme döndüm…hayal kırıklığına uğramış bir sesle konuştum bu kez, “çok çocukça şu an yaptığın..ne yani şimdi inada mı bindiriyoruz? Senin dediğin, benim dediğim mi olacak?..ya, eve gidelim diyorum, ama neden? Çünkü adam akıllı oturalım yan yana, sakin sakin konuşalım, konuşurken ben sana dokunabileyim, seni dizime yatırabileyim..kolumu boynuna sarabileyim..diz dize olalım diye..niye bunu yapıyorsun ebru? Bir çeşit ceza mı, buse ile konuştuğum için? inan değmez..sen daha çok üzülürsün sonra bana bunu yaptığın için..hadi..sür şunu evimize..”
Daha ne kadar alttan alınabilirdi ki? Değil mi beyler? Daha ne kadar sakin kalınabilirdi?..insan sevince, böyle olabiliyor işte..buna katlanabiliyor..bu ona cefa gibi, zorunluluk gibi, zor gibi gelmiyor o zaman..
Ama ebru tatmin olmamıştı, nedensizce saldırmaya devam etti..yapma ebru..yapma be bitanem..yakışmıyor sana..eğreti duruyor..sahte duruyor..trip yapma bana..beceremiyorsun bile zaten..
“hayır sen zaman kazanmaya, soğutmaya çalışıyorsun..”
Benim onca pozitif, ılımlı lafımın üzerine bu yaftalar gelince, balatam sıyrıldı bir an..sesim epey yükseldi,
“neye zaman kazanmaya çalışıyorum ebru? Sen neden bahsediyorsun kızım ya?! Neyi soğuyacağım?..lan ben açıklayamayacağım bir şey olsa ulu orta iş yapar mıyım? Sen de biliyorsun bunu, neden gelmedin o zaman yanımıza koridorda?”
“haa..yani açıklayamayacağın şeyleri gizli gizli yapıyorsun zaten öyle mi?..”
“yuh…yuh ebru..bravo…burdan onu mu çıkardın?... konuyu zorla saptırıyorsun..canın kavga etmek mi istiyor he güzelim?..he?..söyle hele sıkıldın mı benden?..he? söyle…ne oldu?..artık hevesin kalmadı mı? ya da öyle yüzük müzük girince işin içine fazla mı ciddiye bindi durum..korkuttum mu?..he söyle?!”
iyice çileden çıkmış bir vaziyette saydırırken,bir yandan da kızın koluna yapışmışım, farkında değilim..baktım yüzü hepten hayalet görmüş gibi oldu, gözleri filan dolmuş, taşmak üzere..kolunu bıraktım..diğer eliyle sıvazladı hemen tuttuğum yeri..lan..acıttım mı?..hay anas….
Bir şey demedi, kastı kendini..sinir harbinde şu an da…niye? Hiç gereksiz…ah ebru ah..
“ebru..hadi canım..sür şunu eve de..oturalım sakin sakin konuşalım..hadi bitanem..ne duymak istiyorsan anlatacağım” dedim sesimi yumuşatmaya çalışarak..sıçtım, şimdi toplamaya çalışıyorum..
“burada anlatacaksın..” dedi inatla..kegib kegib…lan ne biçim damar varmış sende de be..
“ebru!..”
“sabaha kadar dururum burda gerekirse..” dedi, mızıkçı çocuklar gibi..
“ebru..inada bindirme bak..”
Kaşlarını hava kaldırdı..sinirden, inattan çatlayacak..gözleri boşalmak üzere..
“hiç..boşuna..” dedi yine kegib kegib..
“iyi” dedim..arabanın kapısını açtım..adımımı dışarıya attım..çıktım arabanın içinden…döndüm sonra..kapıyı kapatmak için..biraz da sertçe kapattım..
Sonra..
Sonra, tekrar önüme dönüp, gitmem gerek değil mi?..hemen bir saniyelik bir durum bu…ama gidemedim işte..camın arkasından öyle bir baktı ki bana..o bir saniye uzadı…üç oldu…beş oldu..
inatçı... inatçısın….sen de inatçısın..ama ben..o laz damarı yok mu…ah ulan ah..ilk defa sitem ettim kimliğime, kütüğüme..
Sen inatçısın…ben senden inatçı…
Döndüm sırtımı her şeye rağmen..öyle ya, inadım inattı benim…başladım yürümeye..ebruyu öylece arabanın içinde bırakıp, hızlandırdığım adımlarla otobüs duraklarından birine doğru ilerlemeye başladım…