1. 1.
    0
    80'li yıllardan kalma bir kapı zili vardı. Bunu zile bastıktan sonra anladım. Kapı açıldı. Genç bir bayan çıktı. “Siz Fahrettin Bey olmalısınız,” dedi. “Evet, öyle olmalıyım,” dedim. Kadının yüzünde zorlama bir gülümseme belirdi. Çünkü son derece berbat bir espri yapmıştım. Ayıp olmasın diye güldüğü apaçık ortadaydı. Beni içeriye buyur etti. Bir odaya girdim. “Siz dinlenin, Freud Bey birazdan burada olur,” dedi. Freud Bey... Kulağa biraz garip geliyor.

    Odayı incelemeye başladım. Sırtımı yasladığım duvarda sarışın felaket Marilyn Monroe'nun tam boy resmi vardı. Fotoğrafı değil; resmi. Bir kara kalem çalışmasına benziyordu. Çok başarılıydı. Küçük bir kütüphane vardı odanın içinde. Etrafa yayılmış angiblopediler haricinde düzenli görünüyordu her şey. Sonra kapı açıldı. Orta boylu yaşlı bir adam. Top sakalı vardı. 50 yaşında gösteriyordu ve bir bebek kadar zararsız gözüküyordu. Ayağa kalkmamla beraber elini uzattı.

    “Merhaba, ben Sigmund Freud,” dedi. Gözlük taksaymış birebir benzeyecekmiş.

    “Memnun oldum efendim, bende Fahrettin Meriç.”

    Konuşmamız boyunca dernek hakkında en ufak bir kelime etmedik. Havalar nasıldı? Dolar niye düşüyordu? Hayat ateş pahasıydı. Avrupa birliğine girebilecek miydik? Kaç kere aşık olmuştum... Her şeyi anlatmak istemiyorum. Sıradan bir sohbet gibiydi. Oysa çok şaşırmayı bekliyordum. Sanki bir iş görüşmesine gitmişim ve birazdan bana doldurmam için bir form verecekti. Öyle de oldu. Bir dosya uzattı. Bunu eve gidince okuyun dedi. Sakın yolda okumayın diye de tembihledi. Eve gittim. Her zamanki ritüelimi gerçekleştirip kendime bir kahve yaptım. Koltuğa uzandım ve dosyayı kontrol ettim. ilk sayfada kocaman harflerle MANiFESTOMUZ yazıyordu. ikinci sayfaya geçtim ve okumaya başladım:
    ···
   tümünü göster