1. 1.
    0
    Koltuğuma uzanıp makaleye göz atmaya başladım. El yazısıyla yazılmıştı. Sayfaları çevirdikçe daha güzel şeyler gördüm. Çeşitli yazarlardan alıntılar vardı. Bir alıntı okudum, altında Dostoyevski yazıyordu. Kendisi 150 yılı aşkın bir süre önce ölmesine rağmen, şu an ki dünyanın durumunu özetliyordu. Hayranlıkla okudum. Şöyle diyordu Dostoyevski:

    “Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: "Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?" Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. insanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor.”

    Okuduktan sonra Don Kişot denen adamın dünyaya iyilik yaymak için ne kadar çaba sarf ettiğini düşündüm. Acaba niye ayrılmıştı dernekten. Acaba şimdi ne yapıyordu. Bir karara vardım. Bundan sonra bende onun yolundan gidecektim. Ama önce üst komşumun yanına gitmeliyim. Bu sabah beni evine davet etti biliyorsunuz. Gitmezsem eğer ayıp etmiş olurum. Dişlerimi fırçaladım. Yeni bir gömlek giyip yukarıya çıktım. Kapıyı tıklattım. Geç de olsa açtı kapıyı yüzünde bir gülümsemeyle. içeri buyur etti.
    ···
   tümünü göster