+1
-2
bir grup felsefeci, şems-i tebrîzî hazretlerine geldi bir gün.
bir tanesi öne çıktı:
- size, üç suâlimiz var.
- peki sor bakalım.
o esnada bir kerbin vardı mübareğin elinde.
onunla talebesine teyemmüm dersi veriyordu.
felsefeci sordu:
- allah vardır, görünmez diyorsunuz.
peki görünmeyen şeye nasıl inanıyorsunuz?
- pekâlâ, ikinciyi sor.
- şeytan ateşten yaratıldı dersiniz.
sonra da, onun ateşte yanacağını söylersiniz.
hiç ateş, ateşi yakar mı?
- üçüncü suâlin nedir?
- islâmda kul hakkı var.
âhirette, hakkı olan hakkını alacak dersiniz.
hâlbuki bırakın insanları kendi hâllerine.
canları ne isterse, yapsınlar.
- başka var mı?
- hayır, yok.
o zaman büyük velî, elindeki kerpici kaldırıp adamın başına vurdu.
adamın başı acıdı tabii. ve koşup kadıya şikâyet etti. kadı, (hâkim) hazret-i tebrîzîyi çağırdı mahkemeye.
- bu kimseye vurdunuz mu?
- evet.
- niçin vurdunuz?
- üç sualine tek cevap verdim.
- nasıl yâni?
- bu adam; görünmeyen allaha nasıl inanıyorsunuz? dedi.
cevâben kerbinle vurup acıttım başını. göstersin başının acısını.
kadı felsefeciye döndü.
- ne diyorsun?
- başım acıdı, ama gösterilmez.
buyurdu ki:
- allah da vardır, ama görünmez.
ve devam etti:
- bu adam; şeytân, ateş cinsinden olunca cehennem ateşinden zarar görmez, diyor. hâlbuki kendisi de topraktan yaratıldı.
bu kerbinle niçin başı acıdı?
sordu yine:
- bu kişi, âhirette hesap falan yok. bırakın, kim ne isterse yapsın, diyor. mâdem öyle, benim canım ona vurmak istedi ve vurdum. niçin size şikâyet ediyor?
felsefeci mahcuptu. başını önüne eğdi v etövbe edip îmanla şereflendi.