0
sonra mumlar düzeldi, içeride bir karanlık var
ama sanki bir bıçak geçirsem ortadan ikiye yarılacak.
nefes almak zor, delicesine basık bir ortam. tüm bunların
yanında buz gibi, bir yandan diyorum "ulan nasıl bir yer burası"
"burada kim yaşar" kim yaşayacak, insan yaşamaz tabi ki.
her tarafta işlemeler falan. ama gereksiz hiçbir eşya yok.
dedim tamam konsantre ol, başladım elimdeki kağıdı okumaya
ama zar zor seçiyorum, gözüme kadar getirdim iyice okuyabilmek için
okuyorum falan, son derece ritimsel bir şeyler. latince olduğunu
hatırlıyorum. kabul törenindeki ayinler, normal ayinlerde kullanılan
yöntemlerden farklı ilerliyordu. daha ileride, su veya ayna ile
iletişime geçiliyordu mesela.
okuyorum, lakin ritimsel olduğu için akılda kalıyor, daha hızlı okuyorum.
sonra sırtımdan bir rüzgar esti ürperdim. ilerlemeye başladım. kafamı
kaldırmıyorum artık. siyaha doğru yürüdüm, tam adım atacaktım,
içimden kuvvetli bir ses "beyaz" dedi, doğru, beyaza gitmem gerek.
beyaza yürüdüm attım adımımı bekliyorum. bir yandan okuyorum falan,
bir iki saniye geçmedi ki o siyahlığın canlı olduğu hissine kapıldım.
resmen odanın içinde hareket ediyordu. girdap gibi ama,
hatta daha doğrusu yılan gibi. sinsi gibi dönüyordu beni kolluyordu.
resmen olan buydu yani. kafamı hiç kaldıramıyorum ama.