+1
Ve sonra biri çıktı ortaya, Bi’run Şatan gürleyerek seslendi onlara: “Toplanın cin halkı!”
Cinler toplandılar ve Bi’run Şatan’ın emirlerini dinlemeye başladılar.
“Dünyaya yayılın ve gördüğünüz her yere yerleşin, çoğalın! Yaşadığınız her yeri inşa edin ve yaşanır hale gelene dek çalışın.” Bi’run Şatan’ın buyruklarına itaat ettiler ve yeryüzünün efendisi olarak yayıldılar dünyaya. Yerleştikleri yerlerde çoğaldılar ve kabileler kurdular. Bakir dünya, bin türlü cin ile dolmuştu. Öyle ki, yaşamadıkları hiçbir yer yoktu artık.
Bi’run Şatan huzursuzdu. Krallığı bütün dünyayı kuşatmış ve güçlenmişti, ama içinde yenemediği bir zulmet büyüyordu. Ve toprağa su düştü...
O sırada Arş’tan bir melek iniyordu. Avuçlarında bir damla suyla geldi Melek Yusuf. Yeryüzüne indiğinde dünya kor halindeydi. Suyu alevlerin üzerine bıraktı yavaşça ve alevler sönmeye başladı.
Yusuf ağır adımlarla yerküreyi adımlıyordu. Dünyaya yayılmış cinlerin kendisini düşmanca izleyişlerini görmüş, korkmuştu. Görevini yapmak zorunda olmasaydı, bir an bile orada durmak istemezdi.
Cinler öylesine çoğalmışlardı ki; gökyüzünü ve yeryüzünü doldurmuşlardı. Kanatlı olanlar havada, kanatsız olanlar da karada birbirlerine girdiler. “Bizim sınırlarımızı ihlal ediyorsunuz!” “ Hayır, siz bizim sınırlarımızı ihlal ediyorsunuz!” Cin kabileleri arasındaki bu küçük anlaşmazlıklar, gitgide büyüdü ve büyük bir savaş çıktı. Dünya akıl almaz bir gaddarlığın pençesindeydi. Yeryüzü kana bulanmıştı.
Yusuf bütün olanları korkuyla izledi ve onlara seslendi: “Allah sizi bunun için mi yarattı? Allah size bunu mu emretti?”
Cinler onun sözlerini dinlediler. “Sen dünyaya suyu getirdin ve ateş iklimini yok ettin. Eğer şimdi de savaşı bitirmek istiyorsan bizim tarafımızda ol ve başımıza geç. Senin sayende düşmanlarımızı yenebilir ve topraklarımızı genişletebiliriz.”
“Size suyu getiren benim, ama gönderen elbette Allah’tır. Neden ondan yardım istemiyorsunuz?”