/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +7
    Kış iyice bastırmış, operasyonların ardı arkası gelmez olmuştu, yorgunluk ben dahil herkesin gözlerinde, her yerindeydi; dayanacak gücümüz tükeniyordu artık. Bölgede en az şehit veren ve o bölgede teörö örgütüne en ağır darbeyi vuran iki karakoldan biri olduğumuz için büyük küçük her operasyona bizi de dahil eder olmuşlardı. Bir kez operasyondan affımız istedim, askerlerimin çok yorgun olduğunu, dinlenmeleri gerektiğini söyleme gafletinde bulundum, yemediğim laf kalmadı.

    Neden sonra Siirt 3 ncü Komando Tugay Komutanlığı'ndan gelen bir yazı 1 ay süre ile dinlendirileceğimizi, bu süre içerisinde isteyen askerleri izine gönderebileceğimi belirten bir emir geldi. Tamam dedim kendi kendime, karakolda kimse kalmayacak, herkes izine gitmek isteyecek. Gerçi bu durumda ayarlama yapma görevi yine bana düşüyordu.

    Bir gece mevzileri dolaştıktan sonra muhabere çadırının önünden geçerken telsizcinin telaşla konuşmasına şahit oldum, anlamadım konuşmalarını, ama telaşlıydı, eli ayağına dolaşmış gibiydi.

    - " isterseniz beni askeri mahkemeye verin, ama komuanıma bunu ben söylemem " .

    dedi ve telsiz konuşmsını bitirdi. Hemen girdim içeri;kiminle konuştuğunu, bana söyleyemeyeceği şeyin ne olduğunu sordum. Kem küm ettikten sonra;

    - " isinler kaldırılmış komutanım, yeniden operasyona gönderilecekmişiz yakında " dedi.

    Gülerek, bunu zaten beklediğimi, içini rahat tutmasını, bizim asıl yerimizide durduğumuz için rahatsız olduğumuzu söyledim.

    Sabah Kubi geldi koşarak,

    - " hocam, kalk bacın arıyor " dedi.

    Aylar geçmesine rağmen kızkardeşim hiç aramamıştı ben, arayamazdı ki zaten, telefonumuzu kimseye bildirmemiştim, ara sıra ben arıyordum onları, o kadar... Sesi titrekti, karmaşık konuşuyor, hiç bir şey anlayamıyordum. Kızdım bi süre sonra, saçmalayamaya devam edecekse kapatmasını söyledim. " abi " diyip ağlayarak kapattı telefonu. Bir saat geçmeden babamlar aradı, babamda da aynı ses tonu neredeyse, birden aklıma annem geldi, acaba ona mı bir şey oldu dedim kendi kendime, yoo, onunla da konuştum.

    Artık pimpiriklenmeye başlamıştım iyice, neden herkes aynı günü seçmişti aramak için. Herhalde televizyonda çıkan haberlerden etkilenmiş olup merak etmişlerdir diye düşündüm.

    Neden sonra aklıma eşim geldi, aradım; evde kimse yok. O zamanlar cep telefonumuz da yoktu,, komşuları aradım, kimseye ulaşamıyorum, eşimin babasını aradım, herkes ağız birliği etmiş sanki; nasılsın, yemek yiyebiliyor musun... ? Herkesle konuşmuş, bir eşimle konuşamamıştım, endişem artıyordu giderek. Aklıma birden aynı dün doğumlu olduğum kardeş gibi büyüdüğümüz Mehmet geld, hemen onu arayıp durumu anlattım, hemen bizim eve gidip eşime bakmasını ev beni aramasını söyledim.

    ( Eşime Ayşem derdim hep, ikimizinde çok sevdiğimiz bir şarkının anısıydı; ikimizin de hoşuna giderdi. Liseyi ve üniversiteyi birlikte okumuş, üniversite bitmeden evlenmiştik. Çocuğumuz yoktu henüz, askerliğimin bitmesini bekleyecektik bunun için, öyle karar almıştık; daha doğrusu bu karar benimdi. Geri dönemezsem onu ***mzla, bir başlarına bırakmak istemiyordum. Ailesinin Alevi olması aramızda hiçbir engel teşkil etmemişti, babsıyla Cuma namazlarına birlikte gider, Ramazan'da iftar sofrasına birlikte otururduk, kimi zaman Alevilerin nasıl bir kökenden geldiğini ve bizimle aynı hayatı yaşadıklarını bilmeyenlere kızar dururdum. Dünya tatlısıydı, bana tutumlu olmasını o öğretmişti; bana o kadar çok şey öğretmişti ki, o benim bu dünyadaki kanatlarımdan biriydi; diğeri ise babam... )

    Yaklaşık bir saat sonra Mehmet'ten telefon geldi.

    - " Murat ... "

    E hadi, konuşsana be oğlum, ne oldu, Eda nasıl, neredeymiş, neden telefona o kadar süre cevap vermemiş... ?

    Mehmet'in ağlamaklı sesini duyunca elim ayağım titredi, olduğum yere çöküp kaldım, konuşamıyordum, nutkum tutulmuştu.

    Eda eve gitmiş eşyalarından bazılarını almak için ( yokluğumda babasında kalıyordu ) . Ayağı takılıp düşerek başını beton zemine vurmuş; beyin kanamasından hayatını kaybetmiş. Mehmet ve ben; ikimiz de ağlıyorduk...

    Onbeş dakika sonra Tugay'dan beni almak için bir helikopterin kalkmak üzere olduğunu, yarım saat içinde hazır olmamı belirten bir semac geldi. Devrelerimden biri yokluğumda karakolda bulunmak üzere aynı helikopterle geliyordu. Tabancam hariç her şeyimi bırakarak hazırlandım; sonra Kubi'nin elimi tutup çekiştirmeye başladığını gördüm, azarladım , sırası mı şimdi dedim; utanarak çekili, ama halâ elime uzanmaya çalışıyordu.

    işte o an farkettim elimde sıkarak kırdığım gözlüğümün sol avuç içimi parçaladığını...

    Kubilay'a baktım; başını kaldırdı ve ağlayarak sarıldı, kendimi tutacak gücüm kalmamıştı...

    Helikopterdeydik, aklımda binbir düşünce vardı; hiçbirini tamamlayamıyordum, her şeyde ekgib parça vardı artık hayatımda. Helikopterde telsiz konuşmalarına dikkat ettim; koordinatlarını verdikleri karakol bizimkiydi. Neler olduğunu sordum; Plt. Yüzbaşı geçiştirdi, ancak silah sesleri gelmeye başlamıştı telsizden; kapattı telsizi.

    Israrlarım karşısında karakolumuzun baskına uğradığını, ancak merak etmememi, yardımın çoktan yola çıktığını söyledi. Hemen beni geri gö türmesini söyledim, reddetti; beni Tugay'a gö türmek için emir aldığını, bunu da yerine getireceğini söyledi. Ne kadar ısrar etsem boş, geri dönmüyordu. Tabancamı çıkararak;

    - " Komutanım, sizden özür dilerim, geri dönüş sebebini bununla açıklarsınız oradakilere, sonra isterseniz beni askeri mahkemeye de verebilirsiniz, eş,mi kaybetmiş olabilirim, ancak oradaki canlar bana emanet, o karakol benim; karakolumu ve askerlerimi yalnız bırakamam " dedim.

    Yüzbaşının kısık sesle " aslanım " dediğini duyduğumda helikopter çoktan geri dönerek hızını arttırmıştı...

    Çocukluk aşkımı; eşimi kaybetmiş, ona karşı son görevimi bile yapamamıştım, halâ ezikliğini her an yaşarım, umarım beni affetmişsindir, ahrette yanına geleceğim günü özlemle bekliyorum.

    Kanatlarımdan biri kırıktı artık...
    Mekânın cennet olsun EDAM...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster