-
26.
+5Helikopter 3 ncü sortiyi yaparken aılan ateşle geri çekilmek zorunda kaldı, inemiyorduk biir türlü. Paraşüt olup olmadığını sordum Yüzbaşıya, bana dönerek;Tümünü Göster
- " deli misin sen, bu yükseklikten atlarsan paraşütünün açılmayacağını bilmiyor musun sen? " diye bağırdı.
Yüzelli metreye çıkarak karakolun arkasındaki kayalıklara dolaşmasını istedim;
- " merak etme sen komutanım, sivilde ve askerde muharebe atlayışı çok yaptım, hem efsunluyum ben, bana bi şeycik olmaz, benim meleğim var yukarıda artık " diyerek paraşütü kuşandım.
Helikopter kayalıklara doğru alçalırken aşağıdaki görüntüyü net olarak görebiliyordum; tüm karakol; özellikle ağır silahlar karakola ateş açan bölgeye doğru yoğun ateş içindeydi, afferim çocuklar dedim içimden.
Paraşüt henüz açılmıştı ki, bana doğru yaklaşan ıslık sesini duyunca ; hayır dedim içimden, henüz erken, haydi yavrum, ıskala beni, zaten bu şerefsizler o kdar uzaktan havada beni nasıl vuracak derken dualarımı da ekgib etmiyordum. Rpg-11' di bu;
- Kahretsin, Rpg-7 kullansanıza be, hay ben bu silahları size verenlerin, soyunu sopunu... Bunları söylerdek roket paraşütü delerek geçip gitti, iplerin neredeyse yarısını kaybetmiştim, yer neredeyse ayaklarımın altındaydı. Yedek paraşütü de henüz açmıştım ki büyük bir acıyla yere çarpmam bir oldu. Ayağa kalkamıyordum, baktım, kan yok, eeee; vurulmadıysam neden kalkamıyordum... ? Sol ayak bileğimin çıktığını o an farkettim, Hafif doğruldum, sonra ayağa kalkarak, yanımdaki kayaya öyle bir tekme attım ki gözümden yaş geldi; tamam bu beni bir süre idare ederdi; bileğim oturmuştu yerine.
Bulunduğum yerden neler olduğunu anlamaya çalıştım; yaklaşık 30 kişilik bir guruptu sanırım, ağır silahları yoktu roketler haricinde, seri atış yapmamalarından cephanelerinin az olduğunu anladım. Telsizle temas kurmaya çalıştım, ses veren yoktu, çıldırmak üzereydim, koca karakolda bir kişi çevrime gelmiyordu.En sonunda dayanamadım;
- Cevap verseniz be, Ata2 ben, çevrime çıkın biriniz ...
" Tabi tabi, ben de Fatih Sultan Mehmet, memnun oldum At2 " ...
Kubilaydı bu; tabi ya, benim geldiğimi nereden bileceklerdi, birinin benim kanaldan konuştuğunu zannetmişlerdi. isimlerini de söyleyemezdim çevrime.
- Ata2 konuşuyor canımı sıkmayın benim, cevap versin biriniz hemen ...
" At2 misin nesin, bana bak boyunu posunu görelim de seni yere uzun nasıl oturtuyorum göstereyim sana "... Bu da Mehmet' ti..
Yaklaşmam imkânsızdı ben olduğumu anlamadan, yoksa bana da ateş açabilirlerdi.
- Son çağrım, biriniz bi şey sorsun bana, cevaplayayım, oraya gelmem lazım ...
" Tamam o zaman At2 ( dalga geçiyorlardı Ata2 demek yerine ) ; ben hangi üniversiteyi neden yarıda bıraktım, vs vs... ", Kubiydi yine konuşan.
- Bana bak sarsık, seni Boğaziçi'ne bi gömerim bi daha çıkamazsın, oyun oynamanın sırası değil, oraya geliyorum, ateş açan olur da sağ kalırsam oraya gelince ne yapacağımı siz düşünün ...
" Lan, ben dedim sana bu bizim hoca diye, dinlemediniz ki... " Kubilay yırtmaya çalışıyordu sözüm ona, telsizi açık bırakarak konuşuyordu kasten; onca sorunun içinde öyle bir güldüm ki anlatamam.
- Boğaziçili, iyi dinle beni, ( Sadece operasyonalrda kullandığımız şifreli kanaldan konuşuyorduk ) hemen havanları hazırlayın, havancılar tatilde mi yoksa, vereceğim koordinatlara arka arkaya 10 havan topu göndersinler, 6 ncı havan topunda GTT 3 atış yapsın, bitince 5 dk bekleyin ve MG-3' ler ne akdar mermileri varsa boşaltsın, kafasını kaldırmayın şerefsizlerin...
Öyle bir gümbürtü koptu ki bir anda, ben bile irkildim bir an, şamatayla birlikte var gücümle koşmaya başladım, 80 metre kadar kalmıştı karakola, eşim geldi gözümün önüne; " ah canım, sen toprağın altındayken nasıl nefes alırım ben, nasıl, bunu bana nasıl yaparsın, nasıl beni, bırakıp gidersin... " Bir taraftan da Kubi ve Abdullah bağırıyordu;
" Komutanım, yat, sana ateş ediyorlar görmüyor musun" ... , sanki kurşunların isabetini bekliyordum yavaş adımlarla. Bir an sanki bir şey, bir güç itti beni yere, sonra güzel bir gülüş, sıcaklık; tamam dedim 2 nci de başaracak bu adamlar...
Aradan 5 dk kadar geçti sanırım, şoku atlatıp kendime geldim, omzum yanıyordu, ama acı hissetmiyordum, hemen kanı durdurmak için elbisemi ve atletimi yırtıp turnike yaptım; kurşun içerideydi, bu sefer çıkmamıştı, kalkarak koşmaya devam ettim.
Kubilay ve Mehmet'in yanına geldiğimde gördüğüm manzara gözlerimi yaşarttı; askerlerimin hepsi olması gerekn yer ve atış pozisyonundayıd; devremse durumu gayet iyi idare etmişti.
Çatışma yaklaşık 1,5 saat sürdü, karşıdan ateş kesilmişti, herkesin beklemesini, bu arada ileri gözetleyicilerin ve nikoncuların bölgeyi taramasını söyledim, yanıt gecikmesi;
" Kaçmışlar komutanım "
Atılan naraları ve çığlıkları duymalıydınız, hemen karşı tarafın bulunduğu yere gittik, 12 leş yerdeydi, kaçış yolundaki kan izlerinin çokluğundan kaçanların arasında yaralalıların da olduğunu anladık. Takip gereksizdi; nasıl olsa kaçacakları yer yoktu, gittikleri istikametteki karakolun kucağına düşeceklerdi. Hemen diğer karakola haber verdim, hazırlıklarını yapıp pusu da kuracaklarını söyleyerek neşeyle ayrıldılar çevrimden; neşeyle...
Kubi bana bakarak;
- " Hocam, senin cenazede olman gerekiyor, neden gitmedin, nasıl haber alıp nasıl geldin, sen nasıl adamsın... ? " diğerleri onu dürterken Kubi konuştukça konuluyordu; seviyordum bu ***. Sendeledim, Mehmet'e yaslandım, kan kaybından kendimden geçmek üzereyken yine Kubi'nin sesini duydum;
- " Korkmayın lan, hocama bi şey olmaz, onun ikinci yarası değil mi bu, hocamda hepimize yetecek kadar kan var " ... Gerisini hatırlamıyorum zaten. Yarım saat sonra gelen helikopterdeki doktor kurşunu çıkartmış, 2 gün sonra uyanabildim, bir haftanın sonunda ise yeniden ayaktaydım.
Kubi geldi yanıma yine;
- " Hocam, kızma da sana bi şey hazırladık biz; Abdullah'ın fikriydi bu, bunun temsilisi olmaz ama, yaptık gene de .
Beni gö türdükleri yerdeki toprak parçasının üzerindeki eğri büyrü taşta şunlar yazıyordu;
Hocamız, Komutanımızın Değerli Eşi
...
23.01.1972 / 23.01.1992
Ben bu çocuklar için ölmeyeyim de ne yapayım...
Abdullah' ın güzel sesiyle okuduğu duaları dinledikten sonra kimseye bir şey söyleyemeden tepeye çıkıp sabaha kadar kaldım orada...
başlık yok! burası bom boş!