-
26.
+3iki hafta kadar dinlenmemiz gerekiyordu. Yorulan beyin ve kaslarımız değildi; sinirlerimiz iyice yıpranmıştı; izin yok, gazete yok, dondurma yok, nefret ettiğim sakız bile yoktu. izine göndermek istediğim askerler bunu reddediyor, kimse arkadaşı buradayken gidip eğlenmek istemiyordu.Tümünü Göster
Günler yavaş ama sakin geçiyordu. Kubilay kendisine küçük bir bahçe yapmış kışın bitmesine yakın ektiği sebzelerin neden çıkmadığını düşünüp dururken, Kara Halil' de ;
- " Len Boğaziçili, karpuz ek karpuz, bu mevsimde en iyi o çıkar "
diyip gülüp duruyordu Kubilay'a.
Herkes serbestti, mevzi nönetlerini 6 saate düşürmüştüm, herkes bir şeylerle mutlaka ilgilenmeliydi. Ben de bir yandan " Gönderilmemiş Mektuplar " adı altında asla okuyamayacağını bildiğim halde rahmetli eşime mektuplar yazıyordum.
Tam dalmıştım ki telsizci koşarak yanıma geldi ve kağıdı elime tutuşturarak aynı hızle çekip gitti.
Kubilay'ın annesinin vefat mesajıydı bu, ertesi gün cenaze töreni vardı. iyi de bunu nasıl söylerdim ben, hadi söyledim diyeyim nasıl izine gödnerirdim. Bölgedeki operasyonlar nedeniyle tüm izinler iptal edilmişti, zaten operasyonlara katılmayan üç karakoldan biriydik. Bir de izine asker gönderdiğimiz duyulursa tüm gözler üzerimize çevrilecekti.
Kubilay ile konuşmam düşündüğümden de zor oldu. Arkadaşları şehit olduğunda oturup benimle ağlayan bu çocuk, annesinin ölüm haberini alınca tek göz yaşı dahi dökmedi.
- " Gördün mü komutanım, kaderlerimiz bir gibi seninle, sen yengemin cenasenize gidemedin, ben de anneminkine gidemeyeceğim "
ilk kez komutanım olarak hitap etmişti bana;
- " Kırk yıllık hoca komutan mı oldu Kubi... ? "
Güldük birlikte, gülümsedik, tebessüm ettik; sanırım sadece ağzımızın kenarında bulunan kasları kımıldatabildik...
Kubilay'ı muhakkak izine göndermeliydim, ama nasıl ? Komando Tugayı'ndan kesin red yanıtı geldi. Haddimi aşıp Ankara'ya şifreli mesajla durumu anlattım, durum tekrar geri dönerek Komando Tugayı'na intikal etti; Ankara ile bağlantı kurduğum için bizzat Tugay Komutanı tarafından bir güzel azarlandım.
Hayır, bu *** izine gönderecektim.
Çocukluk arkadaşım olan bir helikopter pilotu vardı, üsteğmen, 2 saat süre de onu bulmam, sonunda ulaşabildim. Durumu anlattım ve Kubilay'ı ivedi olarak karakoldan alıp Diyarbakır'a gö türmemiz gerektiğini söyledim.
- " Aklını peynir ekmekle mi yedin sen, bunu yaparsak ikimizi de yakarlar "
- Asıl yapmazsan ben yakarım seni, 1 saat içinde burada bir helikopter olacak ve bu *** Diyarbakır'a gö türecek "...
Nazımın geçtiğini biliyordum, ama adaşımdan istediğim imkânsızdan öte bir şeydi. Benim en fazla askerliğim uzar, askeri hapishanede yatardım, ama o subaylıktan atılırdı.
Yirmi dakika sonra şifreli bir mesaj geldi, çözemiyordum bir türlü; bizim kullandığımız şifreler değildi bunlar. Sonunda 3 bölgenin şifrelerinin karıştırılarak oluşturulan bir sistem olduğunu anlayabildik ve çözdük. Bir UH-1 ( hakl arasında pat pat olarak bilinir ) , yarım saate kadar burada olacaktı, adaşım düzmece bir görev belgesi hazırlatarak devrelerinden birini ikna etmeyi başarmış ve helikopteri yola çıkartmıştı bile. Sonundaki nota çok güldüm;
- " Görevi başarırsak misletimi isterim "
ilkokula bile gitmiyorken onun kocaman bir misketini yutmuştum, midemden çıkarttıklarında ise " o kirli " diyerek almamıştı... Hey gidi günler.
Helikopter geldi, Kubilay o an öğrendi her şeyi, daha doğrusu sadece öğrenmesi gerekenleri. Helikopter için izin aldığımı, onu direkt Diyarbakır sicil havaalanına gö türeceğini söyledim, uçak bileti orada hazırdı.
Kubilay Allah'ın izni ile gidip geldi. Bir hafta içerisinde olay duyulmadan dönmesini söylemiştim. Hiç bir şeyden haberi olmadı, tâ ki o güne kadar ( "o" günü ileride anlatacağım ) .
Kubilay'ın izinde iken olay duyuldu. Tugay baş telsizcisi telsiz konuşmalarımızı yakalamış ve çözmüş, durumu üstlerine bildirmiş. Adaşım üsteğmen 2 dönem rütbe cezası aldı, ben askerliğim bitiminden sonra olmak koşulu ile 3 ay hapis ile cezalandırıldım. Daha sonra bu ceza karakoldaki başarım göz önüne alınarak affedildi. Anacak adaşımın 2 dönem rütbe alamamasına neden oldum. Konuştuğumuzda söyledikleri gözlerimi yaşarttı;
- " Yine olsa yine yaparım, yalnız, misketimi isterim "...
başlık yok! burası bom boş!