/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +3
    Tam kıştan çıkıyoruz, yine operasyonlar hızlanacak derken 2. pusu görevimiz geldiğinde herkesin yüzü asıldı; sevmiyorduk bu pusu görevlerini. Hem bütün görevlerden tehlikeli oluyorlardı, hem de kendimizi işe yaramıyor hissine kaptırıyorduk. Bize göre işe yaramayanlar pusuya gönderilir, diğerleri ise asıl operasyonlarda görevlendirilirdi... !

    Emrin geldiği günün gecesi göreve çıkacaktık, tepemizdeki projektör gibi ay ben dahil herkesi gergin kılmıştı. Çok uzaklardan dahi olsa rahatlıkla görebilirlerdi bizi. Bu yüzden ufuk çizgisinin çok uzağında ve sürekli yamaçlardan intikale devam etmek zorundaydık ki bu hem yolumuzu uzatmış olacak, hem de bizi hayli yoracaktı; görev bölgesi bize yaklaşık 2,5 gün mesafedeydi. Yol üzerinde su kaynağının olmaması ise tam bir kâbus, süresi belli olmayan pusu görevlerinde su, cephane kadar kıymetli idi neredeyse. Herkese yanlarına taşıyabildikleri kadar limon almalarını söyledim, suratları daha da ekşidi, hep birlikte gülüştük...

    Yola çıkalı 1,5 saat kadar olmuştu, vadileri kullanmamaya, yamaçlardan intikali sürdürmeye gayret ediyorduk. Ancak çok zordu bu erimeye başlayan karkarın oluşturduğu birikintilerde, bizi çok yavaşlatıyordu, hızlanmamız gerekiyordu, nasıl olsa pusuya gidiyorduk, dinlenebilirdik (!)...

    iki gün boyunca hiç bir tehdit ile karşılaşmadık, tahmin ettiğimizden daha kolay olmuştu, Allah'ın yardımıyla görev yerimize zamanında ulaşacağımızı umuyordum. iki günde sadece yarım saat uyuyan askerlerimde yorgunluk belirtileri baş gösterse de kimseden şikâyeti andıran herhangi bir davranış ya da ses gelmiyordu.

    Yaklaşık 60 km kadar kalmıştı görev bölgemize, hızımızı arttırmıştık, takip eden bile olsa bu hızla bize yetişmeleri neredeyse imkânsızdı. Sanki bizi arkadan itiyordu ilâhi bir güç, yorgunluğumuzdan eser kalmamıştı, sadece ayaklarımız; hissetmiyorduk onları. Bize verilen su geçirmez (!) botlarımızın içi kar suyuyla dolmuştu...

    Görev bölgemize gece varmalıydık, gündüz ulaşmaya çalışır ve görüntü verirsek her şeyi berbat edebilirdik. Uygun bir yerde mola gelince akşama kadar mola vereceğimizi söylediğimde, içten içe atılan çığlıklar yüreğimi delip geçti; her türlü zor koşula rağmen büyük bir vatan aşkı ile görevlerini yerine getiren bu çocukları seviyordum.

    Tam çevre emniyetini almış yerleşmek üzereyken büyük bir gümbürtü koptu, ıslık seslerini duyan herkes kendini yere attı; onlarca havan üzerimize geliyordu, o an gözlerim Abdullah'ı aradı. Olsaydı eminim ki şunları söylerdi;

    - " Kelime- i şehadet getirin lan, uyumayın "...

    Havan toplarından biri uçaksavarın olduğu yere düşmüş, Allah'tan ıslık sesini duyan uçaksavarcılar kendilerini yamaçtan aşağı atmışlardı. iki uçaksavarımız kalmıştı elimizde. Ben mi çok beceriksizim, yoksa bu pislikler mi çok akıllıydı? Onca zaman onları nasıl fark etmemiştik ki? ilerleyen zamanlarda uzun zamandır onların pusuda olduklarını öğrenecektik; ava giderken avlanmak üzereydik.

    Üzerimizdeki şaşkınlığı çabuk attık, Mg-3 ve elimizde kalan 2 uçaksavar anında karşılık vermeye başladılar, cephaneyi dikkatli kullanmamız gerektiğini biliyordu arslanlarım, önce şaşırtmaca atışlar yapıyorlar, daha sonra hemen yer değiştirerek asıl atışlarını yaparak hedeflerini bulmaya çalışıyorlardı. Kara Halil'de mevzii aldığı yerden tek atışlara başlamış, görebildiğim kadarıyla havancılarını vurmayı başarmıştı; havanları artık susmuştu. Buradan bir an önce çıkıp gitmeliydik, ama nasıl? Yoğun ateş altındaydık, cephanemiz pusu görevi için tükeniyordu yavaş yavaş, hesapta olmayan durumlar için fazla cephane her zaman yanımıza alırdık, ancak bizim gördüğümüz değil de, bizi gören durumlardaki çatışmalara her zaman daha fazla cephane tüketilirdi. Kubi'yi çağırdım hemen; telsizciye merkezle irtibat sağlayarak hava desteği istemesini söyledim; hep cephanemiz yetmeyecekti, hem de sayıları bizden hayli fazla idi; destek istemekten başka çaremiz kalmamıştı.

    Üç yaralımız olduğunu fark ettim, birinin durumu ağırdı, boynuna girip çıkan mermi atardamarı parçalamış, oluk gibi kan fışkırıyordu. Sıhhıye erimiz ( sivilde bir eczanede çalışan bu ço cuğun adı Mustafa, biz ona Mıstık derdik, çok görevde nice hayat kurtardı ) hemen damarı bağlayıp kan kaybını yavaşlattı.

    - " Hocam, yaranız " ...

    - Kubilay, git başımdan, yaram çoktan iyileşti, bilmiyormuş gibi davranma, kendine gel bir an önce...

    - " Ama hocam, yaranız " ...

    - Kubiiiiiii...

    Kubilay'ın ısrarlarından sol kalçamın üzerindeki minik deliği görebildim. Aşırı kanama yoktu, mermi çıkıp gitmişti, kalaşnikof deliğiydi bu. 4 ncü kez yine beceremediler diye içimden kıs kıs gülerken canımın acıdığını o an hissettim.

    - Bir şeyim yok Kubi, Mıstığın işi bitince sarıversin şu yarayı...

    Bu arada da telsizci merkez ile irtibatı sağladığını ve 3 Kobra'nın 20 dk içerisinde burada olacağını söyledi. Kurtulmuştuk, tek dileğim şehit vermeden bir an önce oradan çıkabilmekti. Mg-3'lere durmadan ateş etmelerini, gerekirse tüm cephanelerini harcamalarını söyledim, Kara Halil'de boş durmuyordu bu esnada. Kubilay yine benden izinsiz getirdiği 81 lik havan ile atışlara başlamıştı. " Hey gidi söz dinlemez çocuk, yine yaptı yapacağını " dedim içimden. 81 lik havalar hem menzil, hem de isabetteki imha gücü açısından 60' lıklara oranla çok daha üstündü.

    Helikopterlerin seslerini duyduğumuzda dünyalar bizim oldu. Pilotlar ile telsiz bağlantısı sağlanmış hedef koordinatları verilmişti. O esnada duyduğum ses beni hem çok şaşırttı, hem de daha bir sevindirdi sanki ;

    - " Bana bak, bir daha vurulmak gibi bir saçmalık yapma, sizi oradan çıkartıp canını ben okuyacağım "...

    Çocukluk arkadaşım, adaşım , pilot Ütğm. Murat'tı bu. iyi de ne işi vardı burada, onun görev bölgesi değildi. Daha sonradan öğrendim ki; Pervari civarındaki bir karakola destek için gitmiş, dönüşte yakaladığı telsiz konuşmaları üzerine, bize yönlendirilen diğer 2 helikoptere katılmış, hey gidi adaşım, komutanım, kan kardeşim benim...

    Pilotlar 2 sorti yaparak hedefleri yakından gördükten sonra atışlarına başladılar; ortalık toz bulutundan sis benzeri bir manzaraya bürünmüştü; karşıdan gelen çığlıkları duyabiliyorduk. 15 dakika yetti hedefi imha etmeleri için. Hele son bıraktıkları birer napalm müthişti, karşıda artık alevler vardı...

    Pilotlar üzerimizden selam uçuşu yaptıktan sonra gözden kayboldular, gidecek daha çok yerleri vardı...

    Yarım saat sonra cephane ve su desteğimiz UH-1 ile gelmiş, yaralımızı almış ve bizi oldukça rahatlatmıştı.

    Pilotlara çok şey borçluyuz. Güneydoğu'nun görünmez kahramanları hepsi. Onlar olmasa her şey çok, ama çok daha zor olurdu.

    Bir saat dinlendikten sonra pusu görevimizi icra etmek üzere yola çıktık,

    Yapacak daha çok işimiz vardı...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster