/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +5
    Lütfen aşağıdakileri dikkatli okuyun, belki o zaman yaptığınız ayrımcılıktan utanabilirsiniz... !!! (ırkçılar kalplere dikkat)

    ---

    Kürt Salih derdik ona; Kürt Salih aşağı, Kürt Salih yukarı, eee ; benim bile bir lâkabım vardı, onun mu olmasındı?

    Karakola geldiğimde yıldızımız pek barışmamıştı, sürekli Kürtçe konuşmaya çalışıyor, söylediklerimizi anlamamazlıktan geliyordu. Sonraları farkına vardım ve kendimden utandım ki Salih Türkçe'yi tam olarak konuşamıyordu, anlıyor; ancak konuşamıyordu. Zamanla öğrendi, biz de Kürtçe'yi öğrenmeye başlamıştık yavaş yavaş. Giderek karakolda sevilenler arasına girmeyi başardı, hem de hiç bir şey yapmadan, çaba göstermeden; insandı Salih...

    Bahar kendini göstermeye başlamış, operasyonlar irili ufaklı hız kazanmıştı; dur durak yoktu. Yine karakolda istirahatte olduğumuz bir gece acil operasyon emri geldi;iki saat içinde yola çıkılması gerekiyordu. Teçhizatımız her zaman hazırdı, ancak askerlerim henüz tam anlamıyla dinlenmemişlerdi, beni her zaman korkutan bu olmuştur; yorgunluk... En küçük bir dikkatsizlik sonucu bir kişinin bile yapacağı hata, birden fazlasının canından olmasına yeterdi.

    Yola çıktık, her zamanki gibi mayıncılar en önde, Kubilay ve ben arkalarında yavaş ancak emin adımlarla intikale başladık. En arkadan Salih'in sesi duyuluyordu bazen, telsizle birileriyle konuştuğunu söylediler, Salih'e sorduğumda komşu karakoldan arkadaşıyla konuştuğunu söyledi; Salih'in civar karakollarda arkadaşı yoktu. içime bir şüphe düştü; ama konduramıyordum Salih'e, yapmaz diyordum, benim askerim bunu yapmaz, kim olursa olsun; yapmamalıydı.

    - " Hocam, bırakta şunun ifadesini alayım, neymiş şu telsiz konuşmaları, öğrenirim "...

    Cevap vermedim Kubilay'a, sadece baktım, hzılı adımlarla mayıncılara doğru yöneldi, anlamıştı kızdığımı. Yaklaşık 1 saat sonra Salih geldi yanıma; hem yürüyor hem de konuşuyorduk. Acaba yapmalı mıydım söylediklerini ? Ya yaparsam... Ya yapmazsam...
    Hızlı düşünüp karar vermek zorundaydım. Kubilay'ı çağırdım hemen, diğerlerine 15 dakika sonra vadi girişinden önce yolumuzu değiştirerek vadi içinden değil de, vadi yamacından doğru devam edeceğimizi söylemesini istedim. Şaşkın gözlerle bakıyordu, ancak hemen gidip diğerlerine durumu bildirdi. Riske giremezdim, aramıza yeni katılan Astsubay'ı çağırarak, yanıne 25 kişi alıp daha önce belirlenen istikametten devam etmesini söyledim, biz de 30 kişi ile intikale devam edecektik.

    - " Komutanım yapma, bırakma Astsubayımı orada, onlar da gelsin bizimle, gitmesinler oradan "...

    Bunları söyleyen Salihti, ama yapamazdım, biliyordum, iki gruptan biri büyük tehlikedeydi, ama hangimiz... ?

    - " Madem öyle, ben de onlarla gideceğim komutanım " ...

    Salih onlarla gitti...

    24 saat sonra çevrimden haykırıyorlardı ;

    - " Pusuya düştük " ...

    Astsubayımdı bunu söyleyen, yıklıdım. Onlara ulaşmamız en iyi şartlarda ve tüm hızımıza rağmen en az 18 saatti, civarda gelebilecek destek karakol da yoktu.

    - " Dayanın aslanım, gereksiz yere atış yapmayın, cephaneyi idareli kullanın, yola çıktık bile " ...

    Herkese sadece cephaneleri alıp diğer eşyalarını bırakmalarını söyledim, hızlı hareket etmeliydik, yoksa olacakları düşünmek bile istemiyordum. Bir yandan da koordinatları alıyordum, kestirme yoldan gitmeye karar verdim, kayalıklar tehlikeli olmakla birlikte, bize en az 4 saat kazanıracaktı.

    Silah seslerini duyabiliyorduk artık, gece karanlığında havadaki izli mermileri bile farkeder olmuştuk, ama en az 5 km daha vardı. Yaklaşmıştık, silüetler karanlıkta görülebiliyordu. Şerefsizler, bizim geri dönebileceğimizi tahmin bile edemeden arkalarından ateşe başladık, bizimkilerin atış yoğunluğu artmıştı, iki ateş arasında kalmışlardı, naraları duyuyordum, haydi aslanlarım diyordum bağırarak, dayanın, sizi oradan çıkaracağım...

    Çıkaramadık...

    Başaramadım...

    Çatışma 3 saat kadar daha sürdü, hemen bizimkilerin yanına doğru koşmaya başladık, yamaçtan aşağıya bırakmıştık kendimizi. Koşarken telsizden gelen konuşmalar yüreğime oturdu, içim acıdı, anaları düşündüm, sevgililerini düşündüm, ya bebeler...

    Yanlarına gittiğimizde hem ağlıyor, hem de sayıyordum; tam 14 şehit. Allahım bana bunu neden yapıyorsun diye haykırdım, yankılandı sesim minik vadide. Salih'in yanına çöktüm, başını kucağıma aldım, gözlerimin içine bakıyordu, ama dimdik ayaktaydı sanki; Allahım bu nasıl bir ***netti...

    Salih kucağımda şehit düştü, tam 12 mermi isabet etmişti Salih'e. Astsubayım az ileride yatıyordu, geri kalanlarını topladık, 2 havan topu deliği vardı toprak zeminde, kaçmamış, bırakmamıştı askerlerine; 4 ay sonra gideceği izinde evlenecekti, ben ne cevap verecektim sevdiceğine... ?

    Salih'in naşını köyüne hep birlikte merkezden izin alarak gö türdük, köyündeki minik şehitliğe defnettik. Ailesini sordum, sordum ve bir kez daha yıkıldım; Salih'in ailesi terör örgütü tarafından yıllar önce katledilmiş.

    Bir ay sonra merkezden gelen bir emir ile merkeze çağrıldım. Merkeze gittiğimde minik bir törenle 14 şehit verdiğim çatışma için bana üstün başarı madalyası vereceklerini öğrendim. Bu nasıl işti, hiddetlendim;

    - " 14 şehit için beni asmalısınız, mu madalyayı asla kabul etmiyorum "

    Albayıma olanları anlattım, madalyanın Salih'in ailesine verilmesi sağladım.

    Telsiz konuşmalarına gelince; Salih, telsizden teröristlerin çevrimini yakalayarak konuşmalarına girmiş, kendini onlardan gibi tanıtarak koordinatları öğrendikten sonra bana bilgi vermişti. Birliğin tamdıbını diğer istikamete yöneltebilirdim; ancak ileride ne olduğunu bilmediğimden ikiye bölmem gerekiyordu. Doğru olanı yaptığımı biliyorum; ancak her Salih adını duyduğumda içim yanar, unutamıyorum...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster