-
51.
+4Artık kayıp vermek istemiyorduk. Her verdiğimiz şehit canımızdan, gücümüzden bir parçayı alıp gö türüyordu; ancak her seferinde hırslanıyor, intikam ateşi her yanımızı kaplıyordu; güçsüzken güçleniyorduk...Tümünü Göster
Baharın kendini iyiden iyiye hissettirmesiyle yuavlarından çıkan hain sürüsü her yerdeydi. Bu yüzden karakolların görev bölgeleri genişletilmiş, zaman zaman da olsa birbirlerinin sorumluluk alanlarında operasyon yapar olmuştu tüm karakollar. Onlar her yerdeydi, ancak biz onlardan daima bir adım önde olmaya çalışıyor, gelen en küçük istihbarat bilgileri gözden kaçırılmadan çok büyük bir dikkatle inceleniyordu.
Son operasyonda çok sayıda şehit verdiğimiz için yaklaşık bir aydır görev verilmiyordu bize;hem dinlenmemiz, hem de moralman toparlanabilmemiz için. Artık yeter diye geçirdim içimden, hemen merkeze bir mesaj göndererek göreve hazır artık olduğumuzu, her an her yerde verilecek görevi en iyi şekilde yerine getirmeye can attığımızı söyledim. Mesaja yanıt beklerken telsizimden duyduğum ses bir an olsun irkiltti beni; duymuş olduğum kod Tugay Komutanı' nın emir subayına aitti. Bir kaç gün içerisinde hazır bulunmamızı, ... Karakolu'nun görev dahilindeki köylerden birine mühimmat ve silah araştırması için gönderileceğimizi söyledi.
Haberi askerlerime verdiğimde gözlerindeki sevinci size anlatabilmem imkânsız. Bir kaç saat içinde herkes hazırdı, yine yüzler gülüyor, alınabilecek muhtemel bir intikam düşüncesi yüzlerdeki sevinci daha da büyütüyordu.
iki gün sonra emir geldi, ... Karakolu bize yaklaşık 5 gün mesafedeydi. Helikopterlerin neredeyse tamamı görevde , bizim araçlarımız da yetersiz olduğundan bu mesafeyi yrüyerek katedmek zorundaydık. Gidiş, kalış ve dönüşü hesaplayarak herkesin cephane ve erzağını ona göre yanına almasını söyledim.
Yola Çıkmıştık...
Ne bir görüntü, ne de taciz, köyü silüet halince seçebiliyorduk. Geceyi burada geçireceğimizi, gün ağarmadan yola çıkıp, günün ilk ışıkları ile birlikte köye gireceğimizi söyledim ve herkese teker teker tembih ettim; bu bir baskın değil, sadece kontroldü, herkes tüm dikkatini bu işe verecek köylünün kılına zarar getirmeyecekti aksi bir durum olmadığı taktirde; baskına değil kontrole gidiyorduk...
Gün ağarmadan yola çıktık köye yaklaşmak üzereyken gösterdiğim noktalarda Halil ve iki askerin daha mevzi almasını söyledim, 6 kişi de karşı tepeye yerleşecekti. Hepsi şaşkın gözlerle yüzüme bakıyordu. Ters bir durumla karşılaşırsak bizi kimin koruyacağını sordum; çıt yok... Halil uzun menzilli Kanasıyla, karşı tepedikerl ise uçaksavar ve havanlarla her an destek olabilmek için hazırda bekleyeceklerdi.
Köye girdik...
Bir taraftan etrafımıza doluşan çocuklara yanımızda getirdiğimiz çikolataları paylaştırmaya çalışırken, diğer taraftan da gözlerimizle evleri, çevreyi kolaçan ediyorduk. Evleri aramaya kalksak tepki verebilirlerdi, tek tek evlere girmek de olmazdı; bu bizim için büyük tehlike oluştururdu.
Gülücükler, çocuk seslerine rağmen köylüde bir gerginlik vardı. Yanıma gelen Kubilay' da aynı şeyi sezmiş, ne yapacağımız konuşuyorduk. Toplu durmamalarını, 4-5 kişilik gruplar halinde arada en az 15 metre olacak şekilde bir şey yokmuş gibi etrafta gezinmelerini söyledim.
Evlerden birinin arkasında topraktaki renk değişikliği dikkatimi çekti, mayın olamazdı, hem eve çok yakın, hem de zemin çok sertleştirilmişti. Yeniden dolaşmaya başladım; bir kaç evde o köyden olmadığı izlenimi veren kişiler vardı, dışarı çıkmıyorlar evin içinden her adımımızı gözetliyorlardı. Yanıma yaklaşan bir çocuk paldır küldür düştü, elinden tutup kaldırmaya çalışırken elime bir kağıt tutuşturdu gözlerimin içine bakarak; ağlıyordu...
- " Amca, annem ve kızkardeşim içeride , yanında 2 adam var, biri yaralı, öküzlerin altında 3 kişi daha var, karşı kayalıklarda 6 kişi sizi bekliyor "...
Bu nasıl bir mesajdı böyle, öğretmeni olmayan, Türkçesi oldukça bozuk bu yavrucak ne zaman ve nasıl hzırlamıştı bu notu... ? Gözlerim yaşardı...
Hemen telsizle mors alfabesiyle Halil'e mesaj gönderdim, karşı tepedeki 6 kişiyide alarak verdiğim koordinata gitmesini, kayalıklardaki 6 kişinin her adımını sessizce ve hiç bir şey yapmadan gözlemsini istedim. Kubilay'ı çağırarak durumu anlattım ve askerlerin arasında gezinerek herkese içinde bulunduğumuz durumu söylemesini istedim. Belliydi ki biz harekete geçmeden onlar bir şey yapmayacaktı, yani kozlar biizm elimizdeydi her şeye rağmen, bu fırsatı iyi değerlendirmeliydik, acil bir plân yapmam gerekiyordu; ne köylüye, ne de bize zarar gelsin istemiyordum.
- " Hocam, bende 3 gaz bombası var, arkadaşlar sis bombalarını da taktılar, tabancanı bana ver, susturucu da var nasıl olsa, bırak gireyim şu eve " ...
Aslanım benim, elbette Kubilay'dan başkası değildi bu. Evet, o eve bir kişini gizlice girmesinden başka seçeneğimiz yoktu. Ya ben ya Kubilay girecektik. Kubilay yine cebinden parasını çıkardı ve;
- " Tura gelirse ben girerim Hocam "...
Yere düşen paraya baktım, yine tura gelmişti; bu kaçıncıydı, bir kez olsun yazı gel yahu diye geçirdim içimden. ( Aylar sonra Kubilay' ı şehit verdiğimiz gün yüreğim parçalandığı, canımdan can gittiği gün, cebindeki eşyaları alırken paranın her iki tarafının da tura olduğunu o gün öğrenecek bir taraftan gözümden yaşlar boşalırken, diğer yandan da acı bir gülümseme kaplayacaktı yüzümü... )
Dokuz kişi ahırın bulunduğu tarafa giderek hazır bekleyecek, Halil ve yanındakiler ise ilk atış sesinden sonra kayalıklardakileri ateş altına alacaktı, o taraftan bize tek atış dahi gelmesi sonumuz olurdu çünkü hem menzillerinde, hem de açık görüş alanlarındaydık. Havanları Halil ile birlikte bıraktığım iyi olmuştu, kayalıklardakileri tehlike olarak görmüyordum artık, içim rahattı. Asıl büyük tehlike köydeydi bizim için; ahır ve yaralının bulunduğu ev... Herkes Kubilay'dan gelecek işareti bekleyecekti; sonrası malum...
Kubilay kendini gizlemeyi başararak evin arkasına dolaştı, biz de onları farkettiğimizi hissettirmemek için elimizi tetiğe dahi uzatmıyorduk. Aradan 15 dk geçti, içeriden 2 el ıslık sesi duyuldu, tabancamın namlusundaki susturucudan çıkan seslerdi bunlar; 2 kişi 2 atış; başka bir atışın olmaması sevindirici olsa da Kubilay'ın halâ işaret vermemiş olması endişelendiriyordu ki beni; içeriden o hınzır gülümsemesiyle el salladı Kubilay. Aslanım benim, içeridekileri halletmişti. Telsizi mandalladığımı gören ahırın çevresindeki askerlerim ahırı öyle bir ateş altına altı ki, içeriden canlı çıkması imkânsızdı. Onlarla birlikte Halil ve yanındakiler kayalıkları havan yağmuruna tutmuştu, uçaksavarlar ve Mg-3 ler öyle çalışıyordu ki, Mg-3'lerin tutukluk yapmaması için dua ediyordum.
On dakika, sadece 10 dk içinde her şey bitmişti; yarım saat sonra Halil'den telsiz çevrimi geldi;
- " Komutanım 6 leş, yaralımız ve şehidimiz yoktur "...
On dakika içinde 11 leş ve hiç kayıp yok; mükemmeldi bu, hepsini alnından öpmemek için zor tutuyordum kendimi. Etrafı iyice kontrol ettikten sonra köylülerle vedalaşıp oradan ayrılmak üzere hareket ediyorduk ki Kanas'ın o muhteşem sesini duydum. Tek atış; arkamdaki yere yığılmıştı. Dürbünümle Halil'e baktığımda el sallıyordu; Halil'di arkamdakini vuran. Tabancasını çıkarmış, ancak bana ateş etmeye fırsat bulamadan Halil'in hedefi olmuştu. Köyde terör örgütüne destek veren 3 kişiden biri daha ( diğer ikisi dağ kadrosunda ) ortaya çaıkmış oldu.
Karakola gittiğimizde telsizcim civar karakollardan ve merkezden gelen sayfalar dolusu tebrik mesajını verdi. Askerlerime dönerek ;
- " Sizi ben eğitmedim, buraya eğitilip gönderildiniz. ilk geldiğinizde beni sevmeyen, benim de sevmediğim kişiler vardı aranızda. Ama hanginizin kılına zarar gelse içim acıyor, benim herşeyim ailem ve sizsiniz. Bu elimdekiler benim değil, sizin başarınızın eseridir... "
Konuşmam deva ederken bir ses duydum sesin sahibini kovalamaya başladım ;
- " Yine öğretmenlik günleri geldi aklına bizim hocanın " ...
Kubilay'dı bu. Bizi o halde gören askerler bir taraftan gülşüyor bir taraftan da aralarında iddiaya giriyorlardı, yakalardı, yakalayamazdı, o daha hızlı koşar, bu bilmem ne yapar...
Nefesim kesilmek üzereyken Kubilay durdu, yakalamıştım. Kulağıma eğilerek ;
- " Amma yaptın hocam, komutan askerini yakalayamadı dedirtirmiyim ben sana " ...
Dilim tutuldu, çok şey söylemek istedim; ancak bu kadar büyük yüreklere verecek cevabım yoktu...
başlık yok! burası bom boş!