-
51.
+2Özel harekatta geçen 1,5 ayı atlayarak devam ediyorum. Gurur dolu geçen bu süreyi anlatmak istemeyişimi anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.Tümünü Göster
---
Sıcakların baş göstermesiyle birlikte kimi hastalıklarla birlikte su sıkıntımız da baş göstermişti. Zaten meşakkatli bir tepeden güç bela su getirdiğimiz kaynak neredeyse kurumak üzereydi. Bölgedeki en büyük özlemin gün gelip su olacağı aklımıun ucundan geçmezdi...
Ufak tefek operasyonlar yine büyük bir operasyonun habercisiydi. Başlarda bu şekilde yapıp hem kendimize güven sağlamamızı başarıyorlar, hem de bu süre içerisinde paslanmamızı önlüyorlardı ; her geçen gün askeri düşünce sistemine hayranlığım giderek artıyordu.
Bir gece mevzide yine Kubi ile oturmuş, askerden sonra neler yapabileceğimizi konuşuyorduk. Kubi ile birlikte bir şeyler yapmaya karar verdik ; internat cafe açacaktık ileride ; önce bilgisayar teknik servisi ile başlayacak daha sonra işi genişletecektik , hani biraz daha konuşsak neredeyse dünyanın en büyük şirketlerinden biri olmak üzereydik Seviyordum bu ***...
Telsizden gelen mandallama ile konuşmamıza ara vermek zorunda kaldık, daha doğrusu hayallerimize. Üşengeç telsizcimiz konuşmak yerine yine mors alfabesi ile göndermişti mesajını . ( Telsizcimiz ileride büyük şirketlerden birinde Genel Müdür olacaktı ) .
Tam dört günümüz vardı operasyon için. Operasyon bölgesinin çok yakın, ama ihtiyati tedbirlerin yüksek oluşu ise kafalarımızı bulandırmaya yetmişti. Topu topu 60 km gidecektik, neydi ki bu? Yine de aynı gün sabaha karşı tüm hazırlıklarımzı bitmişti.
Bizden yaklaşık 50 km ileride gerçekleştirilecek operasyon için tıkama görevini yapacaktık, yani geriye kaçan olursa bizim tarafımızdan ağırlanacaktı güzel bir şekilde (!). Nasıl olsa her operasyonda birileri o ya da bu şekilde operasyon bölgesinden kurtulmayı başarıp kaçıyordu, yine üzerimize düşeceklerdi, bu bizi keyiflendirmişti.
Komando Tugayı'ndan zırhlı araçlar geldi sevkiyat için. Hiç değilse yürüyerek yorulmaktan kurtulacaktık bu sefer, görev bölgesinde ne kadar kalacağımız belli değildi çünkü.
Zırhlı araçlar görev bölgemize 15 km kala bizi bıraktı , yolun kalan kısmını yürümemiz gerekiyordu. Görev bölgemize 5 km kadar kalmıştı ki havadaki ıslık sesi ile irkildik , artık refleks olmuştu, sesleri tanıyorduk ; orta mesafeden atılan bir roketti bu ; başımızın üzerinden geçerek kayalıklarda büyük bir gürültü ile patladı ; kafamıza küçük kaya parçaları yağıyordu yağmur gibi. Başımı kaldırıp etrafa göz atmak istemiştim ki, 3 roket çok yakınımızda patladı, sesler kesilmişti, ama görebiliyordum, ne olmuştu birden böyle ; duyamıyordum ki... O an boynuma akan sıvının sıcaklığını hissetmiştim, yine mi vurdular diye düşünürken her iki kulağımdan da gelen sıvıyı farkettim, sanırım orta kulaklarımın ikisi de patlamıştı ; duymuyordum hiç.
El kol hareketleri ile anlatmaya çalışıyordum, Kubi'de bir şeyler söylüyordu, ama sadece ağız hareketlerini okumaya çalışıyor, ama anlayamıyordum.
Çevre güvenliği alınmıştı neredeyse, ama ağır ateş altındaydık, 2 keskin nişancıları vardı sanırım, mermiler hep yakınımıza düşüyordu; görerek atış yapıyordu.
Kayalıkların alt kısmındaki mağara girişine makinelilerimiz hemen mevzilendi, baktım uçaksavarcılar da aynı yerdeydi, hemen 30 derece kadar Batı'ya kaymalarını işaret ettim.
Atışımızın başlamasının ardından karşı ateş zayıflamış, ama daha hedefkar olmaya başlamıştı, 3 yaralımız avrdı ve hepsi de keskin nişancılarındandı. Bulmamız lazımdı bunları, ama göremiyordukki herifleri, çok iyi kamufle olmuşlardı.
Kubi'ye Kanası getirmesini söyledim, ama gelen cevapları duymuyordum tabii, insanın doğası gereği duyamadığımdan konuşamaz olduğumu yaklaşık 1 saat sonra farkettim, sesim de çıkmıyordu ; artık işaretleşiyorduk.
Aradan geçen 3 saat boyunca pek bir şey değişmemişti, ne biz, ne de onlar ilerleyebiliyordu , arada karşılıklı atışlar yapılıyordu o kadar. Ancak duyamamak iyice sinirlerimi bozmuştu, duymadan nasıl yer tespiti yapacaktım ki...
Üstteki kayalığa doğru arkadan çıktım, Kubi'de peşimden, hiç değilse buradan daha net görüş açısı sağlayabilirdim.
Cephaneleri bittiğinde geri çekilecekleri belliydi, sanırım hazırlıksız gelmişlerdi, pusu kurmamışlar, bizi gördüklerinden cani yönlerini yine ortaya çıkararak saldırıya geçmişlerdi...
Zor da olsa keskin nişancılarından birini vurmayı başardım, ama o kadar. Bizde de can kaybı yoktu, belli ki onlarda da.
Birden Kubilayın el kol hareketleri yaparak üzerime koştuğunu gördüm, ne yapıyordu bu çocuk diye düşünürken bana öyle bir omuz darbesi vurdu ki kayalıklardan aşağı yuvarlandım, köprücük kemiğim sızlıyordu, gözlerim bir an kapandı. Kendime geldiğimde köprücük kemiğimin çıktığını farkettim düştüğüm sırada. Yukarıya baktım , Kubi'nin sadece kayadan sarkan kan içinde kalmış kolunu görebildim, atış da devam ediyordu bu arad üzerimize ; görmeden atış yaptıkları belliydi artık. Acıyı falan unutmuştum ; yine koşarak Kubi'nin yanına gittim ; gördüklerim karşısında göz yaşlarımı tutamamıştım yine, rpg-7 atılmıştı, ıslığını duymadığımdan Kubilay beni kurtarmak uğruna feda etmişti kendini. Silahımı bıraktım; Kubilaydan geriye kalanları topluyordum...
Mandalla telsizciye hemen Tugay ile irtibata geçmesini söyledim, tam koordinat vermesini söyledim, hata bizim sonumuz olurdu. Obüs atışları istedim hedefe. Yaklaşık 10 dk sonra öbüsler bize ateş gelen bölgeyi toz duman etmişti, gitmedik bile bakmak için; sonları belliydi. Yarım saat sürdü obüs atışı.
Herkes kalktı yavaşça, bir ben kalkamıyordum, yine yapışmıştım olduğum yere. Bu çocuklar neden şehit oluyordu sürekli, neden kayp veriyordum, ailelerine, sevdiklerine ne cevap verecektim , başaramadım, çocuklarınızı koruyamadım mı diyecektim. Bir an elim tabancama gitti , tam kaldırıyordum ki arkamdan biri atladı üzerime ; ağlayarak elimden tabancamı aldı.
insanın bu tür zayıflık halleri çok olurdu orada, çok gördüm, çok engel oldum, ama ilk kez biri bana engel oluyordu...
Kubilay'ın cenazesini memleketine gönderdik, ailesi ile irtibat kuramadım, yapamadım.
Bu olaydan sonra hiçbir askerime olan sevgimi kimseye belli etmedim, edemezdim. Birine bir şey olduğunda bir kez daha aynı duruma düşmek istemiyordum.
Kubilay bizim son şehidimiz oldu, askerliğimin bitimine yakın karakolumuz resmi kayıtlarda yer almasa bile telsiz çevrimlerinde, konuşmalarda, anılarda, gönüllerde, bölgedeki tüm askerler arasında Kubilay Karakolu olarak anılır oldu. Şimdi nasıldır bilmem, umarım ismi değişmemiştir.
Askerden sonra Kubilayın kabrine gittim, uzun uzun konuştum, askerlerin toplayıp bana verdiği para ile güzel bir mezar yaptırdım ona. Bir süre düzenli olarak gittim ziyaretine, ama sonraları gitmez oldum , gidemez olmuştum.
Kulaklarım mı ; 4 gün hiç bir şey duyamadım, sonra biraz düzeldi. Şu an halâ % 30 işitme kaybı var.
Keşke hiç duyamasaydım da, Kubilay hayatta olsaydı...
başlık yok! burası bom boş!