-
76.
+3Neredeyse gece yarısı teslim olmuştuk 3 arkadaş, yoğun kar yağışı yüzünden mi, yoksa sudan çıkmış balığa döndüğümüzden mi bilmiyorum halimize acımış olsalar gerek bizi aldılar içeri. Oysa gece yarısı kabul etmezler diye bilerek o saatte gitmiştik ; yatacak yer bulamayacağımız ihtimaline mi hayıflanalım yoksa lokantada bıraktığımız diğer arkadaşlarımızın masasında kalan o yiyeceklerin hayali mi kuralım, bilemedik...Tümünü Göster
- Aslanım, sen bakayım şöyle... !
- Hocam, ne diyor bu herif ya, o er, biz asteğmeniz, gösteririm ben şimdi ona.
Kolundan zor tutmuştum arkadaşı, Fizik Mühendisiydi, bütün gece yemek boyunca atomun nasıl parçalandığını anlatmıştı; kar taneleri atom parçacığı gibi geliyordu artık bize. Kolumdan sıyrıldı ve askerin üzerine atladı, karışmıştı işte ortalık, vukuat ilk günümüzde başlamıştı. Eeeee, asker arkadaşımızdı ya, 3 kişi biz, 4 nöbetçi onlar, nizamiyede kavga ediyorduk karlar içerisinde. 10 dk içinde bir baktık ki 7 kişi kar topu oynuyor. Karalr içinde gülmeye başlamıştık ki o tok sesle irkildik, ilahi bir kuvvet bizi esas duruşa sokmuştu ;
- Dikkayttttt, sas duruş... !
- Sas duruş ne lan, esas duruş değil miydi o Murat... ?
Basmıştık yine kahkahayı. Binbaşı yanımıza yaklaştı yavaşça, mesleklerimizi sordu, o kadar sakindiki Binbaşı, her an patlayacak diye biraz geri duruyorduk açıkçası. Üçüncü arkadaşımız Doktordu, en kolay o yırttı, hem de anında. Ayak üstü orada kalacağını söyledi Binbaşı, bize gelince sivildeki paraşüt brövelerimizden ve mesleğimiz orada bir işe yaramayacağından dolayı adresimiz belliydi ; Güneydoğu...
Selim ile birbirimzie bakakaldık, daha içeri giremden gideceğimiz yeri söylemişti Binbaşı; ileride öğrenecektik bu babacan adamın tam bir asker olduğunu...
Bizi içeri aldılar, kayıtlarımız yapıldı, sıra kıyafetlere geldi, yok işte ; 45 numara bot nasıl olmaz yahu koca Tugayda. Güç bela ertesi gün birer çift buldular da soğukta donmaktan kurtulduk.
- Gençler, hiç gece atalyışı yaptınız mı sivilde?
Ne atlayışı, gece mi, bu kar yağışında mı? YAndık dedim içimden, Selim ile asıl şimdi korkmuştuk. Gece atlayışı nasıl yapacaktık ki, bu konuda deneyimimiz yoktu.
- Gidin bir şeyler yiyin, tam 1 saat sonra burada olacaksınız.
Paraşütlerimizi kuşanıyorduk yavaşça, ellerimiz donacaktı neredeyse,
- Hoca, ben dedim sana bunlar bizi bırakmaz diye, dinlemedin ki beni, sayende adamlar gece atacakalr bizi uçaktan...
- Havadaki atomları say Selim...
Kahkahalarla kuşandık paraşütleri. Bizden başka 10 kişi daha vardı, ancak bunların kıdemli askerler oldukları belliydi, hareketleri set ve ağırdı.
Uçağa bindik, başka çaremiz yoktu ki... iki tur attı uçak havada.
- Rüzgar 17 nat, atlayış için son tur.
Şaka yapıyor olmalıydı, bu havada atlayış yaparsak kim bilir nereye düşerdik bu kontrolsüz paraşütlerle.
Birden pilotların olduğu bölümden dumanlar yükselmeye başladı. Artık o an gelişen olaylara uyum sağladığımızdan mı yoksa paraşüt tecrübemizden mi bilmiyorum hemen ayağa kalktık Selim ile, ama Selim kulağıma eğilerek bunun kablo ya da yakıt kokusu olmadığını , boya koktuğunu söyledi, bunun içinde var bir şey dedi, sakin ol.
Ollllldu, nasıl sakin olayım be, uçak düşecek, atlayacaktım ben, kararımı verdim. Elimde tuttuğum kancayı hemen çelik halata geçirerek ardımdan seslenenlerin bağrışlarına aldırmadan atladım uçaktan.
Paraşüt açıldığında uçağı aradı gözlerim, ne duman kalmıştı ne bir şey, gayet güzel uçuyordu işte. Yere çok sert indim, kask forlamıştı başımdan, demir kuşamlar çarpmıştı paraşütün açılması esnasında, alnıma giren taşı çıakrmaya çalışıyor bir taraftan da aklıma gelene basıyordum küfürü.
Askerler başıma toplandı hemen, sıhhiye eri oracıkta kaşıma ayak üstü 3 dikiş attı.
- Hadi Hocam iyisin, ilk günden gazi oldun.
Yuh dedim içimden bu nereden tanıyordu beni, öğretmen olduğumu nereden biliyordu bu asker.
Yaklaşık 15 dk sonra Binbaşı ve Selim geldi, Selim öyle bir gülüyordu ki, gözünden akan yaşlar donuyordu soğuktan, ısı - 17 dereceydi o gece.
gazinoya aldı bizi Binbaşı, sıcak çaylarımız geldi.
- Çocuklar kusura bakmayın, kırk yılda bir yaparız bu şakayı gelenlere, ama yılalrdır uçaktan atlayan olmamıştı korkudan.
Tüylerim diken diken oldu, Binbaşıyı yumruklamak istedim o an, damarlarım çıkmıştı sinirden, haytımda ilk kez gece atlayışı yapmıştım yahu, ne kusura bakması...
Gelen yemekle birlikte ben yumuşadım,
- Komutanım, Muratın en zayıf noktası bu, yemeğini verin her gece 10 atlayış yapar bu...
Eh, rezil de olmuştum ilk günden.
Ertesi gün gün ışımadan kalkmıştık. Ben hayatımda hiç 8 km koşmamıştım, ama o ilk koşuyu neredeyse ön sıralarda bitirdim, o an anladım insana yüce Allah'ın askerde insan üstü bir güç verdiğini.
Beni Güneydoğu'ya gideceklere verdiler, Selim ise orada kalıyordu, Bilgisayar Öğretmeni olduğunu da söylemiş hınzır, bilgi işlemde kalacaktı.
Kayseriden dağıtımlarımız olduktan sonra Selim ile hiç kopmadık, sürekli haberleştik, Tuncrli'de bir dağ karakoluna gönderildi Selim, askerliği boyunca bırakın bilgisayarı hesap makinesi bile görmemişti. Salimen o da bitirdi askerliğini. eşi doğum yapıp izin alamadığı gün firar etti, ancak askeri mahkeme hapis cezası yerine askerliğini 3 ay uzattı.
Aradan yılalr geçti, neredeyse 20 yıl, ancak o gece uçaktan atlayışımı ve arkamdan bağıran Yüzbaşının sesini asla unutamıyorum ;
- Atlama lan, ŞAKAYDI...
başlık yok! burası bom boş!