/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 101.
    +2
    - " Abi çay demleme sırası sende " ...

    derken kıs kıs gülüyor, bir taraftan da çaydanlık (!) için açtığımız çukura yerleştirmeye çalışıyordu minik çaydanlığımızı.

    ilk gördüğümde hiç gözüm tutmamıştı bu genç Tğm'ni. Hah demiştim içimden, yolda buna mı yoksa kendime mi bakacağım, daha başlamadan yandık dedim.

    Ama hiçte düşündüğüm gibi olmamış, nereden öğrendiğini halâ bilmediğim mükemmel Kürtçe'si sayesinde 3 köyden rahatlıkla geçmiş, hatta birinde bir gece son derece güzel bir şekilde misafir edilmiştik. Üstelik fazla operasyon tecrübesi olmamasına rağmen oldukça dayanıklıydı ve teorik bilgisini pratiğe dökme becerisine hayran kalmıştım. Tüm bunları ordunun batağa saplandığını empoze etmeye çalışan çevrelerin suratlarına baka baka anlatmak için yemin ettim o an ; bu çocuk harikaydı. Hele mesleğini söylediğinde kulaklarıma inanamadım; atom mühendisiydi. Masterını yurt dışında tamamlamış , içindeki vatan aşkı onu orduda görev almaya itmişti. Bu çocuğa bir şey olmamalıydı,her ne pahasına olursa olsun...

    Yiyeceğimiz çoktan bitmişti, günlerdir doğru düzgün bir şey yememiştik, suyu da kendi yöntemlerimizle buluyorduk, ancak o da kâfi gelmemeye başlamıştı. Bulunduğumuz bölgede bir hafta kadar sürecek olan bir sınır ötesi operasyon olacağı bilgisine ulaştığımızdan saklanmıştık. Operasyona katılan askerler ile temas bizim için felâket olurdu.

    Operasyona hazırlanmak için 3 hafta dağda kalmış ve kendimize terör örgütü mensubu görünümü vermeye çalışmıştık. Sanırım bunda başarılı da olmuştuk, çünkü leş gibi kokmaya başlamıştık artık...

    - " Abi izin ver gidip yiyecek bir şeyler bulayım, yoksa postu deldirmeden açlıktan ölüp gideceğiz burada. " ...

    Konuşamadan başımla onayladım, tehlikeliydi ancak buna mecburduk. Hesapta olmayan operasyon yüzünden tıkılmıştık buraya.

    Sesleri farkettiğimde hemen yerimi değiştirmiştim. NAsıl olur da yakalnır diye içimden bildiğim tüm küfürleri okuyordum ona. ASkerleri görünce bir an ne yapacağımı şaşırdım, bir an operasyona tek başıma devam etmeyi düşündüm, ancak onu tek başına bırakamazdım, derdini anlatmaya fırsat bulamadan onu öldürebilirlerdi. Her ne olursa olsun kimliklerimizi açıklamayacaktık, askerlerden ötürü sorunumuz çıkmazdı, ancak o köylerden bir daha geçemezdik , başka bir zaman bile olsa yapamazdık bunu.

    Yavaşça gizlendiğim yerden kalktım, ellerim başımda ateş etmemelerini söyleyerek yaklaştım askerlere.

    Sinan'ın yüzü gözü kan içindeydi, fena hırpalamışlardı ço cuğu. Eğer karşısındakiler asker değil de terörist olsaydı 10 kadarını cansız yere sereceğini sadece ben biliyordum.

    - " iyi misin aslanım ? "

    dedim gülümseyerek.

    " iyiyim abi, arkadaşlarla yolda karşılaştık, ama hiçte misafirperver değillermiş " ...

    dediğinde dipçiği çenesine yedi. Dipçiği vuran askerin elinden silahını aldım, askerlerin şaşkın bakışları arasında silahı sökerek parçalarını fırlattım ve askere bir daha aynı hareketi tekrarlarsa uzun süre kolunu kullanamayacağını söyledim.

    Ben bunları yaparken başlarındaki Yüzbaşı yanıma yaklaştı ve nerede eğitildiğimizi, nasıl oluyor da her ikimizin böylesine düzgün bit Türkçe konuşabildiğimizi sordu.

    Hızlı cevap vermeliydim, bocalamamız sonucu hem operasyonu tehlikeye atabilir, hem de sinirli bir askerin mermisine hede olabilirdik. Başımla yanıma yaklaşmasını işaret ettim. Cesurdu Yüzbaşı, bir teröriste, hele ki üzeri aranmadıysa o kadar yaklaşılmaması gerekiğini bildiğinden şüphem yoktu. Tam bir şeyler söyleyecekken iki asker yaklaştı Yüzbaşıya, söyleyemedim bir şey. Afferim dedim içimden, yalnız bırakmıyorlardı komutanlarını.

    Üzerimi Yüzbaşı aradı , tabancamı bulduğunda başını çevirmeden gözlerime baktı, ayağa kalkarak askerlerine ;

    - " Burada işimiz bitti, devam ediyoruz "

    dediğinde askerlerinden birkaçı bir şeyler söylemeye yeltendiyse de hemen susturdu onları.

    Sinan ve Yüzbaşının askerleri neler olduğunu anlamaya çalışırken, Yüzbaşı döndü ve ;

    • " Allah'a emanetsiniz , yolunuz açık olsun " ...

    diye seslenerek gözden kayboldu. Sinan hiç bir şey sormamıştı, ama meraktan içi içini yediğini biliyordum, dönünce anlatacağımı söylediğimde ise yalvaran gözlerle bana baktı. Yolda bunu düşünmesini istemediğimden anlattım ona ;

    Bizim tabancalarımız özeldir, sadece grupta olanların anlayabileceği bir işaret vardır üzerlerinde. Bu ve bunun gibi bir çok durum için kendimizin geliştirdiği bir yöntemdir, imalât ile alâkası yoktur ve bir başkasının bunu görüp anlaması imkânsızdır. Yüzbaşının da gruptan olduğunu anladığım da kayıpsız olarak görevlerini bitireceklerini anladım ve içime su serpildi.

    Sınırı geçeli 3 gün olmuştu, fazla bir yolumuz kalmamıştı, hem dinlenmeli hem de operasyon için son plânlamalaı yapmalıydık. Yaklaşık 6 saat mesafede bulunan ve halâ kimse tarafından keşfedilmediğini düşündüğüm uğrak yerimize (!) gideceğimi söylediğimde Sinan ;

    - " Abi sen hiç yorulmaz mısın, başladığımızda kendi kendime bu adam bana bu yaşta yetişemez demiştim, ama şimdi sana yetişmekte zorlanan benim " ...

    diyerek yine o bildik kahkahalarına boğuldu...

    Ah bir de ona yetişmek için ne kadar çaba harcadığımı bilseydi, sanırım sözleri çok daha farklı olurdu...

    Sabaha karşı vardık dinlenme (!) yerimize, burad 2 gün güç toplayacak ve yaklaşık 4 gün sonra da Kandil'e varmaktı plânımız. Bize verilen plân çerçevesinde girişimiz normal yolalrdan, yani elimizi kolumuzu sallayarak olacaktı. Ancak bu, bizi oradakilerden farksız kılmazdı ve bu nedenle de rahat hareket edemezdik; daha farklı bir yol bulmalıydım...

    Nöbetteki Sinan'ın yavaşça yanıma geldiğini gördüm ;

    - " Abi misafirlerimiz var "...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster