/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 1.
    +1
    Kusura bakmayın beyler iş güç malum. Devam...

    Kız yere düştükten sonra gerçekten afalladım. ilk düşüşte aşk gibi değilde böyle ne bileyim... Biraz daha kekremsi bir şey. ilk derse daha yarım saat kadar vardı. Kızın peşinden özür dileye dileye sınıfına kadar gittim. En son "tamam, kaza olmuş olabilir ve ortada bir sorun yok tamam mı?" dedi hafif bir sert tonla. Nasıl sülük gibi yapıştıysam amk. "Bana bunu demeseydide keşke tokat falan atsaydı. ilk vuruşta aşk olurdu ne güzel." diye içimden geçirirken kızın arkasını dönüp sınıfa gitmesiyle asıl odak noktamı kaçırdığımı fark ettim. ikisi birlikte tın tın sınıfa girdiler. Poposu ve kendisi.

    ilk derste deli gibi nasıl iletişime geçsem diye düşünüyorum lan kafayı yiyeceğim. Gürhan diye fırlama bi bin var hemen arkamda oturuyor. Aramız iyidir ama ölümüne kanka modu da değil. Yavşak bi kere ben dayak yerken duvara ayağını dayamış katıla katıla gülüyordu. Hiç unutmam onunda hıncını alamadan mezun olduk zaten. Acısı hala içimdedir.

    Konuyu dağıtmayayım. Gürhana durumu hafif çıtlattım. Kıza nasıl açılacağım amk kızla hiç ortak bağımız yok kafa durdu dedim. Tuvalette sıkıştır ahahahahahaha diye gibik bi cevapla bana çok iyi bi moral verdi. Zil çalınca direkt kızın sınıfına gittim. ilk ders tenefüsü millet sıralarda uyuklar vaziyette ama sınıf boş sayılır. Kızı gördüm. Orta sıra, önden ikinci masada kapı tarafına yakın olan bölümde oturuyordu. Masanın altından telefonuyla bir şeyler yapıyor. Hiç unutmuyorum 7610'u vardı. Nokia'nın şu salak tuş dizimine sahip siyah kırmızı beyaz telefonu var ya o. Simetri diye bir şey yok amk telefonunda. O zamanlar herkeste default olarak dale don dale yüklü gelen 6600 ya da biraz daha paralıysa 6630 kullanıyorlardı. Bende de ericsson k510 vardı. Her neyse işte sınıfa girdiğimde telefonuyla oynamaktan beni görmedi. Yanına kadar gittiğimde birden irkilip telefonu saklamaya çalıştı (hoca falan sandı herhalde). Sonra ben olduğumu anladığında diye diye "yine mi sen" dedi. "Ulan Türkçede o kadar güzel cümleler varken ve bu kadar güzel bir kase varken bu mu söylenir?" diyemedim ama hemen önündeki sıraya yan bir şekilde oturup yüzüm ona doğru dönerek "ya sabahki olay beni gerçekten çok üzdü. sağol bir şey yok diyorsun ama ben kendimi iyi hissetmiyorum. lütfen çantanı ver bir şekilde kolunu diktirip getireyim sana. o zaman kendimi daha iyi hissederim" dedim. oraya oturana kadar ne söyleyeceğimi planlamamıştım birden çıktı bunlar. Bunu dedikten sonra yüzü bi yumuşadı "ayyy şapşiiiikkk" mimiğini takındı bir an. Ama o gözler ve o ağız... Ağızı şimdi karıştırmayayım. O yanaklar cidden çok tatlıydı be... "Tamam seni anlıyorum ama ben bunu akşam anneme diktiririm gerek yok. Bu kadar büyütülecek bir şey değil zaten alt tarafı bir kaza dedi." Peki dedim. Mal mal kıza bakıyorum öyle söyleyecek başka bir şeyim yok. "seni dün takip ettim evinde çok güzelmiş maşallah" diyemezdim herhalde. Kız geçen gün tramvayla karaköye gitmiş, tünelden şişhaneye çıkıp istiklal caddesinden cihangir tarafına doğru ara sokaklara girmişti. Köşede, yaklaşık bi 100 senesi olan bakımlı kahverengi bi binada oturuyordu. Hatta belki bir şey olur cama çıkar diye biraz bekleyip tüm katları süzmüştüm hangi kat olduğunu anlamak için ama hiç bir hareketlilik olmadı bende geri dönmüştüm.

    Kızda bana bakıyor... Lan acaba söylesem mi seni seviyorum gibi şeyler. giberler mi beni acaba diye tırsıyorumda. O güzel ağızı bi cırlamaya başlasa tüm okul üstüme atlardı yemin ederim. O sırada kafamda bunlar geçerken kız hala bana bakıyor. Kafasını "ne var?" anldıbına gelebilecek iki yana sallayarak "eee?" dedi. "Çantanı vermeyeceksin yani?" dedim. "Evet" dedi. Tamam dedim çıktım sınıftan.

    Kızı çıkışta yine takip ettim. Cidden kendimi çok iyi hissettiriyordu onunla konuşamasam bile aynı ortamı paylaşabiliyor olmak. Bide bonus vardı tabi. Takip dediğimiz şey önden değil arkadan yapılır. Kızın suratından çok kasesini muhattap alarak takip ediyordum. BU NE KADAR BÜYÜK BiR ZULÜM OLDU ANLATAMAM!!! Kız tramvaya binip karaköye geldiğimizde inmedi. ineceğini bildiğim için ben indim. (Arada 2 kapı mesafe var) O inmeyince şaşırıp kapı kapanırken tekrar bindim. Acaba görmedim mi inerken diye düşünürken kızı tramvayda gördüm. inmemişti. Durağı kaçırdı ya da beni fark etti diye düşünürken strese girdim. Tophanede de inmedi. Hiç inmedi amk. Kabataşa geldik. Bu süre içerisinde full telefonla bir şeyler yapıyor. Lan acaba manitayla mı yazışıyor başımıza bela mı alıyoruz diye düşünürken yavaştan dayak yemeyi bile göze aldığımı fark ettim. Kabataştan kadıköy vapuruna bindi. Ben de bindim. Kadıköye geldiğimizde haydarpaşa yönüne doğru sahil tarafından yürümeye başladı. Şu anda sahilden yürüyerek marmaray durağına doğru gittiğiniz yer var ya, o sokaktan girdi. 2-3 blok kadar ilerledik kafasını yukarı kaldırıp baktı ve bir zili çaldı. Nereye geldi lan bu diye düşünürken aklıma salak salak şeyler geliyor. Zili çaldıktan sonra rahat 2-3 dakika bekledi aşağıda. Bende bu arada ya teyzesi meyzesi falandır akrabasıdır gelmiştir ne olacak diyorum. Tam o sırada 4. kattı sanırım... kel, göbekli, vücudu kıllı ayı gibi bi adam beyaz atletiyle camdan aşağı sarktı "gel gel" dedi. Bir kaç saniye sonra otomatiğe bastı bin ve kız içeri girdi. Deliye döndüm amk kimdi bu ayı. Kız nerede oturuyor, niye buraya geldi, içeride ne yapacaklar... Kafamda deli sorular. Bende beklemeye başladım. içeriye ne giren ne çıkan oluyordu. Dışarı çıksa mı iyi, çıkmasa mı daha iyi diye düşünmeye başladım. Hele tam 1 ya da 2 saat sonra çıkarsa kafamda mimlenmiş olacaktı. işte o zaman Gürhan'ın dediği tuvalette sıkıştırma taktiği için hiç bir engel benim açımdan kalmayacaktı. Ama çıkmadı. Akşam saat dokuz buçuğa kadar orada mal mal bekledim. Sigaram bitti, açlıktan öldüm ama oradan ayrılmadım... Sonra kız ne çıktı ne de o ayının sarktığı kattan bir görüntü alabildim.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      Reźzzzzz
      ···
   tümünü göster