/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +3
    R: Merhaba , Şehrinizi yeni tanıyorum. Bana yemeklerinizden bahseder misiniz ?
    Henüz yabancı olduğum için kitap okuyor gibi çıkıyordu ağzımdan cümleler farkındaydım. Çok kalıp şeklinde konuşuyordum. Kaptandan öğrendiğim gibi söylemeye çalışıyor bazı kelimeleri tam manasıyla telaffuz edemiyordum. Fakat anlatmak istediğimi anlıyordu garson. Bütün bir menüyü ezberlemiş gibi tepeden tırnağa hızlı bir şekilde saydı yemeklerini.

    R: Afedersiniz , biraz yavaş konuşur musunuz ? Anlayamıyorum.
    G: Tabii ki. Nasıl bir şey arzu edersiniz ?
    R: Bilmiyorum. Türk yemeklerini bilmiyorum çok. Kahvaltı etmek istiyorum. Bir fincan kahve içmek istiyorum. Yanında kahvaltı için bir şeyler getirebilir misiniz ?
    G: O zaman kahveyi hemen ayarlıyorum. Yanına da kafama göre bişeyler getiriyorum ben ?
    R: Demek istediğinizi anlamadım. Ama kahve gerçekten iyi olacak.

    Garson gülümseyerek hızlı adımlarla içeriye gitti. Etrafı incelemeye başladım. ilk defa özgür bir kahvaltı yapacaktım. Diğer kahvelerden ve kahvaltılardan özel olacaktı. Elbiselerim çok fazla dikkat çekiyordu. Yada italyan erkeklerinin Linda’ya baktığı gibi Türk erkekleri de bana bakıyorlardı. Bilemiyorum. Ama üzerimdeki deniz kokusundan kurtulmak istiyordum. Kahvaltı ettikten sonra ya en acilinden bir daire bulmalıydım. Yada akşamı geçirebileceğim bir otel. Yıkanmam gerekiyordu. Banyo yapmalıydım. Garson masaya ufak ufak kaselerde kahvaltılıklar getiriyordu. Turistik bir mekandı burası belli ki. Hani özel misafirleri için kıymetli mutfak takımlarını çıkaran yeni gelin gibiydiler. Masaya peynir , zeytin , tereyağı ve benzeri kahvaltılıkları bırakıp tekrar içeriye gitti. Bende özgürlük ile şekerlendirilmiş kahvemden bir yudum alıp ilk özgür kahvaltıma başlamıştım. Uzun zamandır denizde olduğumdan böyle bir kahvaltıya hasret kalmış olacağım ki masadaki herşeye saldırır gibi yiyordum. Garson kahvaltılıkları bitirip omleti getirene kadar masadakileri silip süpümüştüm. Daha sonra omleti yemeye geçtim ve inanın hayatımda neredeyse hiç yemediğim kadar çok ekmek yemiştim. Şaşırmış olmalıydı garson. Şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Galiba kıyafetlerimden ötürü beni tam bir ucubeye benzetmişti. Kahvaltıyı bitirdikten sonra masayı toplamaya başladılar. Garsona sigara içip içemeyeceğimi sordum. Beni dışarıdaki taburelere davet etti. Oraya oturup elbisemi bacaklarıma kapattım. Buradaki erkeklerinde Torino’daki Samuele’den farkları yoktu. Ufacık bir anda olsa eteğin altından bir bacak gördüklerinde haz dolu hayallere dalabiliyorlardı. Sigaramı yakmaya yakın garson içeriden türk kahvesi getirdi. Küçük fincanda köpüklüce gelmiş türk kahvesinin kokusu içerime dolduğunda hüzne boğulmuştum resmen. Fincanı tutarken ellerim titremeye başlamıştı. Kaptan. Ah kaptan. Vakur sesi göğsüme dolmuştu sanki tekrar. O az loş ışıklı sohbet gecelerimiz. Birkaç dakika garsonla fincanı tutup elinden kahveyi alamadım. Daldığımı farkettiğinde parmağının ucuyla dürtü “Hanfendi , Hanfendi kendinize gelin iyi misiniz ?” diyerek uyarınca toparladım kendimi. Teşekkür edip kahveyi aldım. Ve ilk sigaramla birlikte kahvemi yudumlamaya başladım. Çevre esnaflar oralarda yeni olduğumu ve yabancı olduğumu farketmiş olsalar ki aralarında konuşmaya bana baka baka birbirlerine birşeyler anlatmaya çalışıyorlardı.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster