1. 1.
    0
    Bu sefer sabah ondan önce uyandım. Önce bir duş alıp, toz pembe mini elbisemi giydim.
    Aynada kendime göz kırpıp
    "Güzelsin güzel!" dedim.
    Yiyecek bir şeyler hazırlayıp O'nu uyandırmaya gittim. Pembe geceliğiyle çok komik gözüküyordu. Yanına gidip işaret parmağımı alnına bastırıp
    "Uyan." dedim.
    Diğer tarafa döndü.
    "Sen bilirsin." diyerek bir hışımla odama gittim.
    "Sonuçta ben denedim."
    Dolabımdan eşofmanlarımı çıkarıp üzerime geçirdim. Kenarda duran pembe pilates topunu da alıp salona geçtim. Televizyona Ebru Şallı' nın bir kasedini koyup pilates topunun üzerine oturdum.
    "Nefes al , ver." diye olağanca gücümle bağırdım.
    "Uyansana be adam!" dedim.
    Sonra baktım uyanmıyor pilates topunu kafasına fırlattım.
    "Ne oluyor sabah sabah!" diye gürleyerek uyandı.
    "Hiç bir şey sadece pilates yapıyorum. Nefes al ,ver."
    "Sen gerçekten manyaksın!"
    "Ne manyağı tatlım, spor yapıyorum ben. Bence sende yap göbüşünden bir şeyler sarkmaya başlamış. Nuriye Nine bile senden daha fit valla." diye iğrenç bir kahkahayı koyverdim. işte o an tam o an kendimden soğudum.
    Sonra ciddi bir şekilde ayağa kalkıp
    "Kahvaltın masanın üstünde. Soğumadan ye." diye odama koştum.
    O da arkamdan
    "Kahvaltı bu salak kız soğumaz." diye bağırdı.
    Bir kaç dakika utancımdan kafamı yastığımın altına alıp kendimi boğmaya çalıştım. Boğulma aşmasına gelince kendime kıyamadım biraz da yemedi kafamı kaldırdım. Üstümü değiştirip içeri gittim.
    "Daha bitirmedin mi? Hadi daha parka gideceğiz." diye bağırdım.
    "Soğumadan yiyorum işte." dedi gülerek. Az önceki olayla dalga geçiyordu. 5 dakika sonra kahvaltısını bitirip ayağa kalktı.
    "Ben üstümü değiştireyim.
    "Tamam."
    "Tamam o zaman ben üstümü değiştireyim."
    "Değiştir."
    "Kızım manyak mısın? Git de değiştireyim!"
    "Ha. Tamam pardon." diyerek odama koştum.
    Yatağımın üzerine oturup müzik dinlemeye başladım. Aradan 20 dakika geçti ama beni hala çağırmadı. Merak edip salona gittim. Her zaman ki yerine oturmuş televizyon seyrediyordu. Kapının girişinde elimi belime koyup
    "Beni niye çağırmadın?" dedim üzülerek.
    "Seni çağırmamı istemedin." dedi.
    Sonra gülerek yanına gittim.
    "Az kay da bende oturayım." diyerek kendime küçük çaplı yer açıp yanına oturdum.
    Biraz televizyon izledik. Tabi ben "Sıkıldım" deyip sürekli kanalı değiştirince sinirlenip televizyonu kapadı. Bir süre öylece oturduk. Sonra elinden tutup kapıya sürükledim onu. Ayakkabılarını giymesini bekledim. O ayakkabılarını giyerken bende sürekli "Yaşasın parka gidiyoruz" diye hem bağırdım hem de zıpladım. Bu onu biraz güldürdü. Merdivenlerden yine koşarak indik. Sokağa çıkınca arabaya yöneldi. Bende onu çekip
    "Herhalde parka arabayla gitmeyeceğiz."
    "Hayır gideceğiz."
    "Gitmeyeceğiz." diyerek yine elinden tuttuğum gibi peşimden sürükledim. Yenilgiyi kabul edip yanımdan yürümeye başladı. Park iki sokak ilerdeydi. 10 dakika içinde varmıştık. Parkın girişinde durup gözlerimi kocaman açarak büyük bir sevinçle parka baktım. Sonra gözlerimi kısıp
    "Sınırsız eğlenceye var mısın?" diyerek elimi uzattım.
    O an çocuksulaşarak
    "Varım!" diye bağırıp elini elimin üzerine koydu.
    "O zaman eğlence başlasın!" deyip parka koşmaya başladım. O da peşimden koşmaya başladı. ilk olarak favorim olan adını bilmediğim ama bana göre "dönen şeye" bindim.
    "Hadi döndür beni." diye bağırıp ellerimi birbirine vurdum.
    "Ama bende binmek istiyorum."
    "Tamam beni bir tur döndür söz bende seni döndüreceğim." dedim ve O'nu ikna ettim.
    Beni döndürmeye başladı. Sevinçten çığlıklar atıyordum. Sonra iyice gaza gelip daha hızlı döndürmeye başladı.
    "Yavaşla biraz. iyice hızlandın. Kusacağım şimdi kafana." diye bağırmaya başladım.
    "Ne? Daha mı hızlanayım?" dedi gülerek. O an ki yüz ifadesini çok seçemedim. Çünkü döndüğüm için etraf bulanık gözüküyordu.
    En son sıkılıp durdurdu beni. Tabi ben oturduğum şeye sımsıkı sarılmıştım. Kolumdan tutup ayağa kaldırdı beni.
    "Uzaylıyım demiştin de inanmamıştım. Cidden uzaylılar gibi yemyeşil oldun." dedi gülerek.
    "Sen cidden kafana kusmamı istiyorsun herhalde." dedim.
    "Kussana." deyip kafasını uzattı.
    "Çek kafanı koca adam." diyerek elimle kafasını ittirdim.
    Sonra bir tur da onu ben döndürdüm. Biraz zor oldu onu döndürmem çünkü bana göre fazla ağırdı. Ondan intikam almak için bana yaptığı gibi hızlandırmaya çalıştım ama benim başım döndü ve popo üstü yere düştüm. O da benim düştüğümü görünce gülmeye başladı. O gülünce bende oturduğum yerden salak salak gülmeye başladım. Ayağa kalkıp beni çekerek kaydırakların olduğu tarafa zütürdü. Kaydırağın başına gelince elimi çekip
    "Sen kay ben seni aşağıdan izleyeceğim." dedim.
    Tekrar elimi tutup
    "Korkuyor musun yoksa?" dedi.
    "Ona korkmak demiyelim de çok sevmiyorum." dedim alttan alttan bakıp.
    "Hadi Ilgın kaç yaşındasın bak küçük çocuklar bile kayıyor." deyip birkaç çocuğu gösterdi.
    "Ben zaten korkmuyorum kaydırağın sonunda biraz popom acıyor." dedim yüzümü buruşturarak.
    "Anladım." dedi. Sonra bir süre boş boş öylece baktı. Ben tam bir şey söyleyecektim belimden yakaladığı gibi kaydırağa oturttu beni. O da arkama geldi.
    "Şimdi tren olacağız. Ve popon acımayacak çünkü arkanda ben varım. Ama büyük ihtimalle benim ki acıyacak." dedi.
    Bu söylediği beni güldürdü. Belime sıkıca sarıldı ve kaymaya başladık. Sonuna geldiğimizde
    "Bitti." dedi.
    Sımsıkı yumduğum gözlerimi açtım. Sonra ayağa kalkıp
    "Acımadı!" diye bağırıp dans etmeye başladım. Etrafımdaki insanlar bana tuhafmışım gibi bakıyorlardı. Kafamı çevirip O'na baktım. Kaydırağın sonunda oturmuş gülerek bana bakıyordu. Bende gülümseyerek karşılık verdim. Oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi. Beni belimden kavrayarak salıncakların olduğu yere doğru zütürdü. Bi tane salıncağa beni yerleştirip arkama geçti ve sallamaya başladı.
    "Altımdan geç altımdan geç!" diye bağırdım.
    "Sen istedin küçük." dedi.
    iyice hızlandırıp altımdan geçti. Ayaklarımı heyecandan ileri geri salladığımdan dolayı yanlışlıkla o geçerken ayağımı kafasına çarptım.
    "Çok acıdı mı?" diye üzülerek sordum.
    "intikamım kötü olacak." dedi ve daha hızlı sallamaya başladı.
    "Yavaşla salıncak kopacak şimdi!" diye bağırdım. Ama beni çok duymadı herhalde çünkü kendimi yerde buldum.
    "Bi şey oldu mu?" diye yanıma geldi.
    Tam cevap verecekken gözüm bize gelmekte olan sinirli bekçiye kaydı. Ayağa kalkıp elini tuttum.
    "Kaçalım!" diye bağırdım.
    O'da bekçiyi gördü ve koşmaya başladık. Ben koşarken hala aptal aptal sırıtıyordum. Koştuğumuz için 5 dakikada eve vardık. Kapının girişinde durup biraz dinlendi. Sonra yine merdivenleri koşarak çıktık. Kapıyı açtım. içeri ilk o girdi. Ayakkabılarını çıkarıp en sevdiği köşeye kuruldu. Bende ayaklarının dibinde yere oturdum.
    "Sence saçıma yeni bir renk eklemeli miyim?" diye sordum.
    "Saçmalama kafanda zaten her renk var." dedi gözlerini televizyondan ayırmadan en umursamaz tavrıyla.
    "Ama senin rengin yok."
    Televizyonu kapatıp aşağı yanıma indi. Bi süre öylece gözlerime baktı.
    "Benim rengim umutsuzluk, benim rengim mutsuzluk, benim rengim ölüm." dedi gözlerimin içine bakarak. Sonra ekledi
    "Benim rengim siyah."
    "izin ver ruhunu renklendirmeme."
    "Siyahım ben renklenemem. Diğer renkleri de yutarım. Onları da karartırım."
    "O zaman saçlarımı senin renginde boyamalıyım."
    "Hayır." deyip elini saçlarıma zütürdü. Sonra bir annenin şevkatiyle usulca saçlarımı okşadı.
    "Onlar böyleyken güzel. Sen renklerinle güzelsin."
    "Ama ben senin renginle özelim."
    "Sen benim göremediğim yanımsın. Sen benim ekgib tarafımsın. Sen benim hiç olmayan renklerimsin."
    "Renklerimiz karışsın. Bırak bi bütün olalım."
    "Yapamam. Benim pisliğimi sana bulaştıramam."
    "O zaman…" deyip ellerimi sakallarına dokundurdum.
    "Sana yeni bir ruh yaratalım. Tamamen şeffaf olsun. Sonra 1 ay boyunca ona her gün yeni bir renk katalım. Ekgib olan renklerini tamamlayalım. Ta ki rengarenk oluncaya kadar."
    "Rengarenk olunca masal bitiyor ve ana karakter ölüyor mu?"
    "Hayır sonsuz oluyor."
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster