-
76.
+2Yeter'e, "Merak etme aşkım, o kimseye birşey söylemez! Bu üçümüzün arasında sır kalacak!" deyip, Alexandra'ya da durumu anlattım. Alexandra da Yeter'in yüzünü ellerinin arasına alıp, gülümseyerek, "No problem! it's all right! That's OK! Do you speak English? Do you understand me?" dedi. Yeter'in sanırım Ortaokuldan kalma çat pat bir ingilizcesi vardı, "Yes!" dedi. Alexandra'nın bu sözleri Yeter'i biraz da olsa rahatlamıştı. Ama Alexandra hiç beklemediğim birşey yaptı, "You are very beautiful!" deyip, Yeter'in dudaklarına bir öpücük kondurdu. Anlaşılan Yeter'i gözüne kestirmişti. Ama bu olayı bir gören veya duyan olsa, bizi resmen köyden sürerlerdi, sonuçta Almanya'nın göbeğinde bir büyükşehirde değildik, burası Anadolu'nun tutucu bir köyü idi. Yeter'in o anda beyin amcıklaması geçirdiğinden emindim. "Aşkım, hadi siz eve gidin, ben bir sigara içip geliyorum!" dedim. Giderlerken, Alexandra elini Yeter'in omzuna atmış, Yeter de ona iyice sokulmuştu. Ben de arkalarından şaşkın şaşkın bakarak, bir sigara yaktım ve yarağımın inmesini bekledim. Tuvalete girip 31 çekmek de geldi aklıma, ama yapmadım...
Halen az önce olanları düşünüyordum ki, korktuğum şey başıma geldi ve Hüsniye kızgın bir suratla karşımda belirdi. içimden (işte şimdi taku yedin oğlum Harun! Ayıkla bakalım Pirincin taşını, artık nasıl ayıklayacaksan!) dedim. Hüsniye sinirli sinirli, "Harun, bu Alexandra karısı ne yapmaya çalışıyor?" dediğinde, "Ne oldu ki?" dedim. Hüsniye, "Nebiçim etek giymiş öyle? Bir karış etek mi olur öyle? Oturuşuna da dikkat etmiyor, zırt pırt külodu görünüyor! Külot da bir yerini örtse bari, avuçiçi kadar birşey! Valla annem bugün babamla kesin kavga edecek!" dediğinde, konu Yeter'le öpüşme meselesi olmadığı için acaip rahatlamıştım. "Ee, Almanlar bizim gibi değil, bazı konularda çok rahatlar! Ama annen babanla neden kavaga edecekmiş, ben onu anlamadım?" dedim.
başlık yok! burası bom boş!