kader, ne zaman saldıracağı belli olmayan,asla uyumayan bir düşman gibidir..ve çoğu kez siper dışında yakalar sizi..
biraz ileri sarıp, perşembe gününü anlatmak istiyorum, zira bu duygusal yakınlaşmadan sonra geçen ilk 2-3 günü anlatmaya kalkarsam burada mini boyutta ve son derece cıvık bir aşk romanı çıkabilir..öyle ki, böyle sivilceli, 7 numara gözlüklü ergen kızlar bile okurken zorlanırlar o duygusal yapışkanlıktan ötürü..
neyse, ne diyordum,
perşembe günü,
mine nin dersi o akşam erken bittiği için buluşmaya karar vermiştik yine,
zaten hemen her gün buluşuyoruz,
o gün de bunun dersinin bitmesini bekledim okulda, 1 saat filan anca sürmüştür zaten, geldi, çıktık, bizim mekana gidiyoruz.
neyse mekana vardık, bir baktım, benim uğurlu masam dolu... (şu ilk oturduğumuz filan hani)
pff..şimdi sevgilinle geldin mi, o masaya oturacaksın yani arkadaş, hele ki bir de bu derece yakınlaşmışken..
bu küçük aksiliği sineyi çekip karşılıklı oturmuş agalı magalı konuşan iki sap gerizekalı liseliyi (sözüm meclisten dışarı) orada bırakıp, daha iç taraftaki bölüme geçtik,
oturduk, karşılıklı oturduk çünkü arka bölümde 2-3 masa daha dolu..çoğu da arkadaş grubu, biz de öyle milletin gözü önünde görmemişler gibi sevişelim istemedik yani *
gene klagib, pek çok şeyden konuşabildiğimiz ve konuştuğumuz her şeyden de zevk aldığımız, konuları çılgınca dallandırıp budaklandırdığımız bir akşam, bu karşımda gülüyorr, konuşuyorr, ama böyle cıvıl cıvıl, neredeyse cik cik leyecek, e ben çok mutluyum tabi..düşünüyorum da, yahu ne bozabilir ki benim mutluluğumu? insan daha ne kadar mutlu olabilir? bizi ne ayırabilir lan? bizden daha uyumlu kim olabilir?
düşünüyor..ve hayatla inceden inceden dalga geçiyorum.."hahaha..mutluyum olum ben..mutluyuz biz, var mı lan?! var mı aq?!"
ama büyük konuşmamak gerekir..diyorum ya..kader asla uyumaz..ve siz tam dalmışken saldırır..
arka bölüme açılan koridorun ağzına, yani kafenin dışına doğru bakan sandalye de ben oturuyorum, koridoru bizim bölüme bağlayan kemervari dizayn edilmiş geçiti görebilen benim..mine odanın içine bakacak şekilde oturuyor,
neyse biz böyle cıvıl cıvıl ötüşürken kafenin elemanı gelip birilerine masa ayarlamaya başladı, "sizi böyle alayım isterseniz? burada boş var?"
"tamam" dedi birileri..sesleri tanıdık geldi..ve işte o an, benim için zamanın ve canlı cansız her şeyin sabitlendiği o saniyede, bölme girişinde o yüzler göründü..oldukça tanıdık..
tanıdığıma lanet ettiğim yüzler...
gecenin son partını yazıyorum arkadaşlar, bu seferlik böyle olsun,
biraz uzun tutacağım bakalım
http://fizy.com/tr#s/1a5gkn
ozan ve ayşen, girişte durmuş, içeride elemanın onlar için hazırladığı masayı tartıyorlardı..
benim mekanımda..benim kafemde..benim saatlerimde..ne işi vardı bu şerefsizlerin?
size söylemiştim beyler..yüzüm..lanet yüzüm ve onun, ruh halimi ortaya yansıtmaktaki karanlık hüneri..kim bilir gene ne şekle girmişti..
mine, hafifçe arkasına dönüp, benim bir-iki saniyeliğine de olsa bakakaldığım ve ağzımı yüzümü kaydıran sahneye bakma gereği hissetti doğal olarak..ben toparlamaya çalışmıştım ama nafile tabi..
sonra o da döndü önüne..tam ayşen-ozan yanımızdan geçer ve benim hafif arka sağ çaprazımdaki masaya otururken..
beyler..
çok..çok tuhaftı yahu..yani..nasıl oluyor da hala..ve hala..sadece onu görmek bile beni bu kadar dağıtabiliyordu? nasıl becerebiliyordu beni her şekilde mutsuz etmeyi? nasıl başarıyordu iç dünyamı altüst hale getirmeyi?
mine, gözlerindeki -az önce fener gibi parlayan- ışık sönmüş, yüzü düşmüş bir halde dönmüştü bana..sözde hala gülümsüyordu ama, buz gibi, soğuk..bir infazcının gözlerindekine benzer duygusuz bir gülümseme..
bana sormasını bekledim..-hatta içimden yalvardım- "kim bunlar tsigalko?" diye..sormadı..sorsaydı ya? sallasaydım ben de..geçiştiriverseydim..espiri konusu yapsaydım..
ama sormadı..
eh..belli ki zaten biliyordu... yüzündeki ifade de aksini iddia eder gibi değildi zaten..
az önce ne hakkında konuşuyorduk bilmiyorum..ama her neyse bir an da sönüvermişti..ben, konuşmaya çalıştım ama, beceremedim..o hala soğuk soğuk gülümsüyor bana..dudakları incelmiş..gözleri boş ve donuk bakıyor..
bitmek bilmeyen bir an..geçmek bilmeyen saniyeler... yine beynimi okuyordu... eminim..
sonra aniden, durumu kurtarma adına kullanılabilecek bir mucize oldu..aramın iyi olduğu eleman gelip, "dostum, senin yer boşaldı, istersen oraya alabilirim sizi?" dedi..
oh..
oh..
"tabi tabi geçelim" dedim, resmen balıklama uçarak..mineye onaylatmayı bile unutuvermiştim..genelde ben en ufak şeylerde bile nezaketen onun okeyini de alırdım, zaten hiç itiraz ettiği olmamıştı ama diyorum ya, yine de sorardım..tsigalko sorardı..
apar topar kalkıp, masamıza doğru ilerlerken, beynimin tüm blokesine ve itirazına rağmen, adeta refleks olarak dönüp arkama baktım, yine sadece 1 saniyeliğine..
ozan leoparlar misali ayşeni boynundan yakalamış, kız da gözlerini hafifçe kısmış, tam bir vahşi doğa belgeseli..
ve tabi bu bakışım da mine tarafından farkedilmişti..
ben allak bullak, ne düşüneceğimi, ne düşünmem gerektiğini şaşırmış bir halde yeni masamıza oturmuş, onun yerleşmesini bekliyordum.