/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 426.
    +11
    orada olduğuma, yaşadığıma..bir varlığa sahip olduğuma dair, en ufak bir kanıt bile yoktu beyler?? yoktum ben?..ölüydüm?..ya da gördüğüm tüm bu insanlar yoktu aslında, hepsi benim sanrılarımdan ibaretti..

    gidip en tepedeki sıraya yalnız başıma çöktüm..midemin bulandığını hissediyordum... gözlerim yaşarmıştı... içime, bir sel baskını şiddetiyle hınç dolarken..sessiz çığlıklarım cayır cayır yankılanıyordu içimde.."neden lan?? neden?? nedeeeeeeeen!! ne yaptım ben? ne yaptım da kaybettim her şeyi mi? vardıysa bir suçum, bunun cezası niye şimdiydi? sanki bir tek ben işlemişim gibi!!!"

    başım dönüyordu..dünyadaki cehennemim, o gün artık dayanmanın çok çok ötesinde bir sıcaklıktaydı..

    yerimden kalktım tekrar.. sert, kararlı adımlarla (ve yine kimse tarafından giblenmeyerek) amfiden çıktım... neredeyse koşar adımlarla tuvalete doğru ilerlerken, bir zamanlar "öteki ben" in işkencelerine maruz kalmış olan naif kişiliğim haykırmaya devam ediyordu "neden? neden hep ben?"
    http://fizy.com/tr#s/1ah2hy

    ..kapıyı çarparak tuvalete girdim..kabinin birine kendimi attım..artık gözlerimden yaşlar boşalır bir halde, kabinin içinde öylece kaldım..hani böyle, hırstan ağlayan çocuklar vardır ya..kendilerini sıka sıka, bir "tısss" sesi eşliğinde, gözlerini iyice yumup ağlarlar..fısıltıyla..

    işte öyle ağlıyordum... bütün vücudum gerilmiş, kendini yırtmaya zorlar gibiydi..ellerimle saçlarıma yapıştım..uzun süredir kestirmediğim, şimdiki teodosic modeli saçlarıma..yapıştım..çekmeye başladım... bir yandan da ileri geri hıçkara hıçkara, tıslaya tıslaya ağlıyorum..ağzım burnum salya sümük içinde kaldı... aklımdan milyonlarca düşünce geçiyor, herbirini birbirine karışıp çorba oluyor..

    ben ağlamaya, sağa sola yuvarlanmaya devam ediyorum... duvarları dirsekliyorum... alnımı sürtüyorum... vuruyorum..tamamen bir sinir krizi içindeyim..

    bir andan sonra iyice başım döndü... mide bulantım arttı..dizlerimin üzerine çöküp alaturkanın içine kustum..

    bu istifra beni rahatlatmıştı biraz... genzim yanar, bazım sızıldar bir halde yavaş yavaş doğruldum..kendimden hıncımı almıştım. soluk soluğa, biraz daha kaldım kabinin içinde..sifonu çektim..sesleri dinleyip kimsenin olmadığına kanaat getirdikten sonra kabinden dışarı çıktım..lavaboya gittim..aynada gördüğüm ağzı burnu birbirine girmiş, kırmızı gözlü, çarşamba saçlı ve artık benle fiziksel olarak da alakası olmayan zebaniyle bakıştım...

    yüzüme, gözüme bolca su çarptım..ensene..oradan akan damlalarla ta donuma kadar..

    sanki üst üste üç halı saha maçı yapmışım gibi bir yorgunlukla, yalpalayarak çıktım tuvaletten..üzerimdeki, epeyce ıslak (yer yer sümüklenmişti..yıkamak zorunda kaldım oraları) gri montumun fermuarını köküne kadar çektim..çoktan derse başlanmış olan amfi yerine, biraz bahar havası almak için bahçeye çıktım.. ve bir kez daha etrafımda cıvıldayıp duran insanlara, ben böyle ölmekteyken nasıl olupta bu kadar neşeli olabildiklerine dair lanetler ettim...

    çok zor günler geçirdim beyler..zor günler..zor saatler..her biri bir yıl gibi gelen saatler... bitirmiştim kendi kendimi..her şeyimi kaybetmiştim... bütün arkadaşlarımı... bir zamanlar sevdiğimi sandığım kadını... belki tüm geleceğimi...

    yalnızlık, 18 yaşındaki bu yaş fidana çok ağır gelmişti... köküme kadar eğmişti beni... incitmişti...

    şimdi diyorum ki..iyi ki de yapmış..iyi ki de kaderim yaşatmış bunları bana... utanmıyorum geçmişimden..utansam, tüm sosyal platformlar arasında en yüksek "taşak geçebilite" katsayısına sahip olan inci sözlükte paylaşmadım zaten...

    utanmıyorum... keşke, hiç demiyorum.

    çardaklardaki boş bir masaya yığıldım... geriye yaslanıp baharın esintisini az önce soğuk suyla dağladığım yüzümde hissettim... hala hissedebiliyor olmam, ne tuhaf... ve hayatın her daim sizi kendine bağlayacak bir şeyler üretmesi de öyle...
    son partı girip kaçıcam arkadaşlar,
    http://fizy.com/tr#s/1ah2hx

    masada, hafif esintinin üzerimde yarattığı ürpertinin de etkisiyle, kendimi kaptırmış, hülyalara dalmış bir şekilde oturuyordum..

    bu kez fazla hırpalamıştım kendimi..daha fazlasını yapmak yerine..bu kez daha ılımlı bir şekilde, hayatımı bir film makarası gibi önce geriye sarıp, sonra da izlemeye başladım..

    sahip olduklarım..yitirdiklerim, hiç elde edemediklerim gözümün önünden akıp giderken, koltuğuna yaslanmış, tuzu kuru bir eleştirmen rahatlığı ve gamsızlığıyla izledim hayatımı..aslında sadece dalmıştım, yani rahatladığım filan yok... bu dalgınlığın verdiği rahatlık duygusu ile, extacy nin verdiği mutluluk hissi birebir benziyor bence;

    ikisi de yapay..

    sahi, nasıl olmuşta becermiştim kendi kendimin ağzına bu derece sıçmayı? bakın bu sefer azarlamadan, sohbet eder gibi sordum kendime bunu..artık daha fazla zorlama, şiddet, savaş yoktu... daha fazla işkence yoktu...

    nasıl becermiştin tsigalko? anlatır mısın bana?

    nasıl olmuştu da, sadece 3 ay gibi kısa bir sürede, gök yüzünde süzülürken denize çakılıp, yer seviyesinin de altına inmeyi başarmıştın?

    3 ay önce..

    filmi 3 ay öncesine sardım..o geceye.."kamera, motor!"

    ... bir yanımda okan..kankam..kardeşim... can kardeşim..

    bir yanımda nilay... deli kız... küçük abla..

    mine nin yüzümde patlayan flaşını bir kez daha hissettim..nilay kulağıma fısıldamaya devam ediyordu "iyi kızdır mine..iyi kızdır..mine"

    sınıfın fıstığı ceylin kahve falımı yorumluyor, serhat bini komiklikler yapıp bizi güldürüyor, necati çaprazdan göz kırpıyor... tanımadığım..adını bile bilmediğim insanların tanışmaya can atan, hevesli bakışlarıyla bakışlarım kesişiyor..ortam, atmosfer, elektirikten cızırdıyor..sıcaklıktan kavruluyor... ben de soba önündeki minderlerin arasına kıvrılmış bir kedi gibi, dostlarımın ortasına kıvrılmış, bu güzel geceye, güzel duygularla eşlik ediyorum...

    ... okanı kaybediyorum... tolgayı ve mineyi kazanıyorum..dünyanın en güzel aşkını yaşamaktayım... mutluyum... mutlu olduğumu sanıyorum..bir sarsıntı geçirmişim evet, masadaki dostlardan biri artık sonsuza kadar eksilmiş benim için..ama hayat bileklerimi sıkı sıkı tutmuş, beni gök yüzünde uçurmaya devam ediyor... pes etmiyorum... sevdiklerim etrafımda...

    ... içerden, yeni bir düşmanla tanışıyorum... oldukça ciddi bir rakip gibi görünüyor..dış etkilerin veremeyeceği hasarları verebilecek kapasitede, ama şimdilik zararsız... hem, kim bozabilir ki yahu benim mutluluğumu ha? kim bozabilir? kim ne yapabilir??..yeni düşmanı pek umursamıyorum...

    ... savaşın içindeyim, nasıl oldu bilmiyorum ama bu hain hasmım, günden güne kendini kuvvetlendirerek, ruhumun ve kalbimin duvarlarını zorlamayı devam ediyor..aklımı dağıtmam lazım... düşündüğüm her an, biraz daha yaklaşıyorum çatışmanın merkezine..ve bazı dostlarım da, arkamdan işler çeviriyor...

    ... iyice çetinleşen bu anlamsız ve haince isyandan kurtulmak için spora ağırlı veriyorum... ben, bir sporcuyum..iyi bir sporcuyum ve bunu savaşta delinmez bir kalkan olarak kullanacağım... evet evet..bu beni kesinlikle güvenli limanlara çekecektir...

    ... basket maçlarını ard arda kazanıyoruz... biz bir takımız... gittikçe ünlenen bir takım hem de... mühendislik fakültesi, fen edebiyatın cool çocukalarını da mağlup ediyor... besyo ile oynayacağız...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster