-
76.
+1Sen salak bir orosbu cocugusun ahıra çevirme olayı da uydurmadir
-
-
1.
+1 -115 Kasım 1935′te “Cami ve mescitlerin tasnifine ve tasnif harici kalacak cami ve mescit hademesine verilecek muhasasat (maaş, ödenek) hakkında” bir kanun çıkarıldı.Gel Atatürkün kendi imzası olan belgeleri de atayım kardeşim hatta istersen atatürk döneminde kapatılan, satılan veya başka işlevlerde kullanılan camilerin isimlerinide tek tek vereyim.
-
2.
0Versene lan
-
3.
+1Şimdi öncelikle camiler kapatılmış. Tamam ama neden kapatılmış. O dönem ülkenin nüfusu 14 milyon ve 28 bin cami var bunun yanında okullarin sayısı 14 bin.Bu yüzden Chp nin cami politikası "ihtiyaç kadar cami"
olmuştur.Bu yüzden senin yukarıda attığın kararname ile "ihtiyaç fazlası" zaten boş olan camileri 1 senede tespit edip yerine daha yararli olabilecek şeyler yapılmış. Ki zaten o dönemde camilerin altında market vs gibi ticari işler dönen mekanlar vardı.Bu resmen din tüccarligi.Bu da ne demek oluyor?Ne kadar çok Camii o kadar çok para. Ayrica dönüştürülen camilerin geneli zaten savaşta tahribat görmüş yağmaya uğramış camiiler. -
4.
-1Ahır meselesi ise kesinlikle yalan. Fakat ismet inönünün bazı camileri depo olarak kullandığı doğru.O da 2. Dünya Savaşı sırasında eğer ülkenin başına bir şey gelirse düşmanın en son camiilere saldiracagini düşünerek önemli şeyleri camiler koydurtmustur. Bunlarin içinde zaten Hz muhafazidin kılıcı kutsal emanetler Hz Osman'ın kanlı kuranı kerim i gibi malzemeler var.E tabiki ondan sonra da o camilerin kapılarına kilit vurdurtup başlarına asker diktirmis.O camilere kimseyi sokmamis. Senin bahsettiğin olay bu
-
5.
-1ismet inönü’ün, Kurtuluş Savaşı ve II. Dünya Savaşı sırasındaki “camilerin amaç dışı kullanılması” uygulaması, tarihimizde sadece ismet inönü’ye ait bir ilk uygulama değildir. Daha önce 19. ve 20 yüzyılda Osmanlı döneminde de benzer uygulamalar görülmüştür.
Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında bazı camilerde bir süre göçmenler-mübadiller konaklamış, dolayısıyla bu camiler bir süre ibadete kapatılmıştır. Örneğin, 19 Mart 1924 tarihli “Kasabalardaki terkedilmiş evler, asker ve memurların ileri gelenlerince işgal edildiğinden mübadil olarak gelen muhacirlerin cami köşelerinde kaldıkları, söz konusu yerlerin muhacirlere verilmesi” şeklindeki bir belgeden, bazı camilerde muhacirlerin konakladığı anlaşılmaktadır. (BCA, Sayı:6061, Dosya: 13517, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 140.1..17.) -
6.
-1Tarihimizde camiler ilk defa, 1877/78 Osmanlı-Rus Harbi (93 Savaşı) sırasında amaç dışı kullanılmıştır. Bu savaşta Rumeli’den istanbul’a büyük bir muhacir akını olmuştur. Rus ordusu ile Bulgar çetelerinin önünden kaçan yüz binlerce muhacir, kış mevsiminde istanbul’a yığılınca bunların barındırılması için istanbul’daki büyük camiler ibadete kapatılmıştır. Ayasofya, Sultan Ahmet, Süleymaniye, Beyazıt gibi camiler muhacirlerin barınmasına ayrılmış, bu camiler ve müştemilatı bir anlamda, muhacirlerin kaldığı “oteller”, “yatakhaneler” olarak kullanılmıştır.
Rubert Furneaux’un; “Tuna Nehri Akmam Diyor”, Charles Ryan’ın; “Plevne’de Bir Avustralyalı”, Mehmet Arif Bey’in; “Başımıza Gelenler”, Turhan Şahin’in; “Öncesi ve Sonrasıyla 93 Harbi” adlı eserlerinde muhacirlerin uğradığı zulümlerle ilgili yürek burkan satırlar ve onların istanbul’da camilerde barındırılmasıyla ilgili çalışmalar anlatılmıştır.
Böyle bir durum Balkan Savaşlarında da yaşanmıştır. istanbul’a sığınan binlerce muhacir, yine camilerde barındırılmıştır. Balkan savaşlarını La Matin gazetesi muhabiri olarak izlemek amacıyla istanbul’a gelen Stephane Lauzanne; “Hastanın Başucunda Kırk Gün” (Balkan Acıları), yine savaş muhabiri olan Georges Remond; “Mağluplarla Beraber” ve William M. Pickthall; “Harpte Türklerle Beraber” adlı kitaplarında muhacirlerin camilerde barındırılmasıyla ilgili gözlemlerini aktarmışlardır. -
7.
0Genç Cumhuriyet, asla “cami düşmanlığı”, yapmamıştır. Tam tersine Atatürk döneminde Cumhuriyet hükümetleri, gerektiğinde cami inşa ettirmiş, camilerin bakım ve tamirini yaptırmış, hatta kullanılmayan bazı kiliseleri camiye dönüştürmüştür.
işte Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’ndeki belgelerle Atatürk ve inönü dönemlerinde tek parti CHP’nin yaptırdığı, onarttığı camilerden bazıları:
1922 yılında Bakanlar Kurulu’nun ilk toplantısında konuşan Atatürk, Yunan çekilişi sırasında birkaç bin caminin yakılıp yıkıldığını belirtmiş ve “Bu camileri yenilemek görevimizdir. Bu hizmeti nutuk atmadan, gösterişe kaçmadan, siyasete alet etmeden yerine getirelim.” demiştir.[8] Nitekim, 26 Aralık 1922 tarihli bir belgeye göre, “Düşmandan kurtarılan yörelerdeki cami, hayrat ve vakıflarda meydana gelen zararın tesbiti için kurulan komisyonun hazırladığı raporun ilgililere sunulduğu” belirtilmiştir. (BCA, Sayı: 6061, Dosya: 13712, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 140.4..12.)
Atatürk 1 Mart 1923’te yaptığı Meclis konuşmasında, “Efendiler! Geçen yıl içinde Vakıf Bakanlığı, dini yapılar ve hayır kurumlarının onarım ve inşaatında oldukça önemli bir çalışma yapmıştır. Yapılan onarım içinde ülkemizin çeşitli yerlerinde olmak üzere 126 cami ve mescit ile 31 medrese ve okul, 22 su yolu ve çeşme, 175 gelir getiren yer ile 26 hamam bulunmaktadır” diyerek, 126 cami ve mescitin onarılıp inşa edildiğini belirtmiştir. (“Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin I.Dönem, 4. Yasama Yılını Açış Konuşmaları”, Millet Meclisi Tutanak Dergisi D. 1, C. 28, 1 Mart 1923, s. 2 ) -
8.
0Bu doğrultuda onarım ve inşa kararı çıkan camilerden bazıları şunlardır:
– 26 Mart 1923’te Hamidiye Camii’nin tamir ve tefrişatının umum evkaf malından yaptırılması” istenmiştir. (BCA, Sayı: 14005, Fon Kodu: 51..0.0.0, Yer No: 2.12..6..)
–12 Şubat 1924 tarihli bir belgeye göre, “Turgutlu’da tamiratı devam eden Pazar Camii için 1500 Türk Lirası gönderildiği” belirtilmiştir. (BCA, Sayı: 14005, Fon Kodu: 51..0.0.0, Yer No: 13.109..4.)
– 25 Temmuz 1925 tarihli bir belgede “Bitlis Camiinin tefrişi için 3000 liranın gönderildiği” belirtilmiştir. (BCA, Sayı:14005, Dosya: 22911, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 192.313..11.)
– 7 Aralık 1925’te Niğde’nin Fertek Köyü’ndeki bir kilisenin camiye çevrilmesine karar verilmiştir.
– 28 Eylül 1930 tarihli bir belgeye göre, “Fırtınadan hasara uğrayan camilerin tamiri için Edirne Vakıflar Müdürlüğü’ne 11 000 lira tahsisat gönderildiği” belirtilmiştir. (BCA, Sayı:790, Dosya: 22939, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 192.314..20.)
-9 Aralık 1931 tarihli bir kararla, “istanbul Eyüp Camii kurşun ve sıva tamiratının emaneten yaptırılması” istenmiştir. (BCA, Sayı: 11987, Dosya: 229-59, Fon Kodu: 30..18.1.2, Yer No: 24.77..9..)
– 1 Mayıs 1932 tarihli bir kararla, “istanbul Edirnekapı’daki Neslişah Camii’nin emanet usulüyle tamir ettirilmesi” istenmiştir. (BCA, Sayı: 12791, Dosya: 229-63, Fon Kodu: 30..18.1.2, Yer No: 28.36..8.)
– 17 Eylül 1933 tarihli bir kararla, “Babaeski’deki Cedit Ali Paşa Camii ile Manisa’daki Muradiye Camiinin tamiri” istenmiştir. (BCA, Sayı: 14960, Dosya: 229-68, Fon Kodu: 30..18.1.2, Yer No: 39.64..19. -
9.
0Değişik kaygılarla “cami kapatan”, “din düşmanı” diye belletilen ismet inönü, mitinglerinde, “din istismarı olur” diye “Allah” sözünü ağzına almaktan çekinen, yatak odasındaki “ALLAH’IN DEDiĞi OLUR” levhasının fotoğrafının bir gazetede yayınlanmasına çok kızan, buna karşın geceleri gizlice namaz kılan, gerçek ve samimi bir Müslüman’dır.
ismet inönü’nün torunu Gülsün Bilgehan’ın yazdığı “Mevhibe” adlı kitapta, inönü’nün bazı notları da yayınlanmıştır. O notlar içinde ismet inönü’nü, zaman zaman namaz kıldığından söz etmiştir.
işte o notlardan bazı bölümler:
“Saat altı, sabah namazı vaktinden evvel Mevhibe beni uyandırdı…Kalkıp kırmızı odaya geçtik. Sabah namazını kıldım”
Mevhibe Hanım’ın notların da ismet inönü’nün “son derece dindar” bir insan olduğunu kanıtlamaktadır.
işte o notlardan bir bölüm:
“22 Nisan 1922’de Konya’ya giderken, saat 15:00’da Malatya’dan ahreket ettik… Hamdi Bey’in evinde misafir ettiler… Ramazanın ilk günü oruçlu olduğumuzdan fena halde acıkmıştık. Ertesi gün 12’de yola çıkıp Kangal’a vardık… oraya yerleştik. Yemekten sonra namazlarımızı kıldık”
“3. Mayıs 1922’de bizi otelden aldılar. Dört arabayla Abdülvehap Gazi’yi ziyerete gittik. Kurban zütürerek orada kestik. Etini türbedara bıraktık” -
10.
0Bugün Camiler Açıksa ve Ezan Sesleri Hala Yankılanıyorsa…
Her şeyden önemlisi, “Cami düşmanı” olmakla suçlanan Atatürk ve ismet inönü gibi silah arkadaşları olmasaydı, bu vatanseverlerin “kelle koltukta” verdikleri o “kutsal mücadele” olmasaydı, 15 Mayıs 1919’da izmir’e çıkan çoluk çocuk demeden korkunç bir katliama başlayan Yunanlılar, camileri yakıp yıkacak, ezanları susturacak ve işte o zaman camiler; ahır, tuvalet, eğlence merkezi yapılacak, hatta Ayasofya’ya çan takılacaktı. Nitekim izmir’in işgal edildiği günlerde, Yunanlılar camilere saldırmış, camileri yakıp, minareleri yıkmış, Yunanlılardan cesaret alan Rumlar da camilerdeki halı ve kilimleri çalmışlardır. Örneğin, o günlerdeki bir gazete haberine göre, “Şehrin camilerinin de Rumlar tarafından basıldığı ve birçok kıymetli halı ve kilimin kaçırıldığı da tespit edilmiştir. Bu arada Hisar ve Bölükbaşı camilerinde bir tek halı ve kilimin kalmadığı görülmüştür.”
diğerleri 8 -
1.