+1
-3
Nakşîler; [Al-i imran/200] ayetindeki ‘Rabitu’ emrini rabıta yapın diye çevirmişlerdir. Hâlbuki ayetin anlamı şudur; “Ey iman edenler! Sabredin/zorluklara karşı direnin, direnişte bulunurken birbirilerinizle dayanışma içinde olun, Ribat yapın/hazır kıta bulundurun, cihat için tetikte durun, mevzilerinizi koruyun, Allaha karşı gelmekten sakının ki ebedi kurtuluşa erebilesiniz”. Ayetin önünde arkasında Şeyh efendilerle rabıta yapılacağına dair en ufak bir emare yoktur.
Rabıtaya delil olarak getirdikleri, en önemli delil olarak sundukları “O’na yaklaşmaya çalışın/O’na yaklaşmak için vesile arayın” [Maide/35] ayetini Vesile maddesinde etraflıca ele aldık. Bütün müfessirler bu ayette ki ‘Vesile arayın’ emrini, O’nun emir ve yasaklarına riayet ederek Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmak anlamında yorumlamışlardır.[1]
Yine şu ayetten Rabıta yapmayı çıkarmışlardır. “Ey iman edenler, Allahtan korkun ve sadıklarla/doğru insanlarla beraber olun” [Tevbe/119] ayetindeki bu sadıklarla beraber olmayı mürşid-i kâmil olan zatlarla rabıta yapmak olarak yorumlamışlardır. Hâlbuki bu ayetin ‘Rabıta yapmak’ ile en ufak bir alakası yoktur. Bu ayet, [Tevbe/117-9] ile bir bütündür. Bu ayetler Tebük seferine mazereti olmaksızın katılmayan ve bunu hiçbir yalan uydurmaksızın Peygamberimize anlatan Kâb b.Mâlik ve iki arkadaşı hakkında inmiştir. Kâb, Tebük Seferi dönüşü Peygamberimizle mescitte karşılaşır ve o sıcak günlerde nefsine ağır geldiği için sefere katılmadığını söyler. Sonra 50 gün kadar sürecek bu üç sahabenin tecrit süresi başlar, Allah’ın hükmü beklenmeye başlanır. Kâb yaptığından çok pişmandır, tövbe eder, tövbesi kabul olunur. inen ayetler ‘bu kimselerin hatalarından dönmeleri için Allah’ın tevbelerini kabul ettiğini, eskiden olduğu gibi Allah’tan korkmaya devam etmelerini ve savaşa katılan diğer sadıklarla/Müslümanlarla beraber olmalarını, onlardan ayrılmamalarını’ emretmektedir. Çünkü Kâb o güne kadar olan savaşların hiçbirinden geri kalmamıştı. Nasılsa bu defasında cihattan geri kalmıştı. Ayetler; ‘Bir daha böyle yapmayın, Allah’tan korkun, sadıklardan/peygamber ve sahabeden ayrılmayın, sakın münafıklarla beraber olup cihattan geri kalmayın’ şeklindedir. Yine ‘Sadıklar’ın; yeminlerine ve verdikleri söze sadakat gösteren kimseler olduğu anlaşılmaktadır.
Sadıkların kimler olduğunu başka ayetler de açıklamaktadır. Mesela; “Müminler, yalnızca Allah’a ve elçisine iman edenler, sonrada herhangi bir şüphe duymayan ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenlerdir. işte bunlar sadıklardır.” [Hucurat/15]
“…Allah’ın lütfunu ve rızasını arayan, Allah ve Resulüne yardım edenler var ya, işte onlar sadıklardır.” [Haşr/8]
Ashabın bazısı ölünceye kadar Resulullahın yanında savaşmaya yemin etmişlerdi. Bunların bir kısmı verdikleri söze sadakat gösterip, şehid düşmüşler, bazısı da verdikleri sözü yerine getirmek için sıralarını beklemekteydiler. Ahzab savaşında, düşman her bir yönden geldiğinde, bu müminlerin imanını ve teslimiyetini arttırmıştı. işte şu ayet; ahdine vefa gösteren bu sadıkları anlatmaktadır. “Müminler arasında Allah’a verdiği sözü yerine getiren nice yiğitler/sadık adamlar vardır. Onlardan kimisi (şehit olmak üzere) verdiği sözü yerine getirmiş, kimisi de şehit olmayı beklemektedir.” [Ahzab/23] Tüm bu ayetlerin, ‘Sadıklarla beraber olun’ emrinin şeyhlerle rabıta yapmakla en ufak bir alakasının olmadığını, tam aksine fiili cihada katılan, sözünün eri sadık kimselerle beraber olmayı emrettiği ortadadır.