/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +1
    Refakatçi sorunî

    Hastanelerde çok kaldım.
    Kendim için değil, hepsinde refakatçi olarak bulundum…
    Dayı, amca, dede, baba! Hema kim varsa ihale bende kalmış. Bazen bir ay bazen de on gün olmak üzere kaldım hep. E tabi bu süre zarfında bir ton şey olup bitiyor. inanılmaz şeyler başına geliyor. Doktorlar ve hemşirelerle iletişim başlı başına bir mesele iken etraftaki ve diğer odadaki refakatçılarla da bir aile ortamı oluşturuyorsun kısa sürede. Sadece aile ortamı değil resmen grup kuruyor ve çeteleşiyorsun. Hiç unutmam bir ara Fakülte ’de Kalp bölümündeyiz. Çok kalabalık. Her oda dolu. Yatak başına eşlik eden bir kişi olunca da kalabalığız. Hassas bir bölüm olduğu için pek çok şey yasaktı. Bir amca bir ara yasaklı bir şeyi getirmişti ve hemşire de koridorda görünmüyordu. Kapıda sıra ile nöbet tuttuk. Nöbet devir teslimi yaparak hepimiz günahımızı işledik. Hele gizli sigara içmelere gelince sıra zaten bin bir takla atıyorsun. Bir abê tutturdu dışarı çıkmadan içecem diye. Hava buz gibiydi. Gecenin bilmem kaçı! Duman altı olur, kokusu çok çabuk yayılır dedik ama dinletemedik. Korkmayın çözümüm var dedi. Bir poşet buldu. Kafasını koyup dumanı oraya üflüyordu. Sonra çıkarıp tekrar fırt alıyordu…

    Özetle demem o ki; şuan yine fakültenin koridorlarındayım.
    Hali hazırda hastanedeyken ve yine refakatçi iken ne çıkacak olan savaş ne de başka bir siyasi konuya eğilebilir. En azından hiç isteğim yok. Ama yazının finalinde Ortadoğu’ya gelir miyiz bilmiyorum!

    Peşinen söylemek isterim ki bu refakatçilik işini hala öğrenemedik. En azından tecrübelerimden yola çıkarak söylüyorum. Elalemin oğlu 1 ay kalınca iğne-pansuman yapabilir konuma geliyor. Hatta bir ara yan odadaki bir arkadaş hemşirenin yanlış iğne yapmasını engellemişti. Hayatını kurtarmıştı! Ya ben? Şuan sadece iyi bir servisçi olabilirim. Gelen her ziyaretçiye bu kadar hizmet, yemek, çay, kolonya, meyve şu bu ikram etme sevdası başka bir millette var mı bilmiyorum! Bir ara dayanamadım az daha bir yemek firması ile anlaşıp öğle ziyaretlerinde gelenlere yemek verecektim. Ya da hastaneye tüp getirin de bari tırşık yapak ısrarım kabul görmedi. Canıma tak etmişti çünkü…

    Buna hastanın kendisi de bulaşıyor. Yaw zaten yataktasın her tarafına takılmış bir şey, teprenemiyorsun ama ziyaretçi geldi mi “hele şunu da ye hele bunu da ye” derdine düşmeleri yok mu? illallah dedirtiyor… Hal böyle olunca öğle ve akşam yemeklerini hasta ziyaretleri ile hal eden onlarca tanıdığım var. Yine önemle altını çizmek isterim ki hala ve teyzelere hastaneler yasaklanmalı! Her gelişlerinde o dolmalar o etler o yemekler! Haho haho!

    Konu yine dağılacak, ben refakatçilik meselesine geri döneyim. Aktarmam gerekenler var…
    Lisedeydim o ara. Dayım pis bir hastalığa yakalandı. Deldiler göğsünü, taktılar hortumları. Yanındayım. Hastaneden çıkıp sabah okula gidiyorum. Bir yandan da sınav haftası. Hastane koridorlarında test çözüyorum. Tüm hastalar öyle hortumlu olunca ilk başta çok korkutucu bir ortamdı. Elinde hortumlar ve yavaş yavaş adım atan hastalar. O garip hareketlilik hali zombileri andırıyordu. Modern Kürt Zombi Hareketi fikri ilk orada yankılandı beynimde. ileride Bismil ovasında ya da Deşta Mûş’ê de film olarak çekmeyi düşünüyorum. Koca bölümde boş yatak yok. Her birimiz bir yerlerde yatıyoruz. Dayımın odasında bir ara bir yatak boşaldı. Şaka gibiydi! Kalp bölümünde boş bir yatak. Bir abê o yatağa uzandı ve artık kaldıramadık. Sanki bin yıldır yatmamış ve ayaktaymış gibi. Yanlış değilsem bir sabah onu da hasta sanıp pansuman için bakmışlardı. Bana mısın dememişti! Az daha ameliyata alıyorlardı kendisini. Ona da yok demezdi ya! Neyse aradan iki bin yıl geçip o abêmiz yataktan lavabo için kalkınca bende uzanam dedim. Biraz yattım. Bir ara döndüm! Dönmez olaydım. Diğer tarafa döner dönmez iki kilo bıyık ile yüz yüze geldim. “Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe, sırf sana benziyor diye usulca sokulup merhaba dedim” diyen şarkı sözlerini ters anlamış ve merhaba bile demeden yatağıma sızmıştı.

    Bir başka dayım bu sefer Devlet hastanesinde yattı. Brucella hastalığı onu pert etmişti. Peynir, torak şu bu derken olan olmuştu! Baya kaldık! Zaman bolluğundan boşluğa düşmüş olacağım ki bir hemşireye platonik aşık oldum. Zaten dayım iyileşince ben yatağa düştüm. Kolera günlerinde aşk yaşıyoruz! Tam bu günlerin ortasında odamıza hırsız girdi. Çok ilkeli ve ilginç bir hırsız olmuş olmalı ki sadece çiçeğimizi çalmıştı. Oda da bulunan telefon, cüzdan ve paraya karışmamıştı. Gelen çiçekleri toplayıp tüymüştü.

    Kısa zaman önce bu sefer amca oğlum kaza geçirdi. 4-5 gün ona eşlik etmem gerekti. Odamız iyi! Refakatçi için de yatak var. TV’miz var. Gündüz ya da akşam üstleri haber izleyebiliyorum arada onun dışında da sadece çeken Denge ve Dijle Tv kanallarından Kürtçe klip izliyorum. O dere kenarlarındaki ızdıraplar o ot böcek arasına yerleştirilmiş ve kendine hozan adını vermiş telef olmaya yüz tutmuş binlerce genç… Hepsi klip olarak gözümün önünden tek tek geçiyor. Dicle nehri coşuyor, surlar kuduruyor ve ben de deli gibi izliyorum. Kliplerin hepsi sanki tost makinesi ile çekilmiş. Çünkü radyasyona uğradım. Evet, anlatılmaz ancak yaşanır cinsinden klipler bünyemi yerle bir ediyor.
    Amca oğlum yavaş yavaş iyileşirken ben diğer yatakta titremeler yaşıyorum. Bildiğin hasta oluyorum. Üt üste 10 kadar klibe maruz kalınca bedelimi ödemiş oldum. Çıkarın hastamızı beni yatırın doktor dedim! Ekgib olmasınlar ilgilendiler…

    Sevgili dostlar, güzel insanlar.
    Gördüğünüz üzere Ortadoğu’da kartlar yeniden dağıtılırken ve hastaneler ve hastalıklar da hayatımızdan ekgib olmuyor(Konuyu Ortadoğu’ya getirmenin derin huzuru)…

    Hastanede çalışan bir yakınının olması 10 tane tanıdık profesörün olmasından daha değerli olduğu günlerdeyiz. Yani demem o ki bu refakatçi sorunu çözülmeden Kürt sorunu da çözülmez!!!
    ···
   tümünü göster