+1
“Gel zaman git zaman iyice tek yaşamaya alıştım. Hayvanları daha yükseklere çıkarmaya başladım. Arada bir kız kardeşim gelip hayvanları sağardı yada sağdığım sütleri ata yüklerdi. Normalde o mevsimde inekler pek süt vermezler ama ben gözüm gibi bakıyordum. Tüm köyün hayvanlarından daha semirdiler. Kışın yaklaşması ile çobanların çoğu köye indirdi hayvanları. En son benimle muhtarın çobanları kalmıştı. Onun yüz elli kadar hayvanı vardı. Babam, bana ikide bir inmemi söylüyordu. Ben ise diğer çobanların boşalttığı otlaklara sürdüm hayvanlarımı. Bir otlaktan diğerine gidiyordum. Akşam olunca yakındaki diğer köylere ait ahırlarda kalıyordum. Yüksek tepelere kar yağdığı günün ertesinde yola çıktım. Bayağı yukarı çıktığımın farkına vardım. Amacım alttaki ahıra yetişip köye bir sonraki gün geçmekti. Yola çıktım o gün havanın nahoş olduğu sert rüzgârdan, bulutlardan ve hava sıcaklığından belliydi. Kendi kendime ‘Aptal kafam keşke zamanında hayvanları indirseydim.’ Demiştim. Hayvanlara yağmur yada kar değerse aşağı inene kadar hastalanır, bende onca ayın emeğini harap etmiş olurdum. Yol boyunca dualarla indim bir yandan da kendime kızıyorum. Adım zaten deli çavuşa çıktı. Herkes korkusuzluğumu anlatır olmuştu. Meğer kendimi korkusuz zeki sanerken tam bir kuş beyinliymişim. Çünkü hava birden patladı. Son ahıra 15 dakika yol kalmıştı. Hızlı yürümeye başladım yolda mantar toplamadan dönen birkaç köylüye rastladım. Bana alt ahırın üstüne bir gün önceki rüzgârda kavak ağacının ahırın üzerine devrilip ahırı yıktığını söylediler. O an başıma kaynar sular döküldü ve köye ulaşmama iki saat kadar yol kalmıştı. Gökyüzü de gündüz ile gecenin dans etmeye başladığı vakitlere denk gelmişti. Güneş yavaştan yüzünü benden kaçırıyordu. Hava kararmıştı. Önemli bir karar vermem gerekiyordu. Hayvanları bırakıp koşarak alt ahıra indim birde kendi gözümle göreyim belki kullanılır diye düşündüm. Baktım ve korktuğum şey gerçekleşmişti. Ahır Tamamen çokmuş içeri girilecek yer kalmamıştı.