-
1.
0Bir bahar günü Sait Faik ve Orhan Veli ile birlikte yaptığımız bir Boğaz gezintisini hatırlıyorum. O gün Beykoz’a kadar gitmiştik. Vapurumuz küçücük bir şeydi. Üçümüz kenar sıralarda oturmuştuk, Bütün Anadolu iskelelerine uğrayanını aramış, ona binmiştik. Üsküdar’dan Beykoz’a kadar her iskelede Sait beni sınava çekmişti: ‘Şu iskeleyi anlatmak gerekirse neresinden başlarsın?’ Anadoluhisar iskelesinin yanında küçük bir kahve vardır. Onun önünde durmuştuk. ‘Haydi’, dedi, ‘mademki hikâyecisin, şu kahvede ilk gözüne çarpan nedir, söyle bakalım?’ Baktım üç, dört kişi oturmuş, kâğıt oynuyor, kahve içiyor, duvarda birtakım renkli resimler. iran Şahı’nın Atatürk’le resmi falan. Bu resimleri belirtirim, dedim. Kızdı birden, ‘Ulan’, dedi, ‘o kenarda tek başına oturan ihtiyar sakallı var ya, işte o hikâye be!’ Gerçekten, denize doğru bir küçük ihtiyar oturmuştu. Yalnız, sıkıntılı bir hali vardı. Vapura da değil, denize de değil, kahvenin önündeki o pis suları seyrediyordu. Sait yol boyunca, hep o ihtiyardan söz açtı, durdu.
başlık yok! burası bom boş!