/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 26.
    +4
    Eve vardık ve arabadan indim. Rıfat ve Halis karşımda dikilmiş duruyorlardı.

    b-“ikiniz de odaya geçin. Ben gel diyene kadar odadan çıkmanız yasak.”

    Rıfat-“Neden?”

    b-“ÇÜNKÜ CEZALISINIZ.”

    Rıfat-“Tamam ben suçluyum diyelim. Değilim ama diyelim. Halis’in ne suçu var?”

    b-“Zaten o odaya gidince uyur. Sen de onun yanında duracaksın.”

    Rıfat-“Senden tuvalet için de izin alacak mıyız?” Bilerek mi yapıyor anlamıyorum.

    b-“Tuvaletin geldi mi sadece tuvalete çıkarsın. Oldu mu? Şimdi çabuk gidin odanıza.” Tıpış tıpış odalarına çıktılar. Ben ise çalışma odama gittim. Olanları düşünüyorum. Karga’dan bir haber yok, bugün hiç kumarhaneye gitmedim ve kaypak şu an beni arıyor. Telefonu açasım gelmedi. Ama açmam lazım. Off.

    b-“Efendim abi.”

    Süleyman-“Lan pekekent. Bugün kumarhaneye uğradım yoktun. Sen hep işlerini böyle aksatıyon mu lan yoksa? “

    b-“Yok abi olur mu öyle şey? Bizim Rıfat’ın veli toplantısı vardı. Onun için bugün gitmedim.” Hay amk. Yıllardır gidiyorum bir kere gelmedi, şimdi mi geleceği tuttu kaypağın? Yeminle özellikle ayarlıyor bunu. içerde ajanı falan var kesin.

    Süleyman-“Hee yarağım he ben de yedim. Neyse şu an keyfim yerimde. Fazla sorgulamayacağım. Akşam karını çocuklarını topla bana yemeğe gel. Uzun süredir kaçırıyon benden karını çocuklarını. gibmeyecez ya.” Yemin ediyorum bunu başka biri dese silahı çeker, evine gider vururdum.

    b-“Abi Allah aşkına. O nasıl söz öyle? Valla ayıp.”

    Süleyman-“Bak çocuk. Beni sinir etme. Seni yatağa atarım. 12 pozisyonda ayıbı öğrenirsin. gibtirtme belanı. Karını çocuklarını toplayıp akşam bana geliyorsun. O kadar.” Dedi ve telefonu kapattı. Yıllar geçer ve bir insan hiç mi değişmez? gibmeli sokmalı konuşmalar falan… 47 yaşıma geldim 47. Yarım asır gitti neredeyse. Yaşım genç gösteriyor olabilir ama yaşlandım yani. En azından yaşa az hürmetin olsun be kaypak.

    Saatler sonra Huriye de eve geldi. Huriye’nin eve gelmesi ile salona indim. Huriye odaya çıktı ve üstünü değiştirdi. Ve daha sonra aşağıya indi. Benim sinirli sinirli ayakta durduğumu görünce

    Huriye-“Hayırdır Bir Bine? Bir sorun mu var?”

    b-“Evet var. Birazdan çözmeye çalışacağız. RIFAT. HALiS. iKiNiZ DE AŞAĞI GELiN.” Diye bağırdım. ikisi de sallana sallana geliyorlardı aşağı.

    Huriye-“Bari yemekte konuşsaydık ne konuşacaksak.”

    b-“Bugün yemeği Süleyman abilerde yiyeceğiz.”

    Huriye-“Deseydin ya. Üstümü giyinirdim. Hiç demiyorsun ya. Son dakika haber mi verilir?”

    b-“Ben de son dakika aldım haberi ama konumuz bu değil. Huriye. Sana bir soru soracağım. Bilirsin, yalan söylersen anlarım.”

    Huriye-“Ben sana hiç yalan söylemedim ki?”

    b-“Tamam o zaman. Rıfat’ın okulu köle kampına çevirdiğini biliyor muydun?”

    Rıfat-“Köle kampı değil ki. Hiyerarşi sıralamas…”

    b-“SANA KONUŞMA iZNi VEREN OLMADI. Şimdi. Cevap ver Huriye.”

    Huriye-“Imm… Biliyordum.”

    b-“Peki Halis’in derslerde uyuduğunu hatta uyuması o kadar artmış ki sınavlarının yarısında bile uyuya kaldığından notlarının düşük olduğunu biliyor muydun?” Başı eğik bir şekilde:

    Huriye-“Evet. Biliyordum.”

    b-“Peki benim neden haberim yok Huriye hanım bunlardan?”

    Huriye-“Senin işin çoktu diye söyleyip seni rahatsız etmek istemedim.”

    b-“Benim işim ne kadar çok olursa olsun bunlar benim çocuklarım. Böyle şeylerden haberim olmazsa kendime nasıl baba derim? Bunu düşündün mü Huriye?” Rıfat’tan sinir dalgası sezdim. Yumruğunu sıkıyordu.

    b-“Ne söylemek istiyorsan söyle Rıfat. içinde tutma.”

    Rıfat-“Zaten içimde tuttuğum yok. Konuşma sırasının bana gelmesini bekliyordum. Onu sana annemin söylememesi lazım. Senin bilmen lazımdı. Tüm arkadaşların babasıyla maç izlerken, sohbet ederken, oyunlar oynarken, sinemaya vs. giderken biz babamız ile kahvaltıda ve akşam yemeğinde konuşabilirsek şanslıyız. Ama hep de dalgın oluyorsun nedense. Acaba ne düşünüyorsun? Haa ben biliyorum. Gezgin denen bir çocuk arıyorsun. Ama gezgin derken özelliği ne bir onu anlamadım. Dünyayı gezmesi mi? Yoksa gezmeyi sevmesi mi? Gezi yazısı yazması mı? Bilmiyorum ama o çocuk senin için değerli. Biz değil. Halis yıllardır hep uyur. Annem ile hastane köşelerinde geçti yıllarımız. Ne tahliller yaptık. Ama annem her seferinde ‘Sakın babanıza söylemeyin üzülmesin’ diyordu. Ama sen onu suçlu tutuyorsun. Sen bizim babamız değilsin. Git o gezgin denen çocuğu bul onun babası ol.” Dedi ve odasına doğru koştu. Bütün sinirimi bir anda kaybettim. Yerini üzüntü aldı.

    b-“Halis. Sen de mi öyle düşünüyorsun?”

    Halis-“Gezgin kim bilmiyorum ama umarım bizden fazla değer vermiyorsundur. Eğer veriyorsan onu bulurken sana bol şans. Neyse. Ben uyumaya gidiyorum.” Dedi ve odasına yöneldi. Ayakta duramadım. Kendimi arkamdaki koltuğa bıraktım. Kendimi kötü hissediyorum. Gerçekten kendimi kötü hissediyorum. Gezgini nasıl bildiğini bile sorasım gelmedi.

    b-“Huriye. Sen de saklama düşünceni. Söyle gitsin.”

    Huriye-“Sana hiçbir zaman yalan söylemedim Bir Bine. Fikrimi de saklamadım. Yine aynısını yapacağım. Ailen artık burada. Biliyorum, ejderhaları görmek istiyorsun. Ama artık onları unut. O diyara gidecek sonsuz zamanın var. Ama ailen sonsuza kadar yanında kalmayacak. Bunları da düşünmeni istiyorum. Ne olursa olsun seni sevmeye devam edeceğim. Ama çocukları kendinden uzaklaştırma. Neyse ben yukarı çıkıyorum. Halis ve Rıfat’a da haber veririm gideceğimizi.”

    b-“Tamam. Bekliyorum.” O da gitti yukarıya. Yalnız kaldım. Gerçekten de hakkımda bu şekilde düşünmeleri normal. Miras gibi evlenmemeliydim. Çocuk da yapmamalıydım. Belki de. Ama onları sevmiyor değilim ki. Doyasıya sarılmak istiyorum ama yanlış anlarlarsa diye dokunmuyorum. Onlara çok yüz verirsem hayatı öğrenemezler diye korkuyorum.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster