-
1.
+1 -1Öncelikle temel olarak kendi dilimden başlıyordum. Ancak kendi dilimi iyi bilmem lazımdı; yani en az C2 seviyesinde Türkçe bilmem gerekiyordu. Bu yüzden Osmanlıca öğrenmeliydim. Ancak bunun için de yine C2 seviyesinde Türkçe bilmem gerekiyordu. Bu nedenle, Cumhuriyet Dönemi’nden bu yana Türkiye’de yazılmış bütün kitapları okudum.
Ama bunun yetmediğini anladım. Çünkü hâlâ Köfteci Yusuf’un çıkışında bana soru soran adamın söylediklerini anlayamıyordum. Ben de Türkiye’nin dört bir yanını dolaştım ve her ilin vatandaşlarıyla konuştum. Yine de emin olmak için Anadolu’yu köy köy dolaştım; çünkü şehirli insanların dilleri genelde benziyordu, istanbul Türkçesiydi.
Her köyde o köyün ayrı ayrı şivelerini öğrendim. O da yetmedi, dağa çıktım; teröristlerle konuştum. Onların da kırık dökük Türkçesini öğrendikten sonra artık anlayabileceğimi düşündüm. Ama baştaki amacım bütün dilleri öğrenmekti. Bu yüzden C2 seviyesinde Türkçeye sahip olmalıydım.
Türkiye’deki herkesin konuşma tarzını öğrendikten sonra yazın Türkçe kurslarına gittim ve üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı okudum. Artık Türkçemi kullanarak Duolingo’dan Türkçe öğrenmeye hazırdım.
Uygulamaya girdim ve en başta çıkan yeşil baykuş bana “Ne öğrenmek istiyorsun?” diye sordu. Ben de “Türkçe diliyle Türkçe öğrenmek” seçeneğini seçtim. Artık bundan sonrası kolaydı. Günde 3 saat Duolingo’nun alıştırmalarını yaptım, kelimeleri yerleştirdim. Sesli alıştırmalar yaptım, dinleme çalışmaları yaptım.
1 yılın sonunda 160 seviye Türkçem oldu. Bu vesileyle artık CEFR'ye göre C2 seviyesinde Türkçe biliyordum. Osmanlıca öğrenmeme gerek kalmamıştı. Sırada ingilizce vardı; çünkü ingilizceden tüm dillere sıçrayabilirdim.
Onu da günde 3 saat, 1 yıl çalıştım. C2 seviyesine ulaştım. Sonra sırayla Japonca (animeleri sevdiğim için ilk sıradaydı), Almanca, Fransızca, Tacikçe, Rusça, Çince (Mandarin, Kantonca), sonra diğerleri şeklinde devam ettim. En sonunda dünyadaki en küçük, hatta sadece 1 konuşanı olan dilleri de öğrenince, öğrenecek bir şey kalmamıştı.
Sonra da her dili, başka bir dille tekrar öğrendim. Yani Çince ana dilimmiş gibi ingilizce öğrendim. Her kombinasyonu denedim: Rusça ana dilimmiş gibi Çince, Almanca ana dilimmiş gibi Japonca, falan filan.
Bittiğinde, geriye sadece matematik ve müzik kalmıştı. “Onu da başka zaman tamamlarım” dedim. Sonuçta dil değillerdi. Artık tüm dillerin üst düzey edebi ortamlarında muhabbet başlatabilir, hatta uluslararası çevirmenlere “O iş öyle yapılmaz” diyebilirdim.
Neyse şu an köfteci yusufa gidiyoz Hasan diye bir arkadaşla. Hasan, tas tıraşlı, Tırrekin teki tam bir keko yerlere sokağa tükürür, yanında çakı taşır onun ben aminakoyim. Şu an dışarı çıkıyoruz ulan bu kapıdaki geçenki adam değil mi amk?
Gene bişiler diyo bu ne diyo amk
" "Tuvalet nerde" diyo anlamıyon mu amk malı" diyor Hasan. Hay anasını gibeyim ben nasıl anlayamadım bunu 50 yılım heba oldu amk.
başlık yok! burası bom boş!