1. 1.
    +1
    bir varmııış, bir yokmuş... evvel zaman içinde kalbur saman içinde, ovalardan bir ovada bir tuz gölü varmııış. bu tuz gölü yazın sıcağında buharlaşmaya başlayınca dibinde tuz kristalleri oluşmaya başlarmış. bu tuz kristalleri kendilerini yaratan allaha yatıp kalkıp dua ederlermiş. bi gün kristallerden biri "ya arkadaşlar" demiş, "bizi allah yaratmadı ki, biz gölün suyu buharlaştığı için çökelen tuz moleküllerinden oluştuk" demiş. öbürleri buna kızmışlar, "şu suyun içinde çözelti halinde milyarlarca tuz molekülü var. her biri ayrı bir yöne doğru yüzüyor. bunlardan bir kısmının, bir kristali oluşturacak kadar az sayıda molekülün bile bir topak halinde bir araya gelebilme olasılığının ne kadar düşük olduğunu görmüyor musun!" bizim kristal cevap vermiş "ama bu moleküller raslantıyla bir araya gelmiyor ki. araştırmalarıma göre belli miktarda suda ancak belli miktarda madde çözelebiliyor. su buharlaşarak belli miktarın altına düşünce tuz fazla geliyor ve fazla tuz kristaller halinde topaklanıyor." diğerleri yine kızmışlar, "su buharlaştığı için tuz çöküyor olsa bile yine de kristal oluşması olanaksız, çünkü suda envai çeşit madde, envai çeşit molekül var. onlardan da en azından bir kısmının çökmesi ve tuzla karışması gerekirdi. oysa gördüğün gibi biz saf, katışıksız tuz kristalleriyiz! ve sen hala namümkün bir olasılıktan sözediyorsun!" bizimki yine cevap vermiş "evet tuzla birlikte pek çok diğer madde de çökmektedir fakat tuz moleküllerinin bir araya gelmelerinin, dediğim gibi, rastlantıyla bir alakası yoktur. yine araştırmalarım gösteriyor ki tuz moleküllerinin birbirlerine uyan parçaları vardır. ortamda yeterince tuz molekülü olduğunda bu birbirine uyan bölgelere her hangi bir başka maddenin molekülü değil, yine bir başka tuz molekülü yapışmaktadır. tıpkı tuz molekülünü oluşturan na ve cl atomlarının birbirlerine uyup başkalarına yapışmaktansa birbirlerine yapışmayı tercih etmeleri gibi. tuz tuzu çekip belli bölgesine yapışınca ne oluyor? düzgün kristal yapıda saf tuzdan oluşan tuz kristalleri ortaya çıkıyor. bu allahın hikmeti değil tamamen koşulların yarattığı kendiliğinden gelişen kimyasal bir olaydır. hatta sadece tuza özgü bir durum değildir. göl tuz gölü değil şeker gölü olsaydı yazın şeker kristalleri oluşacaktı. hatta uygun koşullar yaratılsa karbonca zengin bir ortamda elmas kristalleri bile... aaahh! durun ne yapıyorsunuz!... aaahhhh!!!... " zavallı tuz kristali sözlerini bitirememiş. çünkü diğer tuz kristalleri, tuz oluşun kutsallığına, saflığına, ve hatta onları oluşturan na' ya ve cl' ye dil uzatan, yüce tuz ırkını aşağılık şekerden ve pespaye karbondan farksız gören bu kendini bilmez kristal müsveddesinin sözlerine daha fazla dayanamayıp üstüne çullanmışlar, onu oracıkta tuzla buz edivermişler. sonra da kendilerini bu saygısızdan koruduğu için allaha şükretmişler. tekrar eski huzurlu yaşantılarına geri dönmüşler. fakat içlerinden bir kaç tanesi bizim zavallı tuzun ağzından çıkan "elmas" sözüne kafayı takmışlar. ölen kristalin notlarını ele geçirmişler, hesapları kontrol etmişler, gerçekten uygun koşullarda karbonlu bir ortamda elmas üretilebileceğini görmüşler. elması üretebilecek teknolojiye ulaşabilmek için okullarda bizim kristalin notlarını okutup kimyacı kristaller yetiştirmişler. ama aynı okullarda tuz kristallerini allahın yarattığını da öğretmekten geri durmamışlar. tuz kitleleri yatıp kalkıp allaha dua ededursunlar, bizim uyanık kristaller elması üretmişler de yatıp kalkanlara satıp zengin bile olmuşlar. bu masal da burda bitmiş mi?.. ne gezer efendim, her yaz göl buharlaştıkça her şey yeni baştan!...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster