1. 1.
    +1
    ORGANiK EVREN
    Newton’un genelçekim sistemine ait müthiş yapı, meleklerin yerine GMm/r2 formülünü koydu ki bu formül biraz daha soyuttur meleklere kıyasla. Bu değişim yerleşirken tanrılar ve melekler eski zamanların derinliğine itildiler ve sebep-sonuç yumaklarının kopuk yerlerinde kayboldular.
    Son beş yüz yılda Bilim Tarihi hep böyle yaptı: dünya işlerine tanrısal minik müdahalelerden uzaklaştı. Yeryüzünde açan her çiçeğin doğrudan tanrısal müdahalenin işi olduğu kanaati geçerliydi. Şimdi artık hormonlar ve bitkilerin büyümesinde ışığın oynadığı rol hakkında azıcık bilgi sahibiyiz ve hemen hemen hiç kimse çiçeklerin açmasına Tanrı’nın doğrudan teker teker emir verdiği fikrinde değildir.
    Böylece bilim ilerledikçe Tanrı’ya düşen iş azalıyor gibi.
    Evrimin belirginliğini ortaya koyan başlıca unsur fosil buluntulardır. Jeolojik katmanlar arasında radyoaktif yöntemler ve diğer metodlarla saptanabilen bulgu mutabakatlarına ulaşmış bulunuyoruz. Buna, çoktandır ölmüş ve artık mevcut olmayan organizmaların fosilleri, kalıntıları ve sert kısımları sayesinde ulaşıldı.
    Karmaşık olmayan kazı katmanlarını incelediğimizde insan kalıntılarına en yukarı kısımlarda rastlarsınız. Kazıda derine indikçe zamanın da derinliklerine inmiş olursunuz. Juragib ya da ambriyan jeolojik çağlarına ait buluntularda hiçbir insan kalıntısına rastlanmamıştır. Son birkaç milyon yılı kapsayan zaman öncesinde, insan kalıntısına rastlanmamıştır.
    Yüzyıldır, hâttâ yüz yılı biraz da aşan bir süredir fosil kayıtlar göz önünde tutularak büyük bir sabırla meydana getirilmiş bir Evrim Ağacı sahibiyiz. Şimdi artık biyokimyasal inceleme sayesinde hayatta olan organizmaların kimyasal fosillerini inceleyebiliyoruz. Biyokimyasal inceleme, hayatta olmayan organizmalar hakkında da bilgi verebiliyor, çünkü ölü olmalarına rağmen organik maddenin bir kısmı arta kalıyor. Bu noktada anatomi uzmanlarıyla moleküler biyoloji uzmanlarının söyledikleri arasında, üstünde durulacak bir ilişkilendirme durumu söz konusu. Şöyle ki şempanzelerle insan kemiğinin yapısı arasında şaşırtıcı denecek gibi benzerlikler sunuyor. Sonra hemoglobin moleküllerine bakıyorsunuz, şaşırtıcı biçimde benzerlikler sunuyorlar. Sâdece bir aminoasit arasında fark var yüzlercesi arasında şempanze ve insan hemoglobinlerinde.
    Peki, nasıl oluyor da bu birkaç özgün molekül, varoluş imkanları müthiş geniş sayıda olan bunca molekül arasında, yeryüzündeki tüm yaşamı belirliyor? iki ana olasılık var ve arada da orta derecede birkaç olasılık.
    • Bir ihtimâl bu moleküllerin Yerküre’mizin ilk zamanlar tarihinde tercihen ve her nasılsa bol miktarda yapılmış olması; ve böylece hayat, elinin altında bulunanı hemen kullanıvermiştir.
    • Diğer ihtimâl, bu moleküller bâzı özel niteliklere sahiptirler ki bu nitelikler onları yaşam için sâdece gerekli kılmamıştır, vazgeçilmez kılmıştır. Böylece yaşam sistemlerince tedricen geliştirilmişlerdir ya da tercihen sıvı durumundan yoğunlaşmış eriyik durumuna geçmişlerdir. Ve, söylediği gibi, epey ara imkân durumları da söz konusudur.
    Bugün, doğal ayıklamanın geliştirdiği çok rafine bir hayata geçmiş olduk ki çok eski zamanların “çok sade” yaşamından “evrim”leşip geldiği fikrine dayanıyor. “Çok sade” ifadesinden, yaşamın inorganik temele dayandığı anlaşılmalıdır, diye öneriliyor ya da organik olmuş olabilir. Hangisinin olduğundan emin olmanın yolu yok. Hayatın başlangıcı için, bir şey, şüphesiz ki ilgi çekici-bazıları ilgi çekicinin ötesinde kabul ediyor ve hayati sözcüğü ile ifâde ediyor-ve tüm canlılarda mevcut olan molekülsel yapı taşlarının nereden kaynaklandığını merakla öğrenmek istiyorlar.
    Şimdi, organik moleküller sorununa geliyoruz. Elbet yeryüzünde bulunuyor organik moleküller ama yeryüzü, yaşamın kiri-pasıyla altüst durumda olduğundan temiz deney imkanı olmuyor. Yeryüzünde gördüğümüz organik moleküllerin hangisinin burada yaşam nedeniyle bulunduklarını ve hangisinin yeryüzünde yaşam olmasa da bulunmuş olacaklarını bilmiyoruz; ya da en azından hemencecik belli olmuyor. Ve günlük yaşantımızda gördüğümüz hemen hemen tüm organik moleküller biyolojik menşelidir.
    Eğer başka yerlerde organik molekül belirtisi yoksa ya da pek ender belirtiye rastlanıyorsa, bu sizi başka yerlerde nadiren hayat olduğu sonucuna sevk edebilir. Oysa evrenin organik maddeyle
    dolup taştığı bulgusuna ulaşırsanız, o takdirde, Yerküre’miz-dışı hayat olduğuna dair aranan en azından ön-şartın karşılığı bulunmuş olur.
    Metan, karbon içeren başlıca moleküldür evrende; bunun bize anlattığı şey, güneş bulutsusunun (nebula) ilk oluşum aşamalarında metan yoğunlaşmasının, tercihen, Güneş sisteminin dış kısımlarında yer aldığıdır: fakat iç kısımlarında yer almadığıdır. Ve eğer bu söylediklerimiz genelde doğruysa, dış kısımlarda daha çok organik madde beklentimiz olmalı, kozmik ormanın ensemize yakın bölümlerinde çok daha az beklentimiz olmalı.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster