http://fizy.com/tr#s/1ai7bv
"bir ara konuşmamız mümkün mü?"
o geceden beri (neredeyse 10 gün oluyordu) tek bir mesaj bile atmamıştık birbirimize..ama kağıt üzerinde hala sevgiliyiz..hani, kontratı olan ama antrenmana çıkmayan futbolcu gibi bizim ilişkimiz..dedim heralde tamamen bitirecek..amaann ne yaparsa yapsın ya..
"iyi düşünebildin mi?" yazdım ters ters.
epey süre sonra cevap geldi,
"düşündüm, vaktin olursa seninle de paylaşmak istiyorum"
"sınav arası ne kadar uygun olur sence?"
"fazla vakit alacağını sanmıyorum..hem ben ta xxx den geleceğim.."
"tamam madem..ne zaman?"
"yarın uygun mu? öğlen 2 gibi?"
"tamam, görüşürüz."
"iyi geceler"
telefonu kenarıya fırlattım hafifçe..yeniden elimdeki disneyland broşürü görünümlü ders notlarıma döndüm..bitir de, kurtulalım ebrucum..haklısın, böyle ilişki olmaz..sen başlattın, hadi madem gene sen bitir, böylece gururunu filan da kurtarmış olursun işte ne güzel.."tsigalkoya postayı kodumm" dersin muhabbet geldiğince. bitir..
...
...
pazar günü, istemeye istemeye, az çok konuşulacak klişeleri bilerekten beklediği yerden ebruyu alıp epey zamandır gitmediğim "bizim mekana" zütürdüm..niye böyle bir salaklık yaptım bilmiyorum ama, ayaklarım zütürdü resmen..belki de acı (!) gerçekleri duyarken tanıdık bir mekandan güç almayı umdum..bizim elemanla selamlaştık, "nerelerdesin ya
* " filan gibisinden laf attı, egü ügü yapıp geçiştirdim..
duyacaklarımın aslında çok farklı şeyler olacağını bilmeksizin, kabullenmiş bir halde beklemeye başladım,
"ne içersin? çikolatası iyidir buranın.."
"tamam çikolata içeyim o zaman..hava sıcak gerçi ama.."
"farketmez ben sadece önerdim.."
"tamam çikolata olsun
* "
şimdi buluşmadan durum şu, ebru, daha rahat, hatta gülümsüyor filan..ben de "dışarda oynamasına izin verilmemiş küçük çocuk" tafralarındayım..yani böyle hem umursamıyor gibiyim hem sinir oluyorum..
içecekler geldi,
biraz sessiz oturduk, ama ebruda hep bir "gülümsemek üzere" hali var..bu durum beni daha da sinir ediyor..öldürmeden önce avıyla oynayan leoparlar gibi mi yapmaya çalışıyor acaba? ama bilmediği, benim zaten çoktan ölmüş olduğum... o yüzden beni sinirlendiren tek şey çalınan vaktim..
ben artık tam, derin bir nefes çekmiş, "ee hadi ne söyleyeceksen söyle" diye hörsleyecekken konuştu,
"tsigalko..ben, düşündüm..dediğim gibi..ikimiz hakkında.."
"hımm" dedim..
hala pozitif ve gülümsemeye hazır bir şekilde devam etti,
"düşündüm ve..yani, belki de seni bu şekilde kabullenmek gerekiyordur?
* "
valla istersen kabullemeyedebilirsin? diye saldırmak istedim, ama bir şeyler beni frenledi..
elim çenemde, dalgın gözlerle onu süzmeye başladım..evet..anlıyordum..önce kendince bana bir ültimatom vermek istemiş, (güya ilişkimizi sınamak ve sağlamlaştırmak, kendi gururunu biraz onarmak adına) ama baktı ki ben yemiyorum, bu sefer de "sana bir şans daha vermeye karar verdim" moduna geçmişti..
yüzündeki bu gülücüklerin sebebi de , "baş işte aşkımızı kurtarım yani, kıymetini bil" gülümsemeleriydi..
ben öyle dalgın dalgın düşünürken bu sordu yine gülümseyerek,
"ne oldu?"
"bilmem..hiç?" dercesine omuz silktim.."devam edebilirsin"
"yani bu..başka devam edecek bir şey yok
* bence..aramızdaki her neyse..yürüdüğü kadar gidebilir.." son kelimelere doğru gülümsemesi biraz titremişti..benim soğukluğum neşesini kaçırıyordu yavaş yavaş..aklına başka düşünceleri sokuyordu..
onu karşımda öyle çırpınırken görünce, yine karşı koyulamaz bir acıma duygusu dolmaya başladı içime..ağzına sıçayım... ne olurdu sanki bu kadar duygusal bir insan olmasaydım?
işin kötülük tarafını yavaş yavaş becermeye başlamıştım... yani, normalde bahçemde yetişmeyen, yetişmemesi gereken karanlık tohumları büyütmeyi başarıyordum..
ama bahçemdeki yeşillikleri..limon, portakal ağaçlarımı..güllerimi, orkidelerimi, papatyalarımı sökemiyordum...
kötü olmayı başarıyordum..
ama iyi olamamayı başaramıyordum...
işte bu yüzden, önü arkası farklı desenli madeni paralar gibi, çift karakterli, bıçağın sırtında bir adam olup çıkmıştım... adamlıktan çıkmıştım aslında...
bu kaotik düşünceler yüzüme vurmuş olmalı ki (vurmasa şaşarım zaten amk) ebru, durumu yanlış anlayıp, masanın üzerinden uzattığı eliyle elimi yakaladı,
"artık üzülmemize gerek yok..ben, çok üzgünüm, öyle tepki verdiğim için..oysa sen bana güvenipte paylaşmıştın bazı şeyleri
* ..ben sadece kendimin fedakarlık yaptığını sanmışım..oysa seninki de en az benimki kadar büyük tsigalko
* ..canım.."
ağlar mısın güler misin... o da, benim ona olan acıma duygumun üzerimde yarattığı hüzünlü tabloya acımıştı... ulan ne biçim bir ilişki bu ya..
bozuntuya vermedim, zira o durumu o şekilde anlamasını istesem ayarlayamazdım yani..resmen daha ateş etmeden 12 den vurmuştum hedefi..elbette benim yerime ateş etmişti biri..başından beri beni kurşunlayan kaderim, artık, daha eğlenceli görünüyor olmalı ki "hedef tahtaları" ile oynuyordu..
bu hedef tahtalarının etrafımdaki kadınlar olduğunu söylememe gerek var mı bilmiyorum...
.
kafeden ebruyla el ele, ama artık "mantık evliliği" modundaki bir çift görünümünde çıktık..ikimiz de, birbirimizin sivri köşelerini kabullenmiş, bazı noktalar üzerinde anlaşmaya varmıştık,
sıkmak yoktu,
hesap sormak yoktu,
dayatmak, diretmek yoktu,
sorumluluklar yoktu,
acılar, kederler, bir yere kadardı,
sadece mutluluk paylaşacak,
öpüşüp koklaşacak,
ve bir nevi mutualist bir birliktelik yaşayacaktık...
o, başından beri sevdiği erkeği kazanmıştı,
ben ise, asla bulamayacağını sandığı gerçek sevilme duygusunu kazanmıştım. dahası, içimde oluşmasına engel olamayacağım,
eski beni ben yapan, ama
yeni beni zehirleyen "sevme" duygumu da ona aktaracak, böylece ikimizde sadece duygusal anlamda birbirimizi kullanarak, safi faydaya dayalı, gubidik bir ilişki yaşayacaktık..
elbette konuşurken böyle yapıcaz diye konuşmadık aq..ama ikimizde neyin altına imza attığımızın farkındaydık..
sahte hayatlarımızın, sahte ama faydalı ilişkisi..