+3
bir zamanlar, muhabbet kuşum olsun istemiştim.
Mısır çarşısına gittim, bir sürü aynı kuştan vardı.
Yani o gün, o an bana öyle gelmişti. Hangisini alsam olurdu.
Aldım birini, getirdim eve. Adını koyamadım bir süre.
Dedim tanışalım, huyuna göre koyarım adını.
Yabaniydi, uyuz oldum. Yemek veriyoz, su veriyoz, giblemiyo.
Bir ay böyle geçti. Bi tak anlamamıştım.
Eziyetti onun kafesini temizlemek. iletişim sıfır.
O günü hiç unutmam. Bir gün kalemime kondu yazarken...
Yavaş yavaş tanıştık.
ben onun boynundaki lacivert lekeyi gördüm, adını koydum
Lacivert.
Pastamın içine dalıyor, ensemde bana kurlar yapıyor,
artık saçlarımın arasında geziniyordu.
Onu nerde görsem tanırdım. Lacivert başkaydı. Tavırlıydı.
Küserdi. Sonra şımarırsa gönlümü alırdı.
Bir gün birdenbire düştü kafesin içinde...
avucuma aldım, çok yavaş hareket edebiliyor, uçamıyordu
gözleri kısılmıştı
evden nasıl çıktım bilmiyorum, koşa koşa avucumda laciveer
eczaneye girdim, gözlerimde yaşlar... dedim ne yapayım
noolur bir şey verin...
o an...
avucumda çırpındı... kanat çırptı.. sonra nefesini verdi
avucumda öldü...
çığlık çığlığa bağırmaya başladım. bağıra bağıra ağlıyodum
oturttular, elimden aldılar.
ağlamam durmuyodu. Ta ki o salağın, o içeri giren gerizekalı herifin
şu sözlerine kadar;
bacım ona mı üzülüyon? mısır çarşısında üç kuruşa yüzlerce var.
nerden bilsin ki yaşamadan, laciverd'in bir tane olduğunu
artık mısır çarşısından geçerken bakıyorum da
hiçbiri benzemiyor ona.
özet isteyenlere; kuşum öldü