+1
-2
Telefon zilinin çığırtkanlığı, beynimin çeperlerine yani doksanlık diye tabir ettiğimiz (kulakların hemen üstündeki) bölgeye atılan şutlardan farksızdı… bir de geceden kalmanın verdiği baş ağrısı...
Keşke o kadar içmeseydim... hem ne vardı o kadar içecek ki, iki duble bilemedin üç duble iç kalk... Fondipler falan, al sana fondip cass… gel de şimdi akşama kadar bu ağrıyı çek… bir de şu telefon sussa…
Nerede çığırdığını bilsem susturacağım da bilmiyordum zira kulaklarımda fazladan delik açmak için kendini yırtarcasına çalıp duruyordu...
yataktan hiç kalkmadan ellerimle çekyatın altına, yastıkların arasına, altına baksam da bulamadım, acaba ayaklarım yatağın kıç tarafına mı taşıdı... ayaklarımla da battaniyenin içini kolaçan ettim fakat yine aynı, yoktu...
ben bulamadıkça o çaldı, kim ki bu kadar arayan? insan bir kere arar iki kere arar, kaçıncı arayış bu…
nokia’nın “nokia tune” zil sesi sanki çalmıyor da ağrıyan başıma tecavüz ediyordu… koyduğumun telefonu, çalacak saat mi bu şimdi, saat kaç ki? on olmuştur kesin…
daha fazla dayanamayarak yatağımdan kalktım… önce salondaki masaya, sonra bilgisayar masasına baktım ama nafile...
belki de salonda değildi zira telefonun zil sesi varlığına delil olsa da kendisi varlığını inkâr eder gibiydi…
iyi de salonda olmasa ses bu kadar yakından gelmez ki...
birkaç dakika sonra telefon sustu, arayan kişi aramaktan yorulmuş olacak ki peşpeşe aramaları kesmişti... telefon susunca artık senden hayır yok dercesine umursamayarak masanın üzerindeki sigara paketimden bir sigara aldım...
mutfağa gidip tek kapılı dolabımın kapısını açtım, dolap tam takır olmasa da istediğim ve arzuladığım yegâne şey; yani siyah zeytinlerim, bir tabak içerisinde baş ve işaret parmağımı bekliyor gibiydi… zeytinyağı ve limonla soslaşmış zeytinlerden üç tanesini art arda ağzıma alarak; kendisinin suyunu ve sosun ekşiliğini afiyetle emmeye başladım… zeytinlerin ve sosun suyu bitince zeytinleri de mideme uğurladıktan sonra tuvalet artı banyomun yolunu tuttum…
tuvalet artı banyo kapısına vardığımda sigaramı yaktım, çakmağı da gelişigüzel salonun ortasına fırlattım… tuvaletteki küçük aynadan kendime baktım, sigaranın uzunluğu neredeyse yüzümün çevresiyle eşdeğerdi… dudaklarımın arasındaki sigarayla kendi yüzümün korkunçluğuna şahit olmam “muhsin’in senden korkuyor oğlum” sözünün aklıma gelmesiyle aynı saniyelere denk geliyordu...
harbiden de korkunçmuşum lan ben, bu ne dıbına koyayım… sabah sabah uykulu gözlerle uyandım ondan mı acaba, ya da gece çok içtim yüzüm şişti, yüzüm şişse korkunç olmam ki aksine güzelleşirim ki zaten zayıfım, kilo mu verdim ben… en son ne zaman tartıldım, zayıflıktan değil bu sigaralı yüzümden... sigara yakışmıyor bana... ki bu halde ben bile korkuyorum kendimden, merve haklı galiba, ben korkunç biriyim… sigarayı dudaklarımın arasından alarak gözlerimi kıstım, biraz önceki korkunçluk hali yerini sevimliliğe bırakmasa da korkunç da değildim artık… acaba merve sigara içerken mi gördü beni, bu halimden mi korkuyor… yüzüm ufak gerçi, sigara da uzun olunca … bundan sonra merve’nin yanında sigara içmeyeceğim…
merve, nokia tune, telefon, merve… bugün pazar…
merve mi aradı acaba… sigaramı tekrar dudaklarımın arasına alarak alelacele tuvaletten çıktım… koşar adım salona giderek telefonu aramaya koyuldum…
kesin merve aradı, sigaranın dumanı gözlerimi yaksa da ne sigaramdan ne de arayışımdan caydım… hem telefonu bulacak, hem de sigaramı içecektim… tek gözle de olsa salonda aramadığım yer bırakmadım ve fakat telefona bir türlü ulaşamadım… yavaş yavaş arayıştan sıkılınca çekyata oturdum, sağ elimle dudaklarımın arasındaki sigarayı yavaşça aldım, sol elimin avucunu, kayık şekline getirerek, sigaramın ucundaki külleri, kayık şeklindeki avucuma döktüm…
sigaramı ağzıma alıp bir fırt daha alacaktım ki,
“tiynn tiynnn, tiynnn tiynnn” sesiyle irkildim…
buldum seni deyip sesin geldiği tarafa… yani tam olarak arka tarafıma baktım… evet, ses arka taraftan geliyordu… çekyatın arkasından… sağ elimdeki sigarayı sol elime almak isterken avucumdaki küller yere dökülse de oralı bile olmadım… hemen çekyatı sağa doğru çektim…
evet telefon oradaydı…
yerde…
çekyatın üzerine uzanarak, yerdeki telefonu almaya çalıştığımda sol avucumdaki kalan kül de battaniyeye ve çekyata döküldü… ağzımda da sigara… yere de bakamıyorum, baksam battaniyeyi ya da çekyatı yakacağım… başımı yukarıda tutarak sol elimle külleri yayarak yok ettim, sağ elimle de yerdeki telefonu aldım…
hemen doğrularak telefonun ekranına bakmak istesem de sağ gözümü açamadım zira duman fazlasıyla tahrip etmiş ve sağ gözüm de bu tahribe birkaç damla yaş dökerek karşılık vermişti… ağzımdaki sigarayı, sol elimin işaret ve orta parmağımın arasına alarak… sağ elimdeki telefonu, sol gözüme doğru yaklaştırdım…
bekleyenler :
4 cevapsız arama
1 yeni mesaj
uyarısı vardı…
imleci, telefonun yön tuşlarıyla 1 mesaj kısmına getirerek “göster” tuşuna bastım…
gördüğüm tek şey “merve” yazısıydı…
o an kalbim, gaza korkak basıp, ayağını aniden debriyajdan çeken acemi bir şoförün altındaki arabadan farksızdı…
kütleye kütleye seçeneklerden “aç” kısmına bastım…
“
merve
annem izin vermedi :(
”
mesajı okur okumaz "sütten kesilen ineğin hüznü" kapladı içimi, telefon elimde çekyata yığıldım, sol elimdeki sigarayı dudaklarımın arasına alarak bir fırt çektim… vermedi mi, sen mi almadın merve… ya da almak mı istemedin? niye yalan söylüyorsun ki gelmek istemiyorum de olsun bitsin…
“cevap yaz” kısmına basarak,
“isteseydin alırdın da neyse sen bilirsin : )”
diyerek telefonu masanın üzerine fırlattım… cevapsız aramalar vardı cass... tekrar telefonu elime aldım, arama kaydından cevapsız aramalar baktım...
3 tanımadığım numara ikisi vodafone, biri 212 li bir de muhsin...
konuşmak isteyen bir daha arar deyip telefonu masaya bıraktım...
elif’e bakayım ben…
bilgisayar kasasının büyük dikdörtgen düğmesine bastım… siyah ekran üstüne beyaz yazılar geçerken duş alayım da kendime geleyim dedim… asıl şimdi kork benden merve… kaybettin beni, bir daha seni beklersem ya da bakarsam bana da cass demesinler… izin vermemişmiş, yedim ben de…
sigaramdan bir fırt daha alarak tuvalet artı banyomun yolunu tuttum… tuvaletin kapısında sigarayı tuvaletin kara deliğine attım… tuvalette işimi gördükten sonra “simbo” marka şofbenimin yuvarlak düğmesini “3”e getirerek suyu açtım… yıkandıktan sonra kirli donumu da şampuanla yıkayıp tuvalet artı banyomun içindeki tele astım… kapının arkasındaki havlulardan birisini belime, diğerini de omzuma alarak salona geçtim, masadaki sigara paketinden bir sigara alarak yaktım…
bilgisayar açılmış, ekranda “msn” penceresi vardı… msn penceresini kapatarak “google chorme”nin simgesine çift tıkladım… açılan ekranda sözlük ilk penceredeydi, hemen sözlüğün küçük penceresine tıklayarak sözlüğe giriş yaptım...
inbox’um mavi… hemen tıkladım…
Tümünü Göster