0
Sevgili gelecekteki sevgilim;
Dün gece kendimi biraz üzdüm, düşünmemem gereken şeylerin üstüne gittim.
Seni düşündüm sonra. Serseriliğini,
olmak istediklerinle olabildiklerin arasındaki mesafeyi, yüklerini, arzularını,
günü yaşayan sen'le geleceğini düşünen sen'in yarattığı kakofoniyi...
bir şeyler yapalım. Bilmiyorum. Bir şeyler işte... Güldürecek, hafifletecek,
içindekini kusturacak, tedirginlik uyandırmayacak bir şeyler. içmek mi, gezmek mi,
fotoğraf çekmek mi, öylece oturmak mı, okumak mı, konuşmak mı, uyumak mı, her neyi istiyorsak... Aklın başka memleketlerde yaşa yine, bana anlat,
bana sor, beni dinle, bana kız, bana söylen, beni iste
bana sinirlen,
Merak ediyorum...
Ben senin şu hayatta en dürüst olduğun, acıtacak kadar dürüst olduğun,
tam da bu nedenle özgür olduğun sevgilin, arkadaşın, düşmanın,;
aynan olamaz mıyım? Sen olamaz mısın?
Bunu merak ediyorum, iki insan tüm insanlığıyla (ve hatta yalnızlığı ve arazlarıyla) o hasretini çektiğimiz ortak paydayı bulamaz mı?
Sahiplenme, sıfatlar, isimler takma isteği, kendini ait hissetme arzusu
sana ağlayamaz mıyım, aklımdan geçenleri sana anlatamaz mıyım?
Olduğunu görmem lazım, bunu kanıtlamam lazım, bunu yalnızca kendim için düşünmüyorum,
senin de kendine borcun bu, pusulanı bulman için,
bambaşka bir hayat hayalini kurman için de bu lazım sana.
Sadece benimle mi,
bensiz mi, buna sen karar verebilirsin ancak.
Ben bütün ciddiyetimle ve ciddiyetsizliğimle bunu tecrübe etmek istiyorum. Beni üzmekten korkarsın, n’oluyo abicim, işler ciddiye biniyo, topuklamak lazım dersin, benim bildiğim sen der.
Bir kere beni üzmekten korkma, üzemeyeceğinden değil, köpekler gibi üzülürüm ben, ama o senin derdin değil,
hem üzülmediğin bir hayat yok. Üstelik beni üzme ihtimalinin bile ağırlığını hissettiğin anda ben gitmiş olurum,
sen merak etme. Hiçbir takun ciddiye bindiği falan da yok, "ciddi"nin ne olduğunu anlamıyorum artık zaten. Evlenmek mi, gelecek sözleri vermek mi, hepsini iki kuruşa satarım.
Benim "ciddi"den anladığım tek şey,
Birini her şeyiyle sevmek, değer mi diye sormadan.
Ne istediğini henüz bilmiyor olabilirsin. Ya da kimi istediğini. Belki gerçekten bilmiyorsun, belki de bilmek işine gelmiyor. Çünkü bilmek demek eyleme geçmek demek, ama hayat güzel, akıp gidiyor işte,
Bırak incin kalsın diyor olabilirsin. Ben bazen diyorum şahsen. Bu noktada seni anlıyorum.
Ne istediğini gerçekten bilmiyor da olabilirsin, dert etme, öğrenemeden ölen insanlar var.
Kolay bir şey de değil ayrıca.
Bizimki tam bir post modern dünya masalı. ihtimaller denizinde neyi,
Kimi istediğine nasıl emin olacaksın? işte bu noktada ben bir bilgiyle -şunu istiyorum bilgisiyle- değil, biriyle yola çıkmak istiyorum. Bir tak koymuyorum çantama, her an adımı değiştirebilirim, sevgili de olabilirim,
Hiç kimse de. Yeter ki anlamı olsun.
Burada soruyorum allame-i cihana, birini/bir şeyi istediğimiz zaman karşılığında hep bir şey vermek zorunda mıyız? Sen beni istediğinde bir şeyinden vazgeçmek zorunda mısın? Özgürlüğünden mesela ya da yalnız kalma isteğinden, ben vazgeçmek zorunda mıyım? Hayatına zart zurt diye dalmışsam, sen de memnuniyetle karşılamışsan, hesap defteri açılır mı illa?
Hayır.
Bunun peşindeyim işte, vermeden almanın, almayacağını bilerek verme cesaretinin.
Dürüstlüğün, iyi niyetin, saf isteğin ve diyalogun.
Bana de ki, böyle bir dünya yok, unut bunu. Ya da de ki, var, mümkün, ama benimle değil. Veya tamam ulan, de...
Hiç bir şeyin sonu gelmezken,
Bir gün, sana "senden evvel yaşamıyordum" dediğimde dürüst olmak için çaba gösteriyorum sadece.
Çoğunlukla uyuyorum veya okuyorum… Nadiren yemek, çok az da müzik... biraz da sigara… hayatim bundan ibaret.
Hiçbir şeyin sonunu getiremediğim hayatımda seninle bir sona adım atmak dileğiyle…
özet geçemedim kusura bakma…
Tümünü Göster