-1
Masraf çıkarmak ayrı bir hobimdir. ilk hatırladığım durduk yere masraf çıkarmam henüz 8-9 yaşlarımdayken babamın büyük ısrarlarım sonucu aldığı “geym voçlu Casio” saatimin pilini hiç gereği yokken değiştirmeye karar vermem, akabinde evde bulduğum saat pilini takmak için saatimin arkasını açmam, hazır açmışken de “Sadece pili değiştirmeyeyim bir de bunun devrelerine falan bakayım” dememle, finalde saatin sadece dış kabı, lastik su contası ve ön tarafındaki iki tane sarı oyun düğmesiyle kalmamla gerçekleşti. Üstelik oyun düğmelerinden birini de ısırmışım. Neden yaptığım hakkında bir fikrim yok. Yani saati açıp kurcalamamın nedeni angutluk o tamam da, o düğmeyi neden ısırdım, ne ara ısırdım, nasıl bir gözüm döndü hiç bilmiyorum. Neticede durduk yere ilk masrafımı çıkarmış oldum.
Bu şahane maceramın üstünden çok zaman geçmeden gitar çalan abimi kıskanmam, akabinde gitarı elime alıp çalmak yerine üç telini ağzımla koparmam (Kesin bi sıkıntı var bende... Gerçi varmış desek daha doğru olur şu aralar yapmıyorum öyle şeyler) ve babama gidip "Ben de müzisyen olmak istiyorum!" (Sanki sadece Daha Dün Annemizin -ki asıl adı Okul Yolu- çalabilen abim müzisyen olmuş gibi) demem akabinde azıcık ısrar etmemle bana org alması ve benim de kazma olduğum için orgu çalamayıp arkasını açmamla ikinci durduk yere masraf çıkarma olayıma imza atmış oldum. Bu olaydan sonra babam bir daha bana bir şey almadı. Annem bana bir şey alacak olursa da bunların genelde yekpare, tek parça şeyler olmasına dikkat etti. Ne bileyim; 5 10 kalas, bir adam ateş tuğlası, ahşap küp gibi şeyler aldılar bana. Böylece bana alınan şeylerin içini açıp kurcalayıp ağzını yüzünü dağıtıp masraf çıkarmama engel olabileceklerini sandılar. AMA YANILDILAR!
Artık liseye giden, bildiğin ayı gibi bir çocuk yaşlarımdayken bir gece evde yalnız kaldım. Televizyon izledim biraz ama vakit geçmiyordu. 90lı yıllarda, bilenler bilir, Bodrumda yaşayan biz şanslı insanların televizyonları sadece yerli kanalları değil Yunan kanallarını da çekerdi ve 90lı yılların ilk yarısının sonuna doğru (Adam gibi 95 yılı desem ne kaybederdim acaba?) o Yunan kanallarının bazıları ilk etapta baya 70li yıllar Türk sinema salonları gibi film arasına parça atmaya akabinde de belli bir saatten sonra bildiğin ferre yayını yapmaya başladılar. Biz de evlerimizdeki kılçık antenlerle armut gibi izliyorduk. Ayıplamak için izliyorduk, yanlış anlaşılmasın. Şifreliydi gerçi yayınlar ama bizim Cine 5 kafası şifre koymuyorlardı. Yunan şifresi yayını negatife çeviriyordu. Bildiğin fotoğraf negatifi. Biraz garip olsa da bütün aksiyona ve sese hakim oluyordun. Neyse işte bunlardan birinin yayını başlayınca ayıplamak için açtım bakıyorum. Sonra dedim ki "Ben bu şifreyi çözersem daha iyi, daha güzel ayıplarım o yüzden ben en iyisi o şifreyi çözeyim." Gittim, televizyonun arkasını açtım. Bir müddet arkayı izledikten sonra geri kapattım. (Aslında azcık kafam çalışıyormuş.) Sonra hangi nöronumun marifeti bilmiyorum, şifreyi kumanda üzerinden çözebileceğime kanaat getirdim. (Aynştayn gerizekalı!) Bir yandan kanal açık ayıplıyor bir yandan da kumandayı açmış kurcalıyorum falan böyle bi yarım saat geçti ve ben şifreyi çözemedim. (Hayret yav!) Dedim, bari kumandayı geri kapatayım. Kumandayı geri kapattım ve bingo! Kanal değişmiyor, ses kısılmıyor. TVyi kapatıp açtım, hep aynı kanal sabit. O esnada, panikten g.tünün terlemesi nedir öğrendim. Neyse, ben kumanda ve kanalla cebelleşirken kapı açıldı. Akabinde babam ve annemin içeri girip açık kanalla yüzleşmesi, annemin baygınlık geçirmesi, babamın bir türlü kanalı değiştirememesiyle kapanışı yaptık. Ekstradan da durduk yere bir kumanda ve kırık kol masrafı çıkararak geceyi kapattım.