+1
BÖLÜM I
Dünya aynı kendi görevini yerine getirirken, insanlar kendi sorumluluklarıyla uğraşırken onların sadece bir düşünceleri vardı. Buda haksız yere işledikleri bir yetimin korkunç ve sürekli akıllardan çıkmayan sessizlik ve sükûnet içersindeki kısık çığlıkları.
Mehmet : Nasıl halledicez, nasıl üstünü örtücez bu olayın?
Selim: Kimseye bir şey söylemezsen hiçbir sıkıntı olmaz, dert etme.
Mehmet: Nasıl bu kadar, soğukkanlı ve vicdansız olmayı başarıyorsun.
Selim : Olan oldu biten bitti kardeşim. Çocuk öldü ve daha fazla yapacağımız bir şey yok. Haklı veya haksız umurumda değil, eğer bu işin peşini bırakmayıp dillendirirseniz sizinde ipiniz çekerim haberiniz ola.
Rasim : O çocuk annesini korumaya çalışıyordu! Diğerleri gibi ülkeyi kötüleyip, taraf tutanlardan değildi. Tek, isteği babasından geriye kalan ailesini korumaktı!
BÖLÜM II
işte bunlardı onların ekibi, ufak’ta olsa kendi çapında işe yarar ekip kurmuşlardı kendilerine, ailesine şiddet uygulayan, insanlara çeşitli tacizlerde bulunan, esnafa saldıran ve tahmin edemeyeceğimiz her türlü şerefsizleri öldüresiye dövmeleri hatta öldürmeleriyle ün salmışlardı, Haydar sokaklarında.
Bu yüzden kendi semtinde bi nevi halk kahramanlarıydılar.
Yaptıkları işleri gizlilik içersinde yürütmek için bildikleri mekanlardan ayrı yerde görevlerini yerine getirmiyorlardı. Çünkü sahip olduğu semtin insanları onlara kucak açmış, kimseye göz açtırmıyordu. Böyle bir şiddetin yanlış olduğunu bilseler bile değişen dünyanın artık sınırlanması gerekçe görüyorlardı.
BÖLÜM III
Rasim, her zaman ki gibi gündelik hayatına devam etmek için dışarı adım atmaya çalışıyordu. Fakat ne gezer…
Tam kendini dışarı atarken ya annesi ona okul notları yüzünden söyleniyor yada diğer kardeşleriyle yüksek sesli bağrışmalara, tartışmalara girişiyordu. Yapı olarak Rasim, bu hayata uygun değildi.
Duygusal, sevecen,ağırbaşlı, kendini geliştirmesini bilen hiçbir zaman boş durmayı sevmeyen, lise öğrencisi olan bir genç idi.
Bazen çelişkiye düşüyor, hayata karşı isyan ediyordu. Çünkü o tavırlarını, kişisel özelliklerini babasından aldığını düşünüyordu, bunu çevresindeki herkes dile getiriyor fakat buna inanmak istemiyordu. Hiçbir çocuk babasının bir uyuşturucu satıcısı olduğunu bilmek istemezdi. Ve böyle bir babadan meydana gelmek onun için bi nevi utanç kaynağıydı.
Rasim, o gün nefret, mutluluğu ve tutkuyu bir anda tatmıştı…
O nefret dolu evden çıktığı an işte o’nu gördü. Tam o sırada tadabileceği tüm duyguları bir anda hisseti. Sanki karabulutların arasından tüm enerjisiyle güneşi görmüştü, kurak topraklarda yetişen bir sarı lale gibi açmıştı kalbinde.
O’nu gördüğünde bütün öfkesini unutmuş, yem yeşil kırları, ovaları, ırmakları düşünmekten kendini alamıyor sanki bu pis gereksiz ortamda tutan tek kişi oymuş gibi düşünüyor ona göre hareket ediyordu.
O Güneş’in ismi; Esma’idi, tüm yumuşaklığıyla etrafına enerji saçıyor, insanların hala hayatta olduğuna inandırıyordu. Tüm zorluklara rağmen etrafına gülücükler saçıyor, mahallinin moralini düzeltiyordu.
O’nun hayatıda kolay değil idi. Babası evin yolunu bilmez, gerek kahvehane köşelerinde gerek iddia bayilerinde meşgale bulur, gereksiz işler ile ilgilenirdi. Annesi, her gün eve üç kuruş getirmek için evden eve dolanır, ne kadar kazanıyorsa onunla yetinirdi. Sonuçta evdeki 5 boğazı doyurmak ve okutmak kolay değildi. Esma’da bu yüzden ailesine yük olmamak için çeşitli part-time işlerde çalışıyor, hem kendisine harçlık çıkarıyor, hemde ailesine destek oluyordu. Bazen iş ve okul hayatını bir arada yürütemiyor derslerinden geri kalıyordu. Okumak istiyor fakat maddi dengesizler yüzünden iş bulmak zorunda kalıyordu.
Rasim’in buna canı çok sıkılıyor ve dert yanıyordu. Çünkü sevdiği kişiler arasından her zaman birinci sırayı her zaman Esma’ya ayırmıştı.
Biliyordu biliyordu Rasim kendini…
Duygularını, düşüncelerini onunla ne kadar uyuştuğunu ve biliyordu ki onların birlikte olmaları kendini bir aşk yoksununa dönüştürecek. Ve biliyor ki her platonik sevginin, sonucu mutlu bir hayatı ortaya çıkarırsa o hayat mutsuz birbirlerinden sıkılmış bir şekilde bitecektir.
Aşık olma duygusunun en büyük seviyede olması hiçbir zaman kavuşamamak olduğunu oda biliyordu!
işte tam bunları düşünürken, yoldan geçen bir sokak köpeği açlık içersinde, bi deri, bir kemik halde yalpayarak önünden geçti. Sorun’da buydu ya işte her şeyin bir amacı bir görevi vardı. Issızlık içersinde kalan hayvancağız, açlıktan ölmemeye çalışıyor hatta belkide belkide! Ailesine yemek zütürmeye çalışıyordu.
Peki kim ona yardım edecekti? Belki sadece kendini düşünmeyen bir kasap 1-2 pastırma önüne atacak karnını doyuracaktı? Veya bir Bakkal sahibi ona acıyıp kurumuş ekmeklerinden birkaçını önüne atıp, ailesine zütürmesi için onu bakkalın önünden kovacaktı, daha sonraları ise yaptığı yardımseverlikten memnun, böbürlenecek ve diğerlerine örnek olacaktı. insanların cahillik döngüsüydü bu, bin yıl öncede değişmemiş bin yıl sonrada değişmeyecek bir döngü.
Yeni fark etmişti, denizin kokusunu yosunun tadını aldığında kurtulmuştu, bu dalgınlıktan. Tüm bunları düşünürken bu kadar çabuk geleceğini fark edememişti. O, eski dökülmüş fakat geçmişteki heybetiyle hala dimdik duran Tren garını, her zamanki gibi burada buluşacaklardı. Üç kişilik, Dönenbay adlı ekibiyle. Rasim önermişti. Bu ismi arkadaşlarına, onlarda bu isimi beğendiklerinden sesini çıkarmamış, kabul etmişlerdi. Bilmiyorlardı ki bu isim bir Ana’nın oğluna duyduğu şefkat, sevgi ve özlem’i simgeliyor.
Selim, her zaman ki gibi görünüyordu. Sert bakışlı, vurduğunu inleten bir tipti. Zülme karşı her zaman şiddete başvurur, şiddete başvurulduğunda kazanılacağını düşünür ve diğer insanlara gösterilmek isterdi.
Mehmet ise kurnaz, sevimsiz ve genellikle çıkarlarını gözeten tiplerdendi, Rasim’in en çok korkutan bu tiplerle arkadaşlık kurmak, Dönenbay ekibinin bazı çıkarları olmasa bu adamla geçmişini dahi siler yok ederdi. Fakat o olmazsa ekip dağılır, küçük ekipleri için mekan ve Şerefsiz* bulamazlardı.