
- 3 / 3 / 196 entry
- 59 başlık
- 1 trend
- 816.78 incipuan
mikhail faustin "Orospu çocuğu Dimitri Rascalov!"
-
+8 -2
arkadaşlar ben de sevilmek istiyorum
Şu an ölsem peşimden ağlayacak kimse yok amk bi insanın en büyük dileği ölmek olur mu amk -
+245 -17
türk kızları egolu değil ki
bu amcıkları biz böyle yaptık biz!
Tiksinmeye başladım artık cidden. Yabancı kızların en azından içleri dışları bir. Bu Türk kızlarındaki ego nedendir? Aslında cevap bizim abaza erkeklerimizde muhtemelen. Yapmayın yahu şımartmayın şunları... Piyasa yükseliyor sonra. Çok yanlış yerde yaşıyorum çook. Peki sizce neden egolular, benim fikrim erkeklerimizden kaynaklanıyor, sizce? (Tamam kezbanlar siz haklısınız)
knk avrupada bu halimizle bile 3 kız gibme şansımız var ama burdakiler hem vermiyolar hem de pavyonda verenlerden daha beter giyiniyolar. karışmak haddime değil ama bakınca da suçlu oluyoruz -
-1
kendi iyiliğiniz için bu entryi okuyun
ben susayım michael gibkofield konuşsun.
Merhaba kaynatasızlar.
Dünyada bu işin amacının ne olduğunu tamamen bilen yalnızca bir avuç insan olduğundan eminim. Haliyle vereceğim bilgiler dışındaki yorumlarım tahminden ibaret olacaktır. Fakat gerçek olma olasılığı epey yüksek tahminler...
Türkiye çoktan iki kutuba bölündü, AKP'liler ve laikler. Bu anlatacaklarım fanatik AKP'lilere işlemeyecek. Bu anlatacaklarım lafta Atatürkçü geçinip, AKP'ye muhalefet etmekten gözü kor olmuş ve Rusya'dan, BM'den, oradan buradan medet uman denyo kesime de işlemeyecek. Duvara karşı da olsa, ben yine amme hizmetimi yapacağım. Önce kısa bir bilgilendirme ve hatırlatma faslı:
Dün gece, 15 Temmuz yaklaşık 22.30 saatlerinde darbe yapılacağı ve köprülerin askerlerce kapandığı duyulmaya başladı. F-16 ve helikopterler tepemizden geçti, silah ve bomba sesleri duyuldu. Çok kısa sürede de işin sadece TSK'daki bir azınlıkça yapıldığını fark ettik. O andan itibaren ben de dahil birçok insanın aklına aynı şey geldi: "Tiyatro". Evet bu alenen tiyatroydu, fakat bu bir AKP tiyatrosu değildi, değildir, olamaz. O yüzden ben "tiyatro"yu, şu an bu lafı kullananların en az %99'undan farklı bir manada kullanacağım. Yavaş yavaş durumu açıklayacağım, sakin.
Elbette elimizdeki tek darbe modeli 80 darbesi değil, fakat bir fikir sahibi olmak için durumu onunla kıyaslayalım, bir şey kaybetmeyiz. Eğer bu başarılı olma amaçlı bir darbe girişimi olsaydı, ilk başta muhtemelen şu iki şey gerçekleşirdi: Birincisi, TSK 80'de olduğu gibi ansızın harekete geçerdi ve ikincisi, "tüm güçleriyle" saldırarak devlet kurumlarını, basın organlarını ve hatta uydu olmak üzere birçok stratejik yeri ele geçirirdi. Dünkü saçmalık ile 80 darbesi arasında bir kıyaslama yapacak olursak, TSK tümden saldırmadı. Aksine TSK kendi içinde bu harekete kalkışanların biletini kendisi kesti. Yalnızca azınlık bir grup, göstermelik olarak TRT, Cnn Türk gibi bazı kanalların binasını bastı, uydulara karşı bir girişimde bulunulmadı. Sanki Türkiye 80'de olduğu gibi yine tek televizyon kanalına sahipmiş gibi, insanların zihnindeki o meşhur Kenan Evren'in TRT konuşmasını canlandıracak şekilde TRT'de göstermelik bir bildiri okundu. TRT'nin okuduğu bildiride "Atatürk", "Laiklik", Yurtta sulh cihanda sulh" gibi laikleri işaret eden laflar ısrarla tekrar edildi, "kutupları ne kadar ayırsak kârdır" mantığıyla hareket edildi. Bu bildiri adeta "Madem kötüyüm öyleyse neden kumar oynadıktan sonra namaz kılan babaannemi kemerle dövmüyorum" diye konuşan kötü adamların olduğu gerizekalı STV dizileri gibi kör göze parmak sokarcasına "aha darbe yaptık ve düşmanınız biziz" diye bağırıyordu ikincisine gelecek olursak, evet ansızın harekete geçildi. Fakat sabah ezanı saatinde değil, sabahın ilk saatlerinde değil... Gece 10-10 buçuk gibi, herkesin çoktan işten eve gelip uyanık olduğu, televizyon veya internet başındayken her şeyden alenen haberdar olabileceği çok amatör bir saatte harekete geçildi. Sabahtan ve tan vaktinden itibaren havada dolaşması gereket jetler, nedense insanların en uyanık ve en televizyon başında oldukları saatte havadaydı. Akşam 10.30'dan, insanlar uyuyana kadar alçak uçuş yaparak seslerini iyice duyurdular, bazen ses bombası, bazen gerçek bomba attılar, bazense helikopterlerden ateş edildi, iyice gürültü çıkardılar ve haliyle insan da öldürdüler. Tüm bunlar sabah olduğunda kesildi. Yani gerçek bir darbenin esas başlaması gereken saatlerde, bu göstermelik darbe şovu bitiyordu.
Buradan sonra yazacaklarımı anlamanız için ise, bugüne kadar ısrarla anlatmaya çalıştığım küresel gücün önemini ve devletlerin bunlar tarafından yönetildiğini anlamış olmanız lazım. Tüm dünyaya kakalanıp teşvik edilen neo-liberal politikaların da etkisiyle, ivmelenerek küreselleşen dünyada "bağımsız devlet" diye bir şey kalmamıştır, kalması da mümkün değildir. Devletleri; bankaların, devasa şirketlerin sahibi olan küresel çetelerin yönettiğini bilmeniz ve içselleştirerek anlamış olmanız "şart". Tabi ki "bağımsız devlet" bu dünya düzeninde asla tam olarak var olamaz, fakat hayatın sadece siyah-beyaz olmadığını da ihmal etmeyin. Kimilerinin bağımsızlığı biraz daha açığa çalan gridir, bizimkisi daha koyuya çalan gridir, Ortadoğu ve Afrika'da siyaha bir ramak yakınlıkta gridir.
Neyse girizgahı yaptım, başlıyorum.
Şimdi çok az geriye gidelim. El-Kaide diye bir şey vardı, ne oldu ona? 11 Eylül 2001'den itibaren sürekli adını duyduk, zaman içerisinde her geçen yıl adını daha az duymaya başladık, ardından 2011'de Usame Bin Ladin ölüp denize atıldığında ise (?) adını neredeyse hiç işitmemeye başladık. El Kaide'nin yıllara göre Google'da aratılma oranı şudur:
yazının devamı ve kanıtları için : http://link.tl/1hgnZ -
-1
atatürk aslında çok
raz vakit harcayıp eiffel e geçtik. eiffel e giderken sokaklar direk değişti zaten, bariz zengin yerleşim oralar. ara sokakları hep filmlerde gördüğümüz gibiymiş. eiffel e giderken oradaki park biraz çamurmuş. bu durum tabi hoşumuza gitmedi, hemen belediyeyi aradık. dedik ki "niye parklarınız çamur, bu ne biçim yönetim!", onlar da bir şeyler dedi ama anlaşamadık tabi. kapattık çıktık. eiffel önünde klagib fotoğraflarımızı çekilip yolumuza devam ettik. orada zencilerle kaynaştık, korkumuzdan bol bol eiffel anahtarlığı aldık kendilerinden. arayı iyi tutmak lazım. buradan şanzelize ye geçtik, şanzelize ve arc de triumph da beklediğimizden farklı değildi. şanzelize gerçekten çok karizmatik, "şanzelize varken, istiklal falan yalan yeæ" diyenlere uyuz olurdum, artık ben de onlardanım. ordan yürüye yürüye evimize yurdumuza, dandik hostelimize döndük. yollarda rahat durmad -
-7
atatürk aslında çok
öncelikle blog yazma işi çok zevkli bir şey, tabi yazacak bir şeylerin olduğu sürece. uzun süredir yazacak bir şeyim yoktu, aslında vardı. yazsam mı yazmasam mı bilemedim, en sonunda yazmaya karar verdim. evet bu yazımda bu kararsız kaldığım şeyi anlatıcam. \\\"bu yazım\\\" kısmı çok yazar havası verdi değil mi? çok tırtoyum aslında boşverin. neyse, konumuza dönelim. efenim 2010 güzel geçecek demiştik, gaza gelmiştik. bu sefer boşa gitmeyecek gibi *
eylül ayında bir anlık gazla ortaya atılan ve gerçekleşen avrupa turumuzu anlatmak istiyorum. evet gazımız eylül ayında \\\"barış\\\'ın avrupa\\\'ya gitmeye ne dersin?\\\" sorusuna, \\\"oha\\\" şeklinde verdiğim cevapla başlamıştı. daha sonra \\\"hell yeah\\\" dedim, annemlere sordum \\\"olur\\\" dediler. her şey 10 dakika içinde gerçekleşti. zaten \\\"düşüneyim bakeyim bi yeæ\\\" dendiği zaman yalan oluyor bu tarz şeyler. anlık olacak. 22 yılda ne öğrendin diye sorarsanız; aha bi önceki söylediğimi öğrendim hayatım boyunca. neyse biletimizi aldık ve süreç başladı. zorlu bir süreç oldu bizim için, oturmak dışında fazla bir şey yapmayan bizim gibi bünyeler için çok zorlu dönemeçlere girdik. pasaport almak, bilet almak, hostel ayarlamak, vize çıkarttırmak gibi binlerce ıvır zıvır iş oldu. hepsinin üstesinden başarıyla geldik. özellikle vize süreci çok yıpratıcı oldu, son günlere kalmış olması, çıkmama ihtimali ve eğer ki çıkmama durumu gerçekleşirse bütün masrafların hayvanlar gibi elde patlama ihtimali, aileden gelecek tepkiler bünyedeki stresi coşturdu. ama vizenin çıktığı haberini alır almaz da bünye huzurla doldu ve 26 ocağı bekledi.
peki nedir bu 26 ocağın özelliği? bi tak değildir dostlar. bizim uçağın kalkış tarihi, dolayısıyla benim ilk kez uçağa bindiğim gün. başka da bi özelliği yok. 26 ocakta kalkan uçak 27 ocakta köln\\\'e indi. uçak çok dandikti yeæ, yol bir gün sürdü. saçmalığın doruk noktalarında dolanırken, şunu eklemek istiyorum, uçak yolculuğu çok garip bir şeymiş. neyse.. efenim oranın saatiyle 2 sularında uçaktan indik ve bir diğer yolculuğumuz olan berlin yolculuğu için beklemeye başladık. gece vakti kimsecikler olmadığından, 5 sap gidip oturduk sabaha kadar boş boş. uyuyamadık da. low cost firmalarından uçak biletleri aldığımızdan hep skko saatlerdeydi uçak biletleri doğal olarak, bu da saat 6.45 uçağı idi. neyse, gereksiz detaylar verdim, geçelim buraları. saat 8.30 da berlin schonefeld havalimanına indik. her havalimanı gibi bu da şehir dışında doğal olarak. daha körpecik olduğumuz için, şehir merkezine nasıl gideceğimizi çözemedik ve yanlış trene bindik! tam ters yöne giden trene
yaşadıkça. neyse efenim. berlin\\\'in ne kadar soğuk olduğundan bahsetmek için \\\"-15\\\" derece demem yeterli olur sanırım. nehrin donmuş olduğunu da eklersem berlin ile ilgili söyleceklerimi bitirmiş olurum. evet berlin\\\'i hiç sevmedik, çünkü gezemedik. geçiş oldu, dinlendik. iyi oldu yine de. ertesi gün yine skko bir saat olan.. yok lan bu skko değildi 8.30 idi, paris uçağına bindik. paris orly havalimanında indik. git gide tecrübeleniyorduk. bu sefer yanlış yöne giden trene binmedik, doğru yöne bindik, ama bulasıya kadar biraz kıçımız çıktı. hostelimize yakın olan gare de lyon durağında inip hostelimizi bulduk. gare de lyon da indiğimiz gibi paris\\\'in ne kadar mükemmel bir şehir olduğu, nelerle karşılaşacağımızı anlamış olduk. paris\\\'e girdiğimiz ilk saniyeden dönüş uçağımıza kadar sürekli şaşkınlık içerisinde
bi. oradan belediye binasına yani hotel de ville e geçtik. insanın encümen olası geliyor. böyle bir bina yok. bizim saray lara benzer bir mimari ama belediye binası. oha dedik, oha yı hep dedik. sürekli aradan aradan bina fışkırdı, \\\"lan bu bina nerden çıktı?\\\" soruları sel oldu, aktı.. bu arada paris kafeleri inanılmaz güzel. en kötü, en leş gibi gözüken (ki öyle bir şey yok) kafeleri bile bizim buradaki kafelerden 20-30 kat daha güzeldir. çok net söylüyorum. ertesi güne erken başladık. fransız patisserie sinde croissant eşliğinde güzel bir kahvaltı ardından tekrar yola koyulduk. hedef önce les invalides, ordan eiffel daha sonra champs-ellysee(şanzelize) ye gitmekti. dolayısıyla arc de triumph u da görecektik. les invalides(fotoğraf) dediğimiz şey ordu müzesi gibi bir şeymiş. napoleone nin de mezarı varmış falan ama biz pinti olduğumuz için dışarıdan bakındık, bi - daha çok