-
1.
0sıkıntılarım var. bugün değişen bir şey olmadı. büyükşehir insanı yoruyor. sinirli bir insanım. aynı zamanda insanlar beni çok sinirlendiriyorlar. bugün kiralık ev baktım. evden çıkıp eve geri gelmem yaklaşık 6 saatimi aldı. 6 saat boyunca hep sinirliydim. metroya binmek için inenlere yol vermeyenler beni sinirlendiriyor. zütlerini 15 dakikalık yolculuk için 30 santimetrekare bir alana dayama ihtiyacı hissedenler koşa koşa gidiyorlar üstelik koca koca adamlar/kadınlar. bir insan bu şehri nasıl sevebilir anlayamıyorum. tekel bayisinden emlakçısına, sokaktaki anketöründen cafedeki garsonuna herkes züt. sorunlarım var. irili ufaklı. bugün de geçmedi hiçbir tanesi eksilmedi. büyüdükçe de artıyor. insanlara laf anlatamamak canımı çok sıkıyor. sakalım da var. dinle. senden iyi bilmediğim konuda konuşmam ben söz. ama yorma beni. dinle. bu şehri sevmiyorum. hayatımdaki bir seçim kelebek etkisi yarattı. hala sevmiyorum bu şehri. takıldığım bir kız vardı. 2 gündür ihmal ediyorum. şu an da canım konuşmak istemiyor. sabah erken kalkmam gerek ama uykum yok. hala sevmiyorum bu şehri. hiçbir yokuşunu.
-
2.
0bugün iyiydim ama daha iyi günlerim oldu. insanlar beni sinir etmeye devam ediyorlar. sanırım bundan da vazgeçmeyecekler. en azından şimdilik öyle görünüyor. yaklaşık 10 yıl boyunca tatiller hariç, sabah karga takunu yemeden uyanmak zorunda kalmama rağmen hala erken uyanmaya alışamadım. alışkanlık 21 günde kazanılır falan diyorlar ya zütten uydurmuşlar bence. neyse. ev işini hallettim gibi. biraz sıkıntılı yine ama sıkıntıları da gelecekteki simonella düşünsün artık şimdiden düşünüp hayata ekstra tak atmaya gerek yok. insanlar yürüyen merdivenlerde sol tarafta bekleme yapmamaları gerektiğini hala çözebilmiş değil. hem de onlarca tabela var bu neyin inadı henüz çözemediğim konulardan. metroda ak sakallı bir dedeyle tartıştık. bana 40 yıl önceki türkiye'den bahsetmeye kalktı. en uyuz olduğum 1342. şey bu. geri kalan 1341 şeyi bir ara sayarım. neymiş efendim yıllar önce yol bile yokmuş, bilmem neymiş, şimdi varmış. aklımdan "yav he he swf"yi geçirdim o an. otobüs sırasında ayakta beklemekten sıkılan 17-18 yaşlarında bir dişi, hemen 1 metre ötedeki, üzeri yapılan çalışma sonucunda oldukça toz dolu olan kaldırıma düşünmeden oturdu. o an başımı baykuş gibi sallayıp içimden "vay dıbına koyim hayatta bazen risk almak gerekiyormuş demek ki" dedim. dişi kişisi o eyleminin meyvesini de otobüse binerken aldı. zütünün sağ ve sol lobu tam manasıyla birer dolunay gibi görünüyordu. evet zütüne baktım o da bir gün bakar ödeşiriz dıbına koyim. farkında mıydı bilmiyorum bu durumun ama kimse de "zütünüzü temizleyin lütfen" diye uyarıda bulunmadı. evet kesin kimse kızın zütüne bakmamıştır zaten. neyse amma züt dedim. hala sevmiyorum bu şehri.
-
3.
0karadayı'nın yeni sezonu başlamış. onu izledik. bakkalda açık püskevit satılan bir sahne gördüm çocukluğum aklıma geldi. çocukluğumda da vardı açıkta püskevit. çok severdim. yarım ekmek arası sandviç falan da vardı. hala daha lezzetlisini yiyebilmiş değilim. bu teknoloji çok garip bir şey. 1 yıl bile bu devirde o kadar uzun bir zaman ki. ucunu kaçırdın mı yakala yakalayabiliyorsan. benim lise yıllarımda polifonik melodi çalabilen telefonlar "oooo polifonik melodi çalabiliyor vay be" idi. sonra renkli ekranlı, bluetoothlu, kızıl öteli, kameralı olanlar çıktı. o zamanlar liseli olmak bile bir başka tatlıydı. bugün okullar açılmış, ortalık tam anlamıya "liseli" kaynıyordu. bunlar nasıl liseli çözemedim ben. teknoloji geliştikçe kafa geriliyor gibi. biz de ergen olduk ama castin biber falan dinlemedik. yeni türkü dinlerdik, düş sokağı dinlerdik, feridun düzağaç dinlerdik, metallica dinlerdik, iron madien dinlerdik. arada bir de sentello dinlerdik tamam. "comolokko". zaman böyle bir şey işte. bazen büyükler anlatırlardı mesela eskiden tuvaletler de evin dışarısında olurmuş. 2-3 ev tek bir avluya bakar herkes avlunun bir köşesindeki tuvalete sıçarmış. aga takunun üstüne tak oluyormuş yani. sonra tuvaletler evin içine alınmaya başlanmış. millet "bir ev gördüm tuvaleti bile içinde" der olmuş. o zamanlardan özel bir anlam yüklenmeye başlanmış bu olaya. sonraları "personel tuvaleti" diye bir şey daha icat ettiler ya. ne kıl oluyorum. hastanelerde ya da başka yerlerde bilinçli olarak oralara girerim hem de "personel haricinde girilmesi yasaktır" yazmasına rağmen. yaparım arada böyle çılgınlıklar. bir defasında "oraya giremezsiniz" diyen elemana, "bi bakıp çıkacam, sanki yedik" bile demiştim. öyle işte ya. bugün keyfim biraz yerinde. kötü bir şey olmadı. insanları gözlemleyip durdum. insanlar çok garip yaratıklar. bu şehri hala sevmiyorum.
-
4.
0bir intihar şarkısı ancak bu kadar güzel olabilir https://www.youtube.com/watch?v=BJWoFagy4Bc diyor ki "hayatının oyununa bak, zarların tamdıbını hiçbir zaman almadın" sanırım birçoğumuz hayatımızın oyununa bile bakmıyoruz. neyse. bazen diyorum ki keşke şu "yobazlar" yok olsalar dünyadan, ya da babam yanımda olsa benden para istese ben de vermesem, ya da bakkaldan bira alınca yanında iyi gidecek bir şeyler verseler promosyon olarak ne bileyim antep fıstığı falan, bitmeyen batarya yapsalar şu telefonlara. güzel olurdu. bu korku filmlerini de korkunç yapsınlar biraz. odam çok incin şu an. ama ben de her incin genç gibi aradığımı anında bulabiliyorum. süper bir özellik. bir de bazen sigaranın külünü dökmeyi unutuyorum uzunca bir kül oluşuyor sigaranın ucunda, onu sağa sola dökmeden kül tablasına ulaştırdığımda acayip mutlu oluyorum lan. bir an önce kasım ayı gelsin. bu şehri hala sevmiyorum.
-
5.
0çok fazla televizyon izlemem. türksat 4a'dan yayın yapılmaya başlanmış. biz ne ara bu kadar geliştik? 8 yıllık emektar uydu alıcısını güncellemek 1 saatimi aldı. hd kanallar falan var şaşırdım. nasıl şaşırmayayım? adamların ilk olma anlayışları aya çıkmak, gece gece icat çıkarmak falanken bizimkilerin derdi film sitelerinde, youtube'da "ilk yorum"u yapabilmek... bir insan ilk yorumu yaptı diye neden sevinir ki lan? hepten kafayı yemiş ahali. en az benim kadar. şunu dinliyorum http://www.youtube.com/watch?v=4kHl4FoK1Ys benim için hala modası geçmedi. zaten moda -sözlükten de biliyorsunuz- din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. küçüklüğümün "yomaho yomaso"su. "unutulduk" yazmış. unutulmadın da sanırım ben biraz daha yalnız kalmak istiyorum. eğer sonucunun ne olacağını bilmediğiniz bir beklenti içerisindeyseniz, zaman fitil oluyor. Anal yoldan alınandan. hala kasım olmadı. boya kokusunu özledim ben. tiner kokusunu... belki bir gün tekrar kavuşuruz. resim yapmak çok eğlenceli bir şey. belki şurada bir huur çocuğu vardır diyip istediğiniz insanı tasvir edebilirsiniz sokağa. evet ben de bob ross'u izlerdim. en az onun kadar da iyiyim. kendimi öveceğim kusura bakma. hala sevmiyorum bu şehri ha. sevmek için nedenim yok.
-
6.
0bugün "o" kızı gördüm. hiç değişmemiş. neyse ki "o" tanımadı beni. o kız: bir gün durakta otobüs sırasındayız. her zamanki gibi bekliyoruz dıbına koyim. yıl 2014 bitecek hala ışınlanmayı bulamadılar otobüs bekliyoruz. tabi bu gelmeyen otobüsler insanı sinirlendiriyor ister istemez. önümüzde bir kız, yanında bir kadın bir de velet var. gözüm kıza ilişti. sonra fark ettim ki herkesin gözü kıza ilişmiş vaziyette. tamam özgürlükler hobalo hobolo hübülü himibi de kızı biraz inceledikten sonra "dış görünüş ve davranış" olarak aklımdaki fahişe kavrdıbına cuk oturduğunu anladım. acaba sadece ben mi öyle düşünüyorum diye triplere girmişken yanımdaki arkadaşa da sorayım dedim. yalnız kız dibimizde şimdi türkçe söylesem kız da duyacak ingilizce söyleyeyim dedim, bu doğan görünümlü şahinin kaskosu olmadığı gibi ingilizcesi de yoktur anlamaz düşüncesiyle. arkadaşa normal ses tonuyla "şu kız hakkında ne düşünüyorsun, sence de fahişeye benzemiyor mu?" dedim ingilizce. kızla göz göze geldik. sonra yanındaki kadına dönüp ingiliz aksanıyla bir ingilizce konuşmaya başladı piüvvv. o an var ya hayatımın en rezil dakikalarındandı. işte o kız, "o" kız. tabi her şey bir tecrübe. sonra aklımdaki fahişe kavrdıbını bir daha açığa vurmadım. neyse. sabah erken kalkmam gerekiyor yine ve yine uykum yok. bu biyolojik saati ayarlamak çok zor bir şey bence. ya da benim saatim biyoloji bilmiyor. belki bir gün bu şehri severim ama o gün bu gün de değil.
-
7.
0the last of the mohicans soundtrack'i eşliğinde sevişmek garip ama sevdim. insan kendisini son mohikan yerine koyuyor. hani şu dünyadaki tek erkek/kız olsam mevzusu var ya onun gibi. biraz hüzünlü, biraz tuhaf, biraz romantik... savaşma seviş'in savaşıp da sevişmeye gelmiş hali gibi. son gibi. dibini göre göre. kadının her zerresine dokunup tekrar görmeyecekmişçesine. az önce yemek yedim. acı biber yemekten kendimi alıkoyamıyorum yemeğin yanında. sonra bütün gece midem yanıyor. bir de yemek illa ki sıcak olmalı. buharı tütmeli üzerinde. ekmek de taze olacak. bir defasında yabancı bir arkadaş türkler avrupada neden hep yemek, restoran? neden doktor, avukat, mimar çok az diye sormuştu. ne cevap verdiğimi hatırlamıyorum neyse. gelin arabası geldi sanırım kornaya basıp duruyorlar konvoy eşliğinde. aklım almıyor, iki kişi sex yapacak diye olayı bu kadar büyütmenin mantığı ne? biz son mohikan müziğini mahalleye dinlettik mi? nedir yani olay. sakinim. hala bu şehri sevmiyorum. gelin arabalarının korna çalıp durmasını da.
-
8.
0bilgisayarın hoparlöründen (halk dilinde apöllö) cızırtı geliyor moralim bozuldu. neyse. burada yağmur var. yağmuru uzaktan severim. bir de yolda gelirken yağmurun altında ıslanmaya çabalayan çift vardı. yağmurda ıslanmanın neresi romantik? gerçekten diyorum bak, ıslanmanın neresi romantik? apış arasına kadar su doluyorsun ve kızlar buna romantik diyor, çok ilginç. gerçi hepimiz biliyoruz kızların kafası çok başka çalışıyor. git mutfağa bak. yeni taşınacağımız eve boya yapıyorum. yoruyor. akşam eve dönerken metroda ayakta durmaya mecalim kalmıyor. genç adamım, ben bu hale geliyorsam yaşlılar ne hale geliyordur. metroda yaşlılara yer verin huur çocukları. en azından yaşlılar için ayrılan koltuklara oturmayın. sevmiyorum bu şehri hala.
-
9.
0yaşamaya devam.
-
10.
0hani sokakta falan medeniyet arayamıyorsun artık bu bir gerçek de komşuluk falan da bitmiş. tabi bunu yeni anlamış falan değilim. 3 sene aynı sitede oturdum. yan komşunun adı ne, 3. katta kimler oturuyor bilmedim hiç. işin garibi hiç kapıda falan da rastlaşmıyorduk. bu yeni yere taşınma faslı oldu. mutfağın biraz tadilat işi vardı. tanıdık usta da biraz geç geldi iş toplamda 15-20 dakika sürecek akşam saat 8 gibi. alt kattaki oç zile bastı bu saatte çekiçle çalışılır mı yok bilmem ne diye atarlanmaya başladı. alttan aldım tabi. arvadının gazlamasıyla çıkmış yukarıya belli. gelir gelmez göze batmayalım dedik. bre düşünce fakiri ben zaten işler bir an önce hallolsun da hani artık gürültü çıkmasın diye uğraşıyorum. yeni taşınılan bir evde yerleşme süresince gürültü olur arkadaşım. temizliğiydi, tadilatıydı 1-2 gün anlayış gösterirsin. gelmiş bana diyor ki çocuk uyuyor çekiç vurmayın. eyvallah rahatsız olmuş olabilirsin ama uslup denen bir şey var. mesela şimdi senin o hareketlerinden sonra, seni apartmanın önünde tekme tokat dövdüklerini görsem inip de yardım etmem arkadaş ben sana. atalar komşu komşunun külüne muhtaç demiş, bu dönemde komşu komşuyu gibme derdinde. sözlükteki veletlerin de en büyük faztazilerindendir ha komşu kızını fişeklemek. velhasıl şu an tüm gün alt katta oturan beyin fakirlerinin binlerinin ağlama sesini dinliyoruz. gözlerimiz kapalı da açık da olsa dinliyoruz. çocukta nasıl bir ağlama potansiyeli varsa artık çözemedim. tabii aşağıya inip de çocuğunuzun gece gündüz çığlıklar atarak ağlamasından rahatsız oluyorum, susturun dedim mi? demedim. demem de zaten. biraz büyüsün de pusuya yatıp korkutacam.
-
11.
0362 gün geçmiş. Yoo hesaplamadım en sonki entryde 362 gün yazıyor. Zaten matematiğim de o kadar iyi değil benim. Mesela kağıt para üstü almak için küsüratı bozuk para verme işini hep yanlış yaparım. Siz biraz daha samimi geldiniz karikatüründeki "elbette yarraam" diyen dayı modunda takılıyorum bu sıra. Dertler bitmiyor elbet ama azalıyor. O yüzden pek takmıyorum akışına bıraktım. Askere gittim geldim bu arada. 6 ay. Poşet diyorlar bizlere orada. Askerlik anısı anlatmayacağım elbette oğlum manyak mısın? Yüzde elli'yi zor tutuyorum ama! Öyle işte ya. Burayı hatırlamam iyi oldu. Sonra görüşürüz.
-
12.
0Milletçe çabuk gaza gelen bir yapımız var. Bira içerken maç izleyen oldukça mülayim tipli bir adamın gol sevincine tanık oldum. Nasıl bağırıyor töbeler ossun. Bu gaza gelme işinin yan etkileri de var yalnız. Transporter'da Jason Statham'ı izleyip onun gibi olmak isteyip kendini Dominos'ta kurye olarak bulmak gibi. Neyse. Keyfim nötr. Eve geldim ve küçük çılgınlıklar yapmaya devam ediyorum. Bir tuvalet kağıdı nasıl bu kadar güzel kokabilir ki? Koklayıp duruyorum evet. Hatta elime yüzüme bile sürdüm dıbına koyim. Uykum geldi dünya. Hadi bana iyi geceler. Sana da!
-
13.
0Duvarlarım vardı benim. ince ince ördürdüler. Nakış işler gibi. Tane tane. 25 yıllık hayatıma giren neredeyse her insan bir tuğla koydurdu. içinde hapsolmayı seçtim sonunda. Kötüydüler. Hatta yeryüzündeki en tehlikeli türdü insan. Duvarlarımın ardında kalan beni neredeyse hiç anlayamadılar. Arkadaş oldum, arkamdan vuruldum; düşman oldum, kahpeliklerden yoruldum; sırdaş oldum, yoldaş oldum, yarı yolda kaldım. Aşık oldum, zehirlendim. Tükendim. Gizlendim. Yıllar önce birisini sevdim. Acı çektim. Aldatıldım, oynandım. Yıllar geçti, asla değişmedi düşüncem; Aldatmak karaktersizliğin en büyüğüydü. Yıllar geçti, almadım kimseyi duvarımdan öteye. Açmadım kendimi. Anlatmadım. Yıllar geçti ilk defa birisine tekrar güvendim. Her gelen bir tuğla koydu, sen "pencerem" oldun dedim. Yıllar sonra ilk defa "aşık oldum" dedim. Günler geçti "aldatıldım". Yoruldum. insanlardan çok yoruldum. Gözlerimin içine baka baka yalan söyleyenlerden yoruldum. Tiksindim. Tekrar anladım, ne kadar sağlam duvarların ardına saklasan da kendini deliyor, ulaşıyor sana kahpelikler, kahpeler...