/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    0
    Bigibletten hızlıca indim, yavaş yavaş yaklaşıyordum. Bu yaptığım şeyler hiç te iyi değildi. Bizim kel pek tekin birine benzemiyordu. Karanlık çökmüştü. iyice yaklaştım, her adımımda kalbim daha hızlı atıyordu, bir an için goğüs kafesimi parçalayabilirdi. Kel, ikide bir saatine bakıyordu, anlaşılan o ki birini bekliyordu. Geldiğim tarafta bi hareketlenme var. Bir araba geliyordu, arabanın işıgı gözümü aldı. Görünmemek için hemen yere yattım. Araba içeri girdi, kelin yanında durdu, arabanın içinden 3 kisi indi. 2 tanesi Pehlivan gibi diğeriyse onlara nazaran daha cılızdı. Bizim kelle tokalaştılar. Hemen konuşmaya başladılar, cılız olan pehlivana bagajı göstrererek bişeyler söyledi. Pehlivan bagaji açti ve çantaya benzer birşey çıkardı. Cılıza çantayı uzattı. Çantaları değiştirdiler fakat ters giden bi şeyler vardı. Cılız anında hiddetlendi. elini beline attı. Nasıl bi olaya girmiştim böyle, kalbim sanki motor gibiydi. Cılız silahi kele doğrulttu. Kel ağlıyor, yalvarıyordu. Cılız, atel ettiği anda kelin kafasi etrafa dağıldı, korkudan nefes alamıyordum. Bi anda tuhaf bir ses geldi, hasgibtirrr. anahtarlik yere düştü. Kafalar bi anda benim olduğum tarafa çevrildi, nutkum tutuldu "Beni gördüler mi acaba." anahtarlığı yerden aldım, hemen gölgeye saklandım. Ayakkabı sesi geliyordu. Çok korkuyordum. Gölgesine bakıyordum, temkinli bir şekilde. geliyordu. Ne yapacağımı düşünüyordum. Herhangi bir yakın mücadele halinde pehlivan beni yerden yere vururdu. Bunları düşünürken ayakkabı sesi iyice artmaya başladı. Çaresizce bekliyordum, bişe lazım sopa, taş ne olursa, etrafa bakındım. arkada kalınca bir tahta gördüm hemen aldım. Aramızdakı mesafe en fazla bi metreydi. beni görmüyordu. Biraz Daha yaklaştı. Kalbim dayanamıyor. Sırılsıklam terlemişim. Son bi adim atmasıyla göz göze geldik. bir iki saniye harketsiz kaldm Ne yapacağımı bilemeden Tahtayi aninda yüzüne patlattım, yere yığıldı. Ölümüne koşmaya başladım...
    ···
  2. 2.
    0
    O gün Salıydı herhalde. Sıcak,
    bunaltıcı, sıkıcı. Herzamanki aynı
    işler: Elini yüzünü yıka, yemeğini ye,
    üstünü değiştir, işe git. Bugünün
    dünden hiçbir farkı yoktu.
    Ayakkabımı bağladım,
    merdivenlerden asağı ikişer üçer
    adım atarak iniyordum, bu
    çocukluğumdan kalma bir alışkanlık.
    Posta kutusuna baktım herzamanki
    gibi boş. Derin bir nefes aldım.
    Etrafı süzdüm, ağaçlar çıplak, hava
    solgun. Bigibletime doğru yol aldım.
    Şifre 1010, "Akla gelmeyecek kadar
    kolay * " Çantamı arkaya koydum,
    bigibletime atladım, Gitmeye hazırız
    artık. Yavaş yavaş pedalları
    çevirmeye başladım, vitesi artırdıkça
    hızlanıyordum, kendimi ölüme at
    süren Akıncı gibi hissediyordum.
    Elimi göğe kaldırdım Allah Allah
    nidalariyla dört nala ilerliyordum.
    Korna sesiyle irkildim. Adamın teki:
    "Yolun ortasinda ne bekliyon la
    züt." diye bağırdı. Arabaya baktım
    bir yığın adam ,Hepsi bana bakıyor.
    En iyi ihtimal levyeyle grup
    yaparlardı. Bu riski göze alamazdım
    ve kenara çekildim. "Şu Dünya'da
    adam akıllı hayalde kurulmuyor... "
    ···
  3. 3.
    0
    Çıplak ağaçların altında yavaşça
    ilerliyordum. Ama çevremdekileri bir
    telaş almış. Herkes bir hız bir
    beklenti içinde. Bunun nedeni:
    Dünyanın yarış pistine dönmesi ve
    insanların yarış atı gibi
    eğitilmesiydi...
    Yolda sakince ilerlerken ani bir fren
    sesi geldi. Ardından büyük bir
    gürültü. Sesin kaynağını arıyordum,
    etrafıma bakındım. kazanın olduğu
    yöne doğru insanların koştuğunu
    gördüm. Hızlıca kalabalığa doğru
    sürdüm. Gördügüm manzara hiçte iç
    açıcı değildi. Araba, bigiblete
    vurmuş. Bigibleti bir tarafa, adamı
    da başka bir tarafa fırlatmıştı. Adam
    hareketsiz bir şekide yerde
    yatıyordu. "Yardım edin, yardım
    edin." diye bağırıyordu. Hissettiği
    acıyı yüzünden anlamak çok ta zor
    değildi. Tanıdık birine benziyordu.
    Büyük ihtimalle bigibletliyle ters
    istikamette gidiyordu ve önündeki
    arabayı görmedi. Bir insan neden
    ters yönden giderki. Umarım bişe
    olmamıştır. Ambulansta hemen
    gelmişti. Sanırım hastane yakındı
    buralara. Yaralıyı ambulansa
    zütürdüler.
    Olayları izlerken zamanın farkında
    değildim, saate baktığımda işe geç
    kaldığımı anladım...
    ···
  4. 4.
    0
    işe doğru hızlıca pedal çevirdim.
    Geç kalmıştım. Aslında hayallerim
    vardı: iyi bir eş, iş, hakikatli dostlar.
    Malesef şu Dünyada bedava olan
    sadece:"Hayaller" vardı.
    "Hayal ediyorduk olması için. Ama
    olmuyordu hayal ettiğimiz için. " Bu
    söz aslında büyük bir çelişkiydi. ve
    herşeyi anlatıyordu.
    işe geldim ve Alpereni gördüm. Ne
    büyük şanssızlık
    - Büyük Patronun oğlu, Alperen:
    Yirmilerinde, uzun boylu, baba
    parası yiyen, egosu kendisinden
    daha büyük klagib zengin Şımarık
    çocuk tiplemesi.
    Tabikide kapıda beni bekliyordu.
    Belki de bugün beni kovardı. Kızgın
    bir şekilde:
    "Saat kaç oldu. çalişmak
    istemiyorsun galiba." dedi. Tabiki
    çalışmak istemiyordum. Muhasebe
    okuyup pompacı olmayı hiçte hayal
    etmemiştim fakat
    zorundaydım.
    "Cevap bile vermiyor, oooh keyfe
    bak.", "Ben sana vereceğim şeyi
    biliyorum da." gönlüm bunu
    söylemeyi istiyordu fakat beyin
    hemen araya girdi: "Özür dilerim bir
    daha olmaz."
    Konuşuyordu, konuşuyordu, hâlâ
    konuşuyordu. Aslında şuna elimin
    tersiyle okkalı bir tane geçir sonra
    "Sokarım işinede sanada." de gibtir
    olup git.
    " Olmuyordu işte. Sistemin köpeği
    olmuşuz bir kere. Hem de
    üniversitede eğitilmiş bir köpek... "
    ···
  5. 5.
    0
    devami aksam gelecek...
    ···
  6. 6.
    0
    okuyanlar kendini belli etsin sukuya gerek yok
    ···
  7. 7.
    0
    Bigibletimden çantamı aldım yavaşça
    içeri girdim, selamladım arkadaşları
    üstümü değiştirdim, dışarı çıktım
    benimle ayni işi yapan Muratı
    gördüm.
    Murat: Beyaz tenli,.sari saçlı, tipik
    Arnavut göçmeni, kafa dengi bir
    insan evladıydı. Beni gördü ve "Ooo
    Nerelerdesin pompacı" dedi. "iyidir
    Pompaci" dedim. Burda herkes
    birbirine lakabıyla beraber hitap
    ederdi. Fatih usta, Mete bakkal,
    Pompacı Murat, Richie Alperen.
    Murata döndüm "bugün işler
    iyimi?" dedim. Yüzünde derin bir
    bakış yollara bakarak: "Eninde
    sonunda gelecekler sen merak
    etme." dedi. Filozof oldu başımıza
    pezemenk.
    Ufukta bir araç gördüm. Alman
    malı, siyah, makam arabası gibi
    heybetli yenilerden hani şu amblemi
    Greenpeace'e benzeyen. Hızlıca
    benim yere geldi. Camı açtı. Kel,
    Güneş gözlüklü, biraz kilolu bir
    adam "100 liralık doldur evlat."
    dedi. Kapağı açtım, doldurmaya
    başladım. Zengin birine benziyordu.
    Telefonu çaldı, biraz bekledikten
    sonra açtı ve konuşmaya başladı.
    Büyuk ihtimalle Gurbetçiydi
    konuşurken arada Almanca kelimeler
    sarf ediyordu.
    Depoyu doldurdum, kapağı
    kapattım. Ama adam konuşmasını
    bitirmemiş ve sesi değişmişti. Daha
    hiddetli konuşmaya başladı. Eller
    kollar bir acayip hareket ediyordu.
    Konuştuğu kişi karşısında olsa. Kafa,
    göz dalardı.
    "Beyfendi tamamdır." dedim.
    hemen arabaya atladı. Bastı gitti.
    Eee bişe ekgib! Noluyo lan! Parayı
    vermedi. 100 metre sporcusu
    edasıyla arkasından depara kalktım,
    can havliyle koşuyordum. "Dur, dur!
    gitme lan gitme" diye bağırdım.
    Durmadı basıp gitti. O sinirle
    şapkayı arkasına fırlattım. Geriye
    döndüm, yürümeye başladım. Artık
    yiyeceğim pompayı düşünüyordum...
    ···
  8. 8.
    0
    Çok sinirliydim. Herkes şaşkın,
    bana bakıyor ne oldu diye. Fatih
    usta telaşla yanıma geldi:"Ne oldu
    pompacı?" dedi.
    Fatih usta : Otuzlarında, biraz
    göbekli, babacan tavırlı, yurdumun
    Temiz kalpli insanlarından biriydi.
    Fatih ustaya "Usta adamın biri geldi,
    doldur dedi. Tamamdir dediğim
    anda uçup gitti." Fatih usta: "Bre
    Pompacı evladım parayı almadan
    neden dolduruyorsun. Neyse olan
    olmuş. Üzme kendini." dedi.
    Konuşmaya Pompacı Muratta
    katıldı. Murat: " Plakayı aldım ben,
    buluruz sakin ol! " dedi. Plakayı
    almak, o anda hiç aklıma gelmemişti.
    Richie Alperen bana bakıyordu
    yüzündeki ifade hiçte iyi değildi,
    btüün olanları izlemiş gibiydi.
    Yanına çağırdı. Yavaş yavaş kapıya
    doğru yürümeye başladım. Acaba
    neler olacaktı.
    Kendimi, şıkları olmayan Test
    sınavında gibi hissediyordum.
    Yapacagim bişe yoktu. Akışına
    bırakacaktım. Bu sefer kesin
    kovacaktı. Acaba benden ne olur
    diye düşuiünmeye başladım.
    Simitçilik bu aralar yaygın ya da en
    azından sulu sulu hıyar satardım.
    Saçma düşünceleri bıraktım, derin
    bir nefes alıp kapıya tıkladım ve
    "gir." demesini beklemeden açtım
    kapıyı.
    - Evet beni çağırdınız.
    - Olanlari gördüm pompacı.
    "Bu sefer kesin kovacaktı. " beş on
    saniyelik sessizlikten sonra
    - Bu seferlik kovmuyorum bir daha
    olmasın ama giden parayı
    maaşından keseceğim.
    O an iki duyguyu aynı anda
    yaşıyordum. Saşkındım, kovulmadım
    ama "Seni Affettim, ben senden
    üstünüm tavrı." daha çok koymuştu.
    " Tahtadaki hiyerarşiyi hiç
    sevmedim. Bir piyondum herkesin
    önünde, vazgeçilecek ilk taş. Şu
    tahtadaki tek umudum ise Vezir
    terfi... "
    ···
    1. 1.
      0
      Fatih ustaaaa :ddd
      ···
    2. 2.
      0
      supreme adlarimiz cok benziyo
      ···
  9. 9.
    0
    Aşağı indim, etrafa bakındım. Herkes işinin başındaydı. Dışarı çıktım, sert bir rüzgar esiyordu. Bulutlar gökyüzünü kapatmiş, yağmur için hazırlık yapıyorlardı. Aklım hala yaptığım salaklıktaydı. "Önce bi parayı al sonra işini yap." Neden bu olaylar benim başıma geliyordu o da ayrı bir meseleydi. Rüzgar biraz daha hiddetlendi. Sanki uyarıyordu bizi.

    Aniden, gök gürledi ve yağmur başladı. Bizimkilerin, yanına koşarcasına gidiyordum, malzemeleri toplamaya başladık, yağmur şiddetini dahada arttirdi...
    Mesai saati bitmişti. Üstümü değiştirdim. Dışarı çıktığımda yağmur kesilmişti. Çantayı bigibletin arkasına attim, bir jokey edasıyla bigiblete atladım. Yollar islaktı. Pedalları yavaş yavaş çevirmeye başladım. Değirmen gibi sakin, kararlı. Kafam rahattı beni bekleyen veya arayan birisi yoktu.
    ilerde siyah bi araç hani şu amblemi Greenpeace benzeyen bi dakika bi dakika!. Bu o araba olmalıydı. Eğer adam kelse benden hakikatli bi sopa yiyecekti. Takipe başladım. Şehir içi olduğundan fazla hizlı gidemiyordu. eski sanayi sitesine doğru sürdü. Hava kararıyordu, içimdeki sesler gitme desede parami kimsede birakmazdim. Yok öyle yağma. 30 metre ileride durdu. Arabadan biri indi. Hobaa bu bizim kel; elinde büyğk, siyah bi çanta. Hafiften Tırsmaya başladım acaba takip etmelimiydim...
    ···