-
186.
0bekliyoruz
-
185.
0reyis bekliyoruz yazsanda okusak
-
184.
0sansar salvoyu duydum ilk sayfayı okudum adam ağır torbacıymış beyler ama yinede sonuna kadar gidicem lan
-
183.
0bakırköydeysen pm yolla
-
182.
0rezerved kardeş
-
181.
0burda kaldım-1
-
180.
0up up up akşama okucam panpi
-
179.
0ulan sansar'dan o kadar alıntıyla lise dönemimi çarpa çarpa hatırlattın tekrar. la haine nin o gibici. intihara sürükeyen repliini kullandın. okuduğum en iyi hikayelerden biriydi. gavur bunun daha uzununu yazıp bastırnca yeraltı edebiyatı oluyor işte.
çarşafına tohumuna kafana sağlık. -
178.
0reserved 119
-
177.
0guzel yaziyorsun birader ama bitir artik . bence aslinin kanadaya gitmesiyle toparlayip bitrisen daha iyi olacakti .
-
176.
0reserved 60
-
175.
0saian danda bahset biraz bin. fonda kanunsuzlar iyi gider bu hikayeye
http://inci.sozlukspot.co...torbac%C4%B1-masal%C4%B1/ -
174.
0müptezel seni
-
173.
0anlat amk dinliyip duruyoz gari 168.
-
172.
0iyi hikaye reserved 41
-
171.
0devam edeceğim beyler. cidden kusura bakmayın. artık internete sırf şu hikayeyi devam ettirmek için giriyorum zaten.
her gün böyle yarım yarım yazıp gibtirolup gitmeme rağmen okumaya devam edenlere eyvallah diyorum. -
170.
0kızının adını sordum, tuğçe olduğunu söyledi.
hahaha, müthiş bir seçim, çok yaratıcı. aslıya da bu yakışır dedim içimden,bir ön adı var mıydı acaba wendy veya candy ? sonuçta, kanadalı arkadaşları yumuşak g ve ç nin ne olduğunu bilmez. sosyalizmin gelmesinden korkan amerika tuğçe isminden ürkebilir.
allahın bağışlamasını diledim, analı babalı büyüsün dedim. görevimi yerine getirip kalktım yerimden, gazellayla tekrar buluşup oturduk,ne tak yiyeceğimizi düşündük, aslında para durumları ve müşteri vaziyetleri iyiydi, hiç gerek yoktu.ama boş oturmak canımı sıkıyordu, sahaya inmek de istemiyordum.
bunca imkan içinde plazaları bırakıp avm köşelerinde hafifçe ot serpiştirilmiş sarma sigara kokusuyla milleti yanıma çekemezdim artık, telefonuma gelen " trafik nasıl ? " " nescafe var mı ? " sorularını cevaplamak da yorucu geliyordu.
bir müddet daha renkli taklarla devam ettik, yurtdışıyla da bağlantılarımızı kurmuştuk,msn de avrupanın göbeğindeki tanıdıklarla konuşup tişört, bere ayakkabı gibi gereksiz şeyler sipariş edip, yanında asıl istediğimi alıyordum.
joint denen tak hem ucuzdu hem de iyi kafa sunuyordu. biraz bizim kubar dediğimiz şeylerle biraz da sakinleştirici haplarla alınca iyi gidiyordu.
dikkat çekmiyordum, emin olun ki şu haberlerde gördüğünüz polis arabasına binmiş tüccar müsvetteleri dikkat çekmek için her taku yiyen insanlardı.
adalet ve güvenlik kavramlarında o kadar çok boşluk var ki dumanınız kimseyi rahatsız etmiyor.ben hala sarma sigaramın içine bir şeyler katıp sokakta rahatça içebiliyorum, hatta ateş isteyenlere uzatıyorum cigarayı, kokusundan anlasalar bile bir polise gidip " abi şu adam cigara içiyor " demiyor.
demez de zaten.her şey karşılıklı.
artık babasının kaçak kat çıktığı evinin terasında tesisat yapıp cigara içenler kalmadı fazla. herkes yavaş yavaş polislerin asıl peşinde olduğu kişinin onlar olmadığının farkındalar.
polisler devletin kendi türettiği uyuşturucu tüccarlarına karşı gelip, rekabet yaratmaya çalışan simsarların peşindeler.
senin içtiğin beş kuruşluk takla uğraşmazlar.ama sen " benim davam var bu taktan " dersen ya senin salaklığındır ya da polisin can sıkıntısıdır. -
169.
0adamı orada öldürüp arkadaki topsahasına gömebilirdim, çocuğu kaçırıp aslıyı tehdit edebilirdim, hatta adamla çocuğu eve girdikten sonra oturdukları apartmanı bile yakabilirdim, tüm mahalleyi ateşe verip aslıların camından sigaramı yakabilirdim.
her taku yiyebilir,her taşın altına sokabilirdim yanımdaki huur çocuğunun kafasını.ama aslıyı geri kazanamazdım, kazansam bile eskisi gibi samimi olamazdık.
hayattaki en zor şey bu.birisiyle ayrı düştükten sonra tekrar " naptık biz ? " deyip hatanızı anlayıp yeniden bir şeylere başladığınızda eskisi gibi olmuyor.
olmuyor abi, cidden olmuyor.o eski ilk başlangıcın verdiği güven duyulmuyor bir kere,bir kere o taku yemiştiniz karşılıklı olarak, artık hiç bir şey eskisi gibi değildi, görülmez sınırlar vardır aranızda. buradan sonrasını geçemezsiniz. çünkü o sınırı geçerseniz eski hatalara düşebilir mayına basabilirsiniz.
herkesin hayatında vardır böyle geri dönüşler, eski hava yakalanmaz. ancak yeni barışın şerefine hiç bir şey olmamış gibi gülersiniz birbirinize.
herkes farkında bunun.
adama bolca kebap ve rakı yemesini önerdim,ot dahi tavsiye ettim, amerikada bir kaç kez kullandığını fakat başı derde girince rehabilitasyon merkezlerinde tur atıp geldiğini anlattı. kafa açıyordu, içine o sarı dişlerinin kokusunu bırakıyordu huur çocuğu.
bu ülkenin türkiye olduğunu söyledim,bu şehrin de torontodan ve newyorktan çok farkı olduğunu söyledim, istanbulda her yer harlemdi. esenler,topkapı, güneşli,bağcılar... her yer.
üstelik saat satan zenciler de vardı.o saatlerin bordo renkli altlıklarının altında ne cevherler yatar... bir bilseniz dudağınız uçuklar.bir zenciyle az buçuk sohbet edin, meseleyi ota taka getirin, nereli olduğunuzu sorarsa bong deyin yeter. zencilere has el şaklatarak yeah man diyerek gülüşle içine çeker sizi o saatlerin altındaki dünyaya. -
168.
0yine bir plaza çıkışı yolum keremin evine düştü, babamı kahvede gördüm yoldayken.
ölmemişti, ölmeyecekti ben ölmeden önce ölmeyecekti. benden önce ölme dememe rağmen nefes alıp veriyor üstelik sigara ve çay yapıyordu temmuz sıcağında.
gözgöze geldik, artık bana tokat atacak yaşta ve çapta değildim, çapımı gibip gibip çoğaltmıştım. onun da elini kaldıracak hali yoktu. inadına yüzüne baktım, gözlerini kaçırdı beklediğim gibi. devam ettim yoluma.
kimyager bir kaç günlüğüne memleketine döndü, döndüğü zaman yanıma almak istemiyordum onu ancak bu taku beraber yediğimiz için bir köşede durmasında sakınca olmaz diye düşündüm. bazen işime yarıyordu, çay koyuyordu sigara sarıyordu, bakkala gidiyordu. iyiydi yani.
her mahalleye gidip geldiğimde aslının kızını görüyordum, gözlerimin önünde büyüyordu.
bir gün kızı daha yakından görebilmek için mahallenin arka sokağındaki parka gittim, yanında bir adamla o kaydırak senin bu kaydırak benim civelek gibi koşup duruyordu çocuklara ait bir ses tonuyla gülerek.
adamla sürekli kesişiyorduk, aslıyı çocuk yapmaya ikna edecek kadar ne buldu o adamda anlamıyorum. bildiğin hiç bir farklı yönü olmayan, dalyarak bir adamdı
attila ilhan ın dediği gibi güldüğü zaman cenazeye benziyordu itoğlu. küçük kız baba baba diye peşinden koştukça babanı gibeyim diyordum.
adam yanıma oturdu çok geçmeden, ateş istedi. tereddütümü gönlümce yaşayabilmek için ceplerimi karıştırdım,en sonunda verdim. teşekkür etti. ancak aksanı bozuktu. nereli olduğunu sordum, bildiğin ankaralıydı adam. ancak yıllar boyu kanadada yaşamış. hemen çözülen tiplerden birisiydi.bir soruya 10 cümleyle karşılık veriyordu. aslı böyle bir adamla nasıl muhattap olur anlamıyorum.
bir adama bakıyor bir de telefonumun duvar kağıdındaki kahpeyleolan resmime bakıyordum, bildiğin adamdan yakışıklıydım.
ama etik kurallar gereğince aslı gibi bir kızın böylesine düzgün bir insanla evlenmesi gerekirdi. elalemin laf etmemesi için bambaşka bir elalemin içine düşmüş, istanbuldaki evinin civarlarında aslı hakkında iyi dedikodular dönmesi sağlanmıştı aileleri tarafından. kanadada süper bir hayatlarının olduğunu düşünüyorlardı, kızları çifte vatandaştı. istedikleri zaman amerikaya halay çekerek girebiliyorlardı. hayat onlara hayat, züğürdün çenesine yorgunluktu. -
167.
0epey zaman aynı kulvarda geçti,her gün farklı plazada farklı insana anlatıyordum elimdeki şeyi, biraz daha genişletmiştik piyasamızı.ve insanlar farklı şeyler istiyordu ali ağaoğlu gibi. insanlar mutlu olmak istiyordu.
kereme neler yapabileceğimizi sordum," napabiliriz oğlum, hepsi aynı takun laciverdi. pembe duman mı yapalım yani, nedir ? daya gitsin ne varsa " minvalinden konuştu. pembe duman olayını yapamadık tabi, ancak çarşaf ve zıvanalarda renk değişikliğine gittik, mallarımıza abidik gubidik isimler koyduk çitos isimlerine benzer şekilde.
herkese hitap ediyorduk,20 yaşüstü açık renk tercih ediyordu, ortancalar siyah,60 yaşına gelip yolda torbacı arayan dayılara da klagib modelden dayıyorduk.
hatta retro diye gibindirik çarşafları bile pazarlamıştık uçuk fiyatlara.
çoğumuz gerizekalıyız, farklı olmak için her taku yiyor ve sindiriyoruz.ve bu taku yerken de bizim farkımızı farkedip farketmediklerini kontrol ediyoruz etrafa bakarak.
şu dünyadaki en düz en farksız adam ot içen adamdır kardeşim. çünkü dünyaya geldiğine bin pişmandır ve bir an önce gibtirolup gitmek istiyordur. zaten bir hücrede sağlıklı beslenerek yaşayıp her gün spor yapsanız da en fazla 120 yıl yaşarsınız bu dünyada.
sıkıntıdan ölür insan.
merdivenaltında yapılan ex,pıt adlı taktan ve etkisiz şeyleri çeşitli kimyasal desteklerle farklı renklere boyayıp adlarını değiştirerek sunuyorduk insanlara. placebo olayı çok işimize yarıyordu,biz etkilerini anlatıyorduk alan kişi de bu etkileri hissetmek için her türlü taku yiyordu.
eğer size bebe aspirini verip bunun cesaret hapı olduğunu söylersem " cesaret hapı yuttum " düşüncesiyle normal durumunuzda saçma sapan işlere kalkışabilirsiniz.bu verdiğiniz paranın karşılığını alma içgüdünüze dayanır.
-
bakircanda kişiliksizlik hastalığı var
-
40 yasında abınız olarak sozlugu bırakıyorum
-
dindar degilim yanlis anlasilmasib
-
iffeti olan kadın
-
1 ekimden itibaren yazarların zamlı maaşı
-
güzel yazmış herif
-
ultra zengin olsam münzevi olurdum
-
darwinizm materyalizm
-
keske turkiye gelseydin
-
aceyip iti hangi ilde okuyacan
-
vajinam olduğuna inanmayanlar var
-
beeyler gelin re cep tayyibe neden oy verdiklerini
-
23 yasinda genc bi ukreynali kiz
-
charlie kirk denilen adi herif
-
aşkın bende
-
incici cuck aile ziyareti
-
beyler bir kızın sevdiğini nasıl anlarım
- / 1