-
126.
+47Beyler çok yorgunum ve gözümden uyku akıyor. 4 saat sonra uyanmalıyım. Uykusuzluk sorun değilde. Uykusuzluğun vereceği bitkinlik ve yavaşlık sorun. Yıllar benden çok şey almış zütürmüş. 2003ünde sonuna doğru geliyoruz. Yarın devam edeceğiz. Esen kalın, selametle. Yorumlarınızı da belirtmenizi istiyorum. Günlük üstüne değil. Gelecek üstüne, o zaman olan olaylar üstüne, gelecekte ne olabileceği hakkında. Dönen dolaplar, kirli senaryolar hakkında.
-
-
1.
-3Başkan seninle buluşsakta bir söyleşi beyin fırtınası tarzı bişeyler yapsak
-
2.
+8 -7Hea amk amerikayi yikma planlari yaparsiniz beraber sen serdar vatan bu mal bide ertugrul abinizle
-
3.
0dayı sen yılanı vurursun ama o da seni öldürür bence
-
4.
0hadi amk bekliyoruz o kadar kişi
diğerleri 2 -
1.
-
127.
+316 Haziran 2003
"Ağabey bu yoldan geçecekler." dedi. Kafamı salladım. Amerikan konvoyu geçecekti. Bu konvoyların özellikle hiç durmamaları idi. Örnek veriyorum önlerine çoluk çocuk kadın atın durmaz ezer geçerler. Hiçbir şey olmamış gibi yola devam ederler. Acaba ateş alınca ne yapacaklardı.
Yine parça parça dağılmış olan ıraklı direnişçiler ile birlikteydik. Tam vadide pusu atacaktık Amerikan askerine. Benim amacım 1-2 tanesini yakalayabilmekti. Sorguya çekebilirdik. Yılanın bu tip işlere gideceğini düşünmüyordum çünkü.
Beklemeye başladık. illa ki geçecekti konvoy, kendimizi de belli etmemeye çalışıyoruz bir yandan. Ben sniper ile duruyorum. Uyardım 1-2 asker kalınca uyarı yapacağım ben. ingilizceyi nereden öğrendin tarzında sorular sorsalar bile cevap vermedim ama Serdar ile durmadan bunların anlayamayacağı şekilde konuşmam vs vs bunları endişelendiriyordu. -
-
1.
0Blackwater ocları
-
1.
-
128.
+276 Haziran 2003
Konvoy gelmeye başlamıştı. Bastık ateşi, aldık araya vuruyoruz. Serdar yanımda sanki vatanını savunur gibi sıkıyor şerefsizlere, bende sniper ile baka baka sıkıyorum. Destek isteyeceklerini biliyordum. Bu yüzden uyarıyı erkenden yaptım 3 tanesini rehin aldık. Direkt mağaralara doğru gittik.
Bu sefer fazla kayıp vermemiştik. Direnişçiler ısrar ediyor. Verin askerleri bize öldüreceğiz diye. Ben vermiyorum sorgulayacağım. Aralarından bir tanesi ağlıyordu askerlerden yeni genç, tecrübesiz. Alın bunu dedim attım önlerine, timsahlar hani avına nasıl gider bunlarda askere öyle saldırmaya başladılar.
işime yaramazdı sonuçta, genç bilgisiz asker. Duygularınızı da kaybediyordunuz yavaş yavaş. Bu iki askeri aldım mağaranın bir kısmına çıkardım bıçağı, hiçbir şey sormadan daha iri yarı olanın parmağını kestim. Bağırmaya başlayınca yüzüne sertçe tekme attım bir tane. Yığıldı bu taşa, yanındakine baktım. "Yılan kim?" diye sordum. Cevap vermedi. Bu sefer onun parmağını kestim yüzüne tekme attım. Bu sefer iri yarı olana döndüm. "Yılan kim?" diye sordum. -
-
1.
+11idolümsün ajancı abi
-
2.
0şuku aq
dsfkljfvcx
-
1.
-
129.
+266 Haziran 2003
Başladı bu anlatmaya, buna yılan lakabının takılmasının sebebi gerçekten milletin ağzına yılan sokmasıymış. işkence konusunda da eline su dökebilen yokmuş. Bu adam bile anlatırken korkuyordu. Adamla aynı üniformayı giymesine rağmen, gerisini siz düşünün.
Eline düşersek yandık diye Türkçe söylendim. "Türksün sen." dedi Türkçe bir şekilde. Türk lafını duyunca diğer askerde bize dikkat kesildi. "Nerede şuan yılan?" diye sordum. Az bir Türkçe ile "Bağdata döndü." dedi. Adamları orada bırakıp döndüm. Önlerine attığım askerin kafasını ezmişler. Böyle bir görüntü yok. Adamın kafasının dümdüz olduğunu düşünün. Üstü başı paramparça. Yüzlerce yerinden bıçaklanmış.
Sonra düşündüm. Savaş ortasında ıraklıların eline amerikan askeri düşünce böyle oluyorsa, adamlar kendilerini korumak için güç kullanacak mıydı, evet. Şimdi diyeceksiniz ki adamlar savunmasın mı kendini, tabii ki savunsun. işte kural böyleydi. Onlar ele geçmemek için ağır şekilde insanları öldüreceklerdi. Ele geçenlerde ağır şekilde ölecekti. "içerideler." dedim sadece. Hepsi içeri koştu resmen. "Hadi Serdar, yürü çıkalım buradan." dedim. Dağın etrafını dolaştık. 1 saat geçmemişti güm güm güm ses çıkmaya başladı. Amerikan savaş uçakları dağı bombalamaya başladılar. Biz dağın etrafından dolanıyorduk arka tarafında kaldık. Mağara ön taraftaydı. Bombaladılar paso oraları. Ölümden 1 saat ile kurtulmuştuk. Yine de yerimizden kıpırdayamadık 1 saat filan kayanın arkasında bekledik. -
130.
+308 Haziran 2003
Irak kifrideydik. Bağdata gitmeye çalışıyorduk ama ara sıra sapmamız lazımdı yollardan. Normalde 2-3 saatte gidilecek yoldu. 2 günde normale göre 30 dakikada alınacak yolu alamamıştık. Yollarda peşmergeler çevirme yapıyordu.
Bildiğimiz terörist yani. "Ağabey." dedi Serdar. "Irak savaşı bittikten sonra bu peşmergeleri tek tek öldürmeyecekler ya, bizim sınıra gelecek hepsi. Terör ayaklanacak."
Aslında aklıma gelen ama düşünmek istemediğim bir durumdu. Kifride sorun yoktu ama ölüler vardı yollarda. Belli Amerikan askeri buraya da girmişti. Kendimizi kimseye göstermeden gitmeye çalışıyorduk çünkü Amerikanın sağda sola bıraktığı ajanlar, satın aldığı köpekler olabilirdi. -
-
1.
0burda kaldım rez
-
1.
-
131.
+258 Haziran 2003
Hızla kifrinin mahalleleri arasında yürürken bir kapı açıldı. Bir tane kadınla göz göze geldim. Elimde normal silah, istemsiz refleks olarak doğrulttum. Kadın korktu bağırmaya başladı. Kocası çıktı hemen kapıyı kapattı.
Durdum bir süre şok olmuştum. Sonra kapı yeniden açıldı adamın elinde silah "Yaklaşmayın." diye bağırmaya başladı. Serdarda çekti silahı adama doğru. "Serdar silahını indir." dedim arapça olarak kendimde indirdim. Arapça konuştuğumuz için adam duraksadı silahlarımızı bırakınca "Siz amerikalı değilsiniz." dedi.
Durduk bir süre. "içeri gelin." dedi. Silahımı belime koydum koşarak eve girdim serdarla birlikte. Adam kapıyı kilitledi. "Nerelisiniz?" diye sordu. "Türküz." dedim. "Ne işiniz var? Türkler Amerikadan yana değil mi?" diye sordu. "Bizim amacımız başka, ne oldu burada?" diye sordum.
"Bize kimsenin sokağa çıkmaması gerektiğini söylediler. Sokağa çıkanları da direnişçi olarak adlandırıp öldürdüler." dedi. Kafamı salladım. "Sizi gören oldu mu?" diye sordu. "Bilmiyorum." dedim. "Iraklı casuslar olabilir dikkat edin." dedi gülümsedim ve adama sarıldım. "Biz yolcuyuz, gideriz siz dikkat edin." dedim. Adamın gözleri doldu. Aslında dediğim gibi din kardeşliğine inanmazdım da, aynı saftaydık işte. Onlarda kötü durumdaydı bizde. -
132.
+319 Haziran 2003
O geceyi orada geçirdik. Bize su verdiler ama tam temiz bile değildi su. Kirlilik oranı %60 filandı. Bir bardak suyun %10unu anca içebiliyorduk. Onlar alışmıştı. Yemekleri yok denecek kadar azdı, olanlarda kirliydi dediğim gibi. Aç yatıyorduk nerdeyse.
Serdar konuşmuyordu. Bize oda verdiler orada kalacaktık. "Serdar suskunsun bugün." dedim. "Ağabey güvenemiyorum bunlara." dedi. "Neden?" diye sordum. "Bilmiyorum." dedi.
Uzunca bir süre sessizlik olduktan sonra "Ağabey şu yılanı ölmek pahasına öldürmek istiyorum." dedi. "Ajanlar döndüyse bizde döneriz. sıkma canını." dedim. "Emri verdiler bir kere, dönün deseler bile öldürmeden dönmeyelim." dedi. Yanımda potansiyel bir deli ile dolaşıyordum gerçi, ben sağlıklı mıydım ki? -
-
1.
+9 -2harbiden delisiniz mk suyun kirlilik oranını nasıl ölçtün :D
-
1.
-
133.
+14Bir yemek molası. Dünden beri yemek yemedim.
-
-
1.
+2ye bro ye söyle kendine bol soğanlı lahmacun yanınada soğuk ayran çak üstünede bi tatlı kay cigaranıda iç bekliyoruz afiyet olsun
-
2.
-3Afiyet olsun . (Ayraç)
-
1.
-
134.
+3214 Haziran 2003
Bağdat Caddesine gelmiştik, bağdata giriş yolu buradandı da yol üstünde çok fazla çevirme, inceleme, arama oluyordu. Tam imam Ali caddesine girişinde amerikan askerleri vardı. imam Ali caddesine girmeden Şehid Camisine doğru gittik. Tabii camii kalmamıştı ortada.
Etrafa baktım. Cehennem gibiydi. Kafamı kaldırdım ve dua ettim. "Allahım sen vatanımızı bu köpeklerden koru." diye çünkü suikasti engellemek için Irakta bulunduğum sırada güzel sayılabilecek olan buralar, şimdi çölleşmişti resmen.
Her 5 adımda bir ölü çıkıyordu karşınıza, ara sıra çıkan silah sesleri. Koşuşturan kişiler. Biz ara sokakları kullanıyorduk. Ara sokak kalmamıştı gerçi, ev aralarından geçiyorduk. "Ağabey, Bağdat büyük böyle bulamayız bunu." dedi. Haklıydı bulamazdık böyle. "Ayaklandırmak lazım." dedim. "Korkuyorlar çok zor." dedi. -
135.
+2519 Haziran 2003
Bağdatı gezmiştik. Gerçekten çölleşmişti. Amerikan askerleri istediğini yapıyordu. Zaten bunların savaş stratejisi böyleydi. Gir, hoşgörülü davran, sesi çıkanların sesini kes, istediğin şekilde üstünlüğü sağla ve istediklerini yapmaya başla.
Aslında 2003 yılında El-Kaide ortalıkta yoktu. Direnişçiler vardı tek tük, daha sonradan El-Kaidenin ortaya çıkmasının tek sebebi amerika, bu örgütü yöneten zaten Amerika. O topraklarda durmaları lazım bir şekilde, bunlara karşı durabilecek bir halk yoktu. Zaten satın alınmışlardı. Kimse duramayınca çıkmaları gerekecekti. El-Kaide nasıl olduysa Irakta bir anda büyük bir güç oldu ve Amerika ile savaşmaya başladı.
Belirli yerleri karakola çevirmişlerdi. Bizde terkedilmiş, çökmüş çökecek bir ev bulmuştuk. Adamlar kuş uçurtmuyordu. Geceleri sokaklardan silah sesleri geliyordu. Biz saat 16.00 dan sonra dışarı çıkmamaya özen gösteriyorduk. Çünkü kafalarına göre adam vurma şansına sahipti bunlar. Ölmemek lazımdı. Kimseden de soruşturamıyorsun yılan nerde diye, baktığın yüzlerde kendini koruma pgibolojisi görüyosun sadece. Kendini korumak için herkesi satacak yüzler görüyorsun. -
136.
+3021 Haziran 2003
ilk kez o zaman Bağdata havan saldırısı oldu. Kim yaptı bilmiyorum ama tam bir karakola gelmiş havan. Zaten Bağdat savaş boyunca en çok havan saldırısına sahip olan yer, en çok Ebu garip cezaevi, her gün istisnasız aldığımız bilgilere göre vuruldu o hapishane, kim vurdu nasıl vurdu bilmiyorum ama amaç orada ki mahkumları öldürmekti askerleri değil, diyeceksiniz ne alaka? Neden kendi mahkumlarını öldürsünler. Şu yüzden; onları işkenceden, acıdan kurtarmak için.
Tabii ben daha detaylı bilmiyorum. Benim zamanımda yeni yeni merkezi hapishane yapıyorlardı orayı, tam olarak daha başlamamışlardı ama örnek veriyorum gücü sağladı ya bunlar. Şimdi ırakta olduğunuzu düşünün. Amerika geldi bizi kurtardı diye düşündüğünüzü düşünün, adam geliyor kapınızı çalıyor açıyorsunuz. "Saddam nerede?" diye soruyor, "Bilmiyorum." diyorsunuz sizi alıyor zütürüyor işkence yapıyor. Sizi saddamın destekçisi yapıyor. Çünkü ses çıkartabilen yok, ses çıkartanların sesini kesmişler. Sizde etliye sütlüye karışmayayım diye ses çıkarmamışsınız.
Böyle bir durum vardı yani orada, bir an önce gitmek istiyordum oradan. Vatanımı özlemiştim. Savaş vardı da, tam olarak savaş yoktu. Kesinlik yoktu. Bunlar beni çok rahatsız ediyordu. Kesinlik olmasını istiyordum, savaşcaksak sürekli savaşalım istiyordum ama bir görevimiz vardı. Ölmemek için çabalamamız lazımdı. Kendi vatanın olsa ölürsün, gözünü kırpmazsın ama senin görevin ölmeden öldürmek, yapmakta zorundasın. Zor günler geçiriyorduk, pgibolojik olarakta çöküyorsunuz. -
137.
+3124 Haziran 2003
Bu köpekleri korkuttu bu havan saldırısı, her evi, her sokağı aramaya başladılar. Bize bunun haberi gelince istemsiz bir korku sardı bizi. Evi terkettik amacımız aranmış evlerin tarafına geçmekti. Üstümüzde silah, birisi çevirse bizi imkanı yok kurtulmamızın. Ya alırlar bize de işkence yaparlar ya da sıkarlar kafamıza.
Yolda gidiyoruz ama terledik, su gibi olduk. Tam sokağın sonuna geldik. Çok iyi hatırlıyorum, sola dönüş var, önümüz duvar. Sola dönmek zorundayız ya da geriye gideceğiz. Geriye gidersek %95 arayacaklar bizi dönme şansımız yok ve tam sola dönecekken ingilizce bir şeyler duymaya başladık ve bot sesleri.
"Ağabey ne yapacağız?" diye sordu Serdar, "El bombası." dedim elimizde bir tane el bombası vardı. Gözümü karartmıştım artık. Bu köpeklere esir olmaktansa ölürüz diye düşündüm. Şerefli bir ölüm her şeyden öteydi. Tam pimi çektim atacaktım bir kapı açıldı. "Gelin." dedi kapıyı açan. Türkçe olarak söyledi bunu. Pimi geri taktım. Hiçbir şey sormadan eve girdik. Adamın kafasına silahı dayadım "Kimsin?" diye sordum. -
138.
+1824 Haziran 2003
"Ben sizin kim olduğunuzu biliyorum, bu evi de arayacaklar. Yaşamak istiyorsanız sizi saklarım hep birlikte saklanırız. Ölmek istiyorsanız hep beraber savaşır ölürüz." dedi. "Kimsin lan?" diye sordum. Tetikteydi elim iyice kafayı bozmuşum sıktım sıkıcam, kimseden korkum yok. Sıktıktan sonra da el bombasını kapının üstünden sallar Amerikalıları şoka uğratırım öyle çatışırız diye düşünüyorum.
"Elinde silah olup, Türkçe konuşup, Amerikalıya el bombası atmaya korkmayan adam özel birimdedir." dedi. "Lan tespitlerini kendine sakla, sorumu cevapla." dedim. "Bu tespitleri sizle aynı yolu paylaşmamış kişi yapabilir ancak." dedi. O sırada kapı çaldı.
"Ordu." dedi dışarıdan bir ses. "Nereye saklayacaksın bizi?" diye sordum. "Gelin peşimden." dedi evin içine girdik. Depoya indik. Depoda çuvallar vardı, ağırlardı. "Yardım edin." dedi. Çuvalları kaldırdık. Bir yol vardı. Açtı, buradan gidin, bahçeye çıkacak. Bahçe kapalı, köpek kulübesi var. Onun içine girin, içinde köpek olsa bile köpeğin arkası boş. Köpek eğitimli, eğilip bakan köpeği görüp çeker gider." dedi. O gün köpekle birlikte aynı yere girdik. iki büklüm şekilde ölmeyi bekledik. -
139.
+1824 Haziran 2003
Köpeğin arkasında bekliyorduk. Alan bir nebze de olsa genişti. "Ağabey hakkını helal et." dedi Serdar, "Varsa helal olsun aslanım, sende helal et." dedim. "Helal olsun ağabey." dedi. Tetik elimizde, nefes alamıyoruz heyecandan bekliyoruz sadece.
Hani diyorlar ya, 1 saniye sonrasının garantisi yok diye, işte o zaman gerçekten hissediyorduk bunu, 1 saniye sonramızın garantisi yoktu. içeriden bağırışmalar geliyordu. "Yolu buldular galiba." dedim.
Beklemeye başladık. Ayak sesleri geliyordu. "Geliyorlar, hazırlan." dedim nefes nefeseydik. Bekledik, bekledik ve bir silah sesi duyuldu. "Adamı vurdular." dedim. "Ağabey, ölmemesi lazım onun." dedi sadece. Ölmemeliydi, aradığımız adamlardan bir tanesi de oydu. Kulübeden çıkmak için tam adımımı attım. "Ağabey, çok kişi gelmişlerdir. Tek şansımız öldüğünü bilip bilmemek olur. Gidip kurtaramayız, çoktan ölmüştür. ikinci kurşun sesi duyulmadı. Kafasına sıktılar büyük ihtimalle." dedi.
Elimi başıma zütürdüm. Öylece kaldım. -
140.
+1824 Haziran 2003
Biraz daha bekledikten sonra ses geldi. "Buldular geliyorlar." dedim. Birisi bahçeye çıktı yüzünü göremedim direkt köpek kulübesine yöneldi. "Çıkın." dedi. "Ölmemiş." dedim seside kendisi de aynıydı. Çıktık köpek kulübesinden. Adam yere yığıldı.
Omzundan vurmuşlar. "Ne oldu?" diye sordum. "Kapıyı geç açmamın karşılığı olarak." dedi. "huur çocukları." diye söylendi Serdar. "Ev güvenli mi?" diye sordum. "Evet, evi aradılar çektiler gittiler. 2 gün sonra yine gelecekler." dedi. "Sen kimsin?" diye sordum. "1 yıldır buradayım." dedi. Yaşlı birisi değildi. "Irakta bir tane vatan hainini öldürdüm. Onun yerine geçtim. Sonra savaş çıktı." dedi.
"Adın ne?" diye sordum. "Emir." dedi. Gerçek adı veya değil bilmiyorum. "Son durum ne Irakta?" diye sordum. "Benden hariç bir ajan daha kaldı. Ulaşamıyorum nerede olduğunu bilmiyorum." dedi. "Ne işle uğraşıyordu?" diye sordum. "Bakkaldı." dedi. Aklıma Vatan geldi. "Terziye ne oldu?" diye sordum. "O cezaevinde." dedi. "Neden?" diye sordum. "Onu Iraklı ajan olarak biliyorlar. Onu kurtarmamız imkansız, sen nereden biliyorsun onu?" diye sordu. "Suikastı engellemeye geldiğimde onunla iş yapmıştım." dedim. Güldü, "ikiniz mi engellediniz?" diye sordu. "Hayır, diğeri Türkiye'de." dedim. -
-
1.
0Vay adas çıktı bana *
-
1.
-
141.
+2125 Haziran 2003
Emir bitkindi. Evin içine girmiştik. Kurşunu filan çıkarmıştıkta profesyonel bir müdahile olmadan bitkin olması anormal değildi. "Silahlarını ne yaptın?" diye sordum. "Kapının önüne gömdüm savaşın çıktığı gece." dedi. "Kapının önüne derken sokağa mı gömdün?" diye sordum. "Evet." dedi.
"Neden?" diye sordum. "Oraya bakmazlar." dedi. Çok zeki birisi olduğunu anlamıştım. "illa ki bulacaklar arka tarafı, bizi nasıl saklayacaksın?" diye sordum. "Bilmiyorum." dedi.
Evden çıktım görünmeden biraz uzaklaştım. Tenha bir yere gelince telsizle konuşmaya başladım. Telsizler karışmasın diye amerikan askerlerinden uzak durmaya çalışıyordum. "Ertuğrul Ağabey." dedim. Cevap gelmedi, 2-3 dakika "Söyle aslanım." dedi. "Bir tane ajanı buldum, diğerinin nerede olduğunu bilmiyoruz. Vatanla konuşmam lazım." dedim.
"Efendim kardeşim." dedi Vatan. "Senin çalıştığın bakkal neredeydi?" diye sordum. "Tamuz caddesinde, tek bakkal o." dedi. "Kendinize iyi bakın." dedim kapattım telsizi eve yürümeye başladım. Eve geldim kapıyı çaldım. Etrafımda olaylar oluyor belli, bize yakın evlerden sesler geliyordu. Kim bilir kimlere neler yapıyorlardı. Kapı açıldı içeri girdim. "Tamuz bize yakın mı?" diye sordum. "Değil, oradaki ajanı arıyoruz biliyorum. Oda kayıplara karıştı orada değildir. Yaşıyor olsa bir şekilde benimle temasa geçerdi." dedi. -
-
1.
+1Olum filmlerde böle senaryo yok la.
-
1.
-
142.
+2225 Haziran 2003
"Belki de seni öldü zannediyordur. Yaşadığın yeri biliyor muydu?" diye sordum. "Evi değil ama bölgenin ismini bilir." dedi. "Gömdüğün silahlar arasında bomba var mıydı?" diye sordum. "Çok fazla vardı." dedi. "Nereden buldun onları?" diye sordum. "Satılmışlara çok silah verdi Amerika daha girmeden, onları tespit etmeye çalıştık. Irak'ın düşmesi bizim için iyi olmazdı. Engelleyemedik." dedi.
"Amerikanın silahları ile Amerikayı vuracağız." dedim. "Aklında ne var?" diye sordu. "Bu gece silahları bombaları çıkartıp eve tuzaklayalım. Yarın eve girdiklerinde büyük bir patlama olsun. Böylece Amerikan askerlerine hem gözdağı veririz, hemde adam yaşıyorsa bir mesaj olarak algılar." dedim. "Geceleri devriye geziyorlar, hem yayan hem arabayla mümkün değil." dedi.
Serdar lafa atladı. "Ağabey hem diğer gün kazdığımız yer belli olur, içeri girmezler." dedi. "Mayın zannedebilrler." dedi Emir. "O zaman mayın var mı yok mu diye ararlar bulamayınca içeri daha sinirli girerler, sonları olur." dedim.
"Çok tehlikeli bir şeye kalkışıyoruz." dedi Emir, "Ben Amerikan askerlerini uzun zamandır takip ediyorum. Neredeyse kapıda yatıp kalkıyordum . Sizi de bu sayede gördüm." dedi. "illa ki bulacaklar bizi, böyle bekleyerek bir şeye ulaşamayız." dedim. -
143.
+2525 Haziran gecesi 2003
"Serdar sen geldiğimiz yöne doğru bakacaksın, ben köşe başında bekleyeceğim.(Sola dönüş)" dedim. Emirde o omuzla silahları çıkartacaktı. Helallikler istendi. Allaha dualar edildi çıktık. Benim elimde susturuculu normal silah vardı. Arabayla gelirseler imkanı yok çatışmadan kurtulamazdık. Yayan gelirseler yine şansımız vardı. En son olarak Emir'e sordum. "Ahmed Muhri hangi hapishanede?" diye. "Ebu Garip." dedi.
"Nasıl bir yer?" diye sordum. "Genelde kadınları alıyorlar şuana kadar bildiğim kadarıyla." dedi. "Nerde tam olarak?" diye sordum. "El Nasrın yanında kalır. Tam Bağdat sayılmaz." dedi.
"Nasıl bir hapishane işkence var mı?" diye sordum. (O zamanlar tam olarak merkezi hapishane, sorgu yeri olmamıştı.Bu havan saldırıları merkezi hapishane olduktan sonra yapılmaya başlandı) "Her hapishanede işkence var." diye donuk bir şekilde söylendi.
Çıktık ben susturucu ile köşede bekliyorum, Serdar benimle aynı duvara sırtını dayamış ama aramızda mesafe var Emir kazmaya başladı hızlı hızlı nefes alışverişim değişti. Bir araba gelse sıcak temasa girecektik adamlarla, çıkışımızda kolay olmayacaktı öyle. Hatta imkansızla eşdeğerdi o sıcak temastan sonra çıkış. -
-
1.
0Usta tanidigim yapimcilar var. Bitince Word de birlestirip yollayalim. Film yaparlar belki
-
2.
0Sen bu muhriyi öldürmedin mi hoca ?
-
1.
-
144.
+2725 Haziran gecesi 2003
Emir silahlara ulaştı. Etrafa bakıyorsunuz, kim var kim yok. Iraklı bir köpek ajan olur tuzaklayamadan anında dibinizde biter Amerikanlar, öyle bir sorunda vardı. Tam cehennemin ortasına düşmüştük yani kısaca.
Çıkarmaya başladı silahları, Evin bahçesine atıyordu aldıklarını. O sırada ingilizce bir iki kelime duydum. Hayatımda o kadar kasıldığımı hatırlamıyorum. Kafamı duvara vurdum. Horozu yavaş yavaş kaldırdım. Emir bakışlarını değiştirdi benim horozu kaldırdığımı görünce, Serdarda bize doğru bakıyordu.
Adımları duymaya başladığım anda yutkundum birileri geliyordu ve ırakta ingilizce konuşan insanlar sadece Amerikan askerleriydi. Adımlar iyice yaklaşıyordu artık ingilizce konuşulan cümleleri seçebilmeye başlamıştım. -
-
1.
0Mesaj at aga iletisime gecelim.
-
1.
-
145.
+2525 Haziran gecesi 2003
Kafamla Emir'e işaret verdim. Silahlardan birisini çıkardı. Döndüm ve ateş etmeye başladım. iki Amerikan askeri yığıldı yere. 2 kurşun, 2 amerikan askeri. ilk kez dönmüştüm o köşeyi, karşısında karakol vardı. Işıkları yanıyordu. Kimse yoktu dışarıda, sadece çatıda birsi vardı onunda arkası dönüktü. Emir hemen elindekilerini bırakıp koştu. iki Amerikan askerini sürükleyip köşenin bize doğru olan tarafına getirdik. Kendimi duvara bıraktım.
"Ulan, nasıl bir şans. Neden bahsetmedin köşenin diğer tarafında karakol olduğundan?" diye sordum. "Bahsetsem vurmazdın." dedi. "Doğru kararlar almayı bazen bilmeden öğreniriz." dedi. "Gelen giden yok, Serdar sen olduğun yerde kal. Biz silahları alalım." dedim. iki kişi silahları çıkardık ve açtığımız yeri kapattık. Amerikan askerlerini evin içine alıp onların silahlarını da aldık.
Bombaları tuzaklamaya başladık. iki tane valiz getirdi. Silahların bazılarını valize koyduk. Bombaları evin her yerine tuzaklamıştık. Bir tanesi patlarsa hepsi patlayacaktı. inanılmaz büyük bir patlama olacaktı. "Amerika bu silahları hep şiilere mi dağıttı?" diye sordum. "Evet, 2002 yılından itibaren." dedi. "Saddam ve INIS?" diye sordum. "INISın bir resmiliği yok, şimdi Amerika onu resmileştirmeye çalışıyor. Saddama gelince, o zaten Amerikanın uşağı." dedi öyle durup kaldım.