-
101.
0daha ne istiyosun olum
allah katında sevabı büyük
engelli çocuğa bakmanın.
yirmi sene daha bakarsan, kesin cennetliksin dedi.
güldük.
önder boş zamanlarında bateri çalar,
30 yaşlarda elemanlardan oluşan
bir grupları var, 70ler 80ler çalıyolar.
ona doruk'un bateriye olan ilgisinden bahsettim.
ve bana güzel bir fikir verdi. -
102.
0buna da reservedd
-
103.
0bitti.
-
104.
0panpa helal olsun, doruk'u benim için öp
-
105.
0günler geçiyordu,
doruk'a yürüyebilen otistik arkadaşlar edindik.
dükkanı kendim işletmeye başladım.
sahneye çıkmayı bıraktım.
gelirim azaldı,
ama her ay, önceden hayatımın beş yılı biriktiremediğim
parayı biriktiriyorum.
isveç'e gittik.
önder'in doktor bir arkadaşı orada bir takım testlerden geçerse
bir çaresi olacağını söyledi.
haziran 27'de türkiye'ye döndük.
hacettepe üniversitesi tıp fakültesinde
eski manitalarımdan doktor bir hatun tedavisiyle ilgilenmeye başladı.
doruk, temmuz 14'te ilk adımını attı.
şu an arka arkaya 4 adım atabiliyor.
tedavisi tahmini iki yıl daha sürecek.
ve oğlum benimle yürüyebilecek.
evet, oğlum.
artık herkese oğlum diye tanıtıyorum.
o bana abi dese de..
bana baba deyip demeyeceğini sorduğumda,
'babam senden yaşlıydı.' dedi.
'peki abicim' dedim.
her sabah güne salamlı yumurtayla başlıyoruz.
kolesterolüm yükselti,
hayatımda ilk defa check-up yaptırdım.
gömleklerimi pantolonun içine sokmaya başladım,
ve bıyık bıraktım.
kendimi daha yakışıklı hissediyorum. -
106.
0dna testi yaptırıp yaptırmadığımı sordu,
'bu benim oğlum.' dedim.
ve sonra bildiğiniz gibi,
gitti.
doruk'u yatağıma yatırdım.
dna testi sonucunu zarfı açmadan,
önder'e verdim.
saklamasını istedim. -
107.
0bana gelmiş,
hamile olduğunu söylemiş.
hatırlamıyorum.
yalan söylemediğine eminim.
aldırmak için geç kalmış,
ailesi muhafazakar bir aile,
aldırmasına zaten karşı çıkmışlar.
hiç evden çıkılmayan bir hamilelikten sonra,
doruk'u onların yanında dünyaya getirmiş.
bir buçuk iki yıl sonra
evlat edinme yalanı konu komşuya yedirilmiş.
doruk hatunun annesini anne, babasını baba,
hatunu da abla biliyormuş.
beni de, abi.
engelli olduğunu iki buçuk yaşında farketmişler,
hatun okulu bırakmış.
şu an hala ailesi ona bakıyor.
o da evde sabah akşam kağıda bir şeyler karalıyormuş.
yürüyememe nedenini ne o ne de zütürdüğü doktorlar biliyormuş.
ve doruk'a hamile olduğu dönem
benden başka bir kişiyle daha yatmış.
sevgilisiyle.
ayrıldıkları gün benimle yatmış.
yani şansım yüzde 50 imiş.
mış, miş... -
108.
0öpüştüler koklaştılar.
kahve ikram ettim.
doruk dizinde uyuyakalıncaya kadar oturdu.
doruk uyuyakalınca mutfağa çağırdım,
sigara ikram ettim.
kullanmadığını söyledi.
dumanından rahatsız olup olmayacağını sordum,
sorun olmaz dedi.
'abla, ha?' dedim.
'yirmi yaşında,
ailesiyle yaşayan üniversite öğrencisi
ve yalnız bir kız,
bu benim oğlum diyemez muğla'da' dedi.
'ailem, emekli olduktan sonra
bir evlat edinmiş gibi davranmak zorundaydılar.
ben de abla gibi davranmak zorundaydım' dedi.
'niye geldin?' dedim.
'sizi özledim' dedi.
biraz daha konuştuk.
kalmak istedi, engel olmadım.
ayakkabılarını giydi,
kapıdan çıktı.
'bir daha gelmem' dedi,
'misafirperverimdir ablası.' dedim.
dudaklarımı öptü.
ben de onun beline sarıldım.
sonra gitti.
cama doğru yürüdüm,
perdeyi kapadım. -
109.
0saçları kızıl, omuzlarına kadar,
kıvırcığa yakın, dalgalı.
ince kaşları, ince pembe dudakları,
burnunun üzerinde bir kaç küçük çili
ve gök mavisi gözleri var.
bir kaç saniye gözü gözüme değdi,
içeri buyur ettim.
kapıyı kapadım.
arkadan doruk'un sesi geldi.
'abla?' -
110.
0önder'in üzüldüğünü gördüm.
teşekkür ettim.
eve döndük.
paspasın altında sarı bir zarf daha.
giberim ben bu huuryu diyerek,
zarfı aldım içeri girdim.
açtım.
'son bir kez daha görmek istiyorum.'
yazıyordu.
camı açtım,
pastanede oturuyordu.
yukarı çağırdım. -
111.
0ertesi gün saat 6 gibi,
davul çalışma stüdyoları vardır;
iki bateri karşılıklı durur,
birine hoca oturur birine öğrenci,
o stüdyolardan birine gittik.
bir davula önder oturdu,
diğerine doruk'u oturttum.
önder önce bagetlerle bir iki kolay ritim çaldı,
doruk'un tekrarlamasını istedi.
tekrarladı, becerdi bizim kereta.
zilleri de katarak bir iki ritim daha çalıştılar önderle.
doruk çok mutluydu,
ve önder darbeyi indirdi.
ayağıyla davulun kick pedalına dokundu.
doruk'tan da aynı sesi çıkarmasını istedi.
gözlerinin dolduğunu hissettim.
bagetleri yavaşça trompetin üzerine bıraktı,
gözleri dolu dolu bana baktı, gülümsedi;
beni sandalyeme zütürür müsün dercesine. -
112.
0açmadım. tekrar cebime koydum.
eve döndüm.
cartoon network açıktı.
içeri girdim.
zarfı koltuğun üzerine attım.
bilgisayara oturdum.
televizyonu kapattı, yanıma geldi.
youtube'dan müzik videoları izliyorduk.
ordan oraya ordan oraya derken
jojo mayer diye bi davulcu vardır ünlü.
onun büyüleyici bir solosuyla karşılaştık.
( video bu http://www.youtube.com/watch?v=9Gxl5-4MzDY )
sonrasında video bitti.
doruk'a baktım.
büyülenmişti.
'bunu çalmak zor mu çok' dedi.
'yani' dedim.
'ben çalamaz mıyım?' dedi.
'ama' dedim, 'sen ayaklarını kullanamıyorsun ki..' -
113.
0'... yaramaz değildir,
ama yaramaz bir çocuğu kakasını tutamayan bir çocuğa tercih ederdim.
fazla yemek yemez, ama çabuk susar ve müzik dinlemeyi sever.'
anlaşılan sadece dinlemiyormuş.
ne kadar yetenekli olduğunu merak ettim.
led zeppelin - communication breakdown 'u açtım.
(şarkı bu http://www.youtube.com/watch?v=TWUBHA2DBDA )
ve onu izlemeye başladım. biraz dinledi, denedi. olmadı.
sadece şarkının ana riff ini deniyordu, nakaratın altındaki ritim
onun için zor gerçekten.
şarkı bitti, bi daha açtım.
ve tekrar denedi. ve küçük hatalar dışında becerdi.
öptüm.
gecenin bu saatinde ses yapmaya utanmıyor musun dedim,
anlamadı. üzüldüğünü anladım.
uyuyalım mı? dedim. gülümsedi, başını evet anlamında salladı.
anlamadım? dedim. tekrar başını salladı.
tekrar, vurgularayak, üstüne basa basa, uyuyalım mı? dedim.
'evet' dedi.
yatağıma yatırdım. üzerimi değişirken uyuya kaldı.
yanına uzandım.
uyumuşum... -
114.
0devam ediyorum
-
115.
0mektubu bir sefer daha okumadım, masanın üzerine koydum.
beyler ben malım herhalde, o kadar şey arasında
o şoka rağmen kafama çocuğun yürüyememesi takıldı.
belden üstünü gayet kullanıyordu ancak bacaklarını hiç hareket ettirmemişti.
gerçi onu gözlemlediğim 2 ya da 3 dakikadır ama test etmek istedim.
mutfaktan çatal aldım, bacağına batırdım.
acıdığını belli eden bi ses çıkardı.
acıdı mı? dedim alaycı bir tavırla.
ve o kelimeyi duydum.. -
116.
0hasgibtir. ilerleyen bölümlerde heyecan olabilitesi yüksek. panpa hikayenin dıbınakoymadan bu tarzda ve seri yazmaya devam edersen iyi olur hadi kolay gelsin okumaya devam ediyorum..
-
117.
0izlediğiniz türk filmlerinden bir cami avlusu kısmı ekgib sanırım.
-
118.
0mektubu açtım.
zarfın aksine kağıt bir a4 kağıdının dörtte biriydi.
önlü arkalı kullanılmıştı.
mektup şöyle.
'doruk... bu yeni arkadaşın, adı 'doruk'.
14 mayıs 2006'da muğla'da doğdu. otistik engelli.
ancak sadece otistik engelli değil, yürüyemiyor da.
konuşmayı da pek beceriyor sayılmaz. iyice anlamak için
ona 'evet' kelimesini kullandırabilirsin.
neden böyle bilmiyorum, bir de onu öğrenecek gücüm kalmadı.
yaramaz değildir, ama yaramaz bir çocuğu kakasını tutamayan bir çocuğa tercih ederdim.
fazla yemek yemez, ama çabuk susar ve müzik dinlemeyi sever.
neden mi bunları söylüyorum? çünkü pişmanım, özür dilerim.
çocuğumuz olduğunu öğrendiğimde bana inanmamıştın,
doğurunca sana ispat etmek için gelmeme de ailem izin vermedi.
seni bu kadar 'güzel'yıllardan mahrum ettiğim için çok özür dilerim.
ama kendimi affettireceğim, o yüzden çocuğunun geri kalan yaşamında sorumlusu sensin.
size mutlu bir gelecek dilerim... ' -
119.
0reserved. anlat panpa dinliyorum
-
120.
0beyler adımı 'doruk' farzedin. o şekilde devam etmeliyim.