1. 1.
    +2
    destan yazmış amk. bunu yazcagına 2 rekat daha kılaydın
    ···
  2. 2.
    +1
    olum bugun perşembeydi lan
    ···
  3. 3.
    0
    beynamazları utandıran haraket. bahşiş verin. kişinin emeklerini hiçe saymayın. gul amati-i feşfuküvan, emmegu se kayre hayhay da vasfıl!.. bahşiş verin. kişinin emeklerini hiçe saymayın. sizde gönlü kalmasın.

    sehdabı-i mahçübu alettayın amin. amin edin ki mahçup duruma düşmeyin. dini inançlarım gereği arapçayı biraz konuşabilmekteyim. küçükken gittiğim kuran kursundan kalma bilgiler değil bunlar. tamamıyla sonradan merak edip nutuk yerine kuran'ı okumakla öğrendim. ne demiş hadis-i şerif'te, bahşiş verin. kişinin emeklerini hiçe saymayın. gul amati-i feşfuküvan, emmegu se kayre hayhay da vasfıl!..

    cuma namazı çıkışı objektiflere sahte pozlar verenlerden tutun da, ramazan ayı geldiğinde onbir ayı affettirmek adına oruç tutan kişiye eşdeğerdir. ortaokulda öğrettiler hatırlayın! din öğretmenin kazım sınıfa her girdiğinde, rütbeli bir komutan içeri girmişçesine, eşhedu enla ilahe illallah ve eşhedu enne muhafaziden abduhu ve rasuluhu der, hocaya dikkat çekerdim sınıfta. bu görev benim görevimdi. sonra topluca üç kulvallah bir elhamı okurduk. kazım mest olur, vaftiz babalarının parmak ucuyla attığı su misali gözlerinden yaşlar dökülürdü. ders gözyaşları, hu çekmeler ve finalde yanağa şiş sokmalar eşliğinde sonlanır, çıkışta yine ayağa kalkar şehadet getirir, bu uyarımla hocaya pür dikkat bakan öğrenciler ceplerinden çıkardıkları mini zincirler ile sırtlanı kanatmaya başlarlardı. kana karşı ilgim o zamanlarda artmıştı. a pozitif, b negatifi otuz metre uzaktan ayırt edebilirim. nerde bir ölümlü trafik kazası görsem durur, yerlere saçılmış ceset parçalarını koklar, grubuna göre kanı tahmin ederim. kokuyla anlamazsam, serçe parmağımın ucunu cesedin kanlı bölümüne dokundurur, dilimin ucuna zütürür ve nokta atışı misali tahmini yaparım. yanılmam.

    hocam kazım kapıya yaklaştığında bana seslenir, koşa koşa yanına giderdim ve elime en ufak değerde olan kağıt para sıkıştırırdı. aynı disko önlerinde valelere para veren playboylar gibi. o parayla kendime kızkaçıran ve çata pat mühimmatı alırdım. yıllar geçti, okuldan mezun olacağım zaman kazım kıçındaki ağrıyan kılların ve biten ciğerlerin verdiği etkiyle, bir mumyayı andıran pardüsösünün önünü açarak elini cebine attı. cebinden yine değeri en düşük olan bir kağıt para çıkardı, bana uzattı. eliyle başımı tuttu ve yavaşça eğilerek alnıma bir öpücük kondurdu. ulan tam taşaklarına tekmeyi atacakken, oğlancı olmadığını anladığım bir açıklama yaptı. oğlum asla ve asla bir hizmetin karşılığını maddi bedelsiz bırakma dedi. şimdi burada sözlük moderasyonu biraz durumdan üzerlerine pay çıkarıp rahatsız olabilirler. hemen bu rahatsızlıklarını beni çaylak yaparak dile getirebilirler. olsun. alıştım. bir sünepe gibi, gibilip atılan sokak fahişenin kalp kırıklığı tadında sızılara alıştı kalbim, senden ayrılmanın acısına alışır gibi alıştım çaylaklığa, bir tek sensizlik koymadı bana, çaylaklıkta soktu zaman zaman bacağını kıçıma. sözlükten para beklemiyorum. ancak emeğin karşılığını maddi olarak öde şeklindeki telkin, sadece beni bağlar. sözlüğü bağlamaz. yazmaya başladığım ilk üç ayda hesabıma yüklü bir para yattı. bu paranın bir kuruşuna dahi dokunmadım. iade ettim.

    hocamın burada vermek istediği mesaj "emeği öde, karşılıksız bırakma"ydı. yıllar sonra bir teravih namazında, oturduğum lüks semtin oynaş camii müezzini, ben ve iki ölü yıkayıcısı, altı kendini beğenmiş emekli amca, dört adet vurdurmaya can atan, secdeye vardıklarında ck marka külotları görünen züppeyle namaz kılmaya başladık. kıldık. kıldık. kıldık... bitmeyen bir teravi gibiydi. aynı makber eseri sıkıcılığında. sabırla kılmaya devam ettik. pes edenler oldu. yaa saat çok geç oldu diye evine dönen feysbuk meraklısı iki züt, bir kalp spazmı geçiren emekli amca ve karım evde yalnız belki cinler ırzına geçer ben eve gideyim diyen ölü yıkayıcısı teravih namazından erken ayrıldı. daha 417 rekat kılmıştık. o gece arşa çıkana kadar secdeye varacaktık. beyin kanaması geçirsek te secdeye küt küt küt kafayı vurmaya devam edecektik. hoca bir ara oturuma ara veriyoruz bakışıyla bir elin parmaklarını geçmeyen cemaate baktı. ben hariç nefes boruları pas tutmuş, artık yüksek tempoda namaza kılmaktan anüs damarları çatlamış olanların yüzüne bir nur geldi. ben ise şeytani bir ifadeyle baktım hocaya. neden yarım kaldı ki namazımız? neden? üç gün oruç açmadan kılacaktık namazı? hani hocam öyle sözleşmiltik dedim? itiraz etti hoca.

    "sizin cemaatla teravih namazını kılmaya ne kadar arzulu olduğunuzu görüyorum. benim çıkıp, size namazı kıldırmama engel olan bir husus da yoktu. ancak ben size, teravih namazının farz olmasından korktuğum için çıkmadım" (buhari, teheccud, 57) şeklindeki hazreti peygamberin sözlerini hatırlattı. bir şey anlamadım. din hocası kazım'ın sözleri yankılandı kulağımda. aynı ikinci sınıf televizyon kanallarında canlandırmalarda rol alan dedelerin çınlatması gibi emeği karşılıksız bırakma, emeği karşılıksız bırakmaaaaaa, emeği karşılıksııııızzz bıraaaaakmaaaaaa!!!

    bir an irkildim ve hemen camide diğer kişilerin görmeyeceği şekilde cebimden tam 1200 euro çıkardım. hocanın cübbesindeki tesbih cebine sıkıştırdım parayı. asla kabul edemem yabancı parayı, çabuk döviz bürosundan bozdur bunu getir bana dedi. kalbim kırıldı. elindeki tesbihi seri ve kıvrak bir hareketle alarak aynı bruce lee şeklinde mınçıka tarzında kullanarak hocanın yüzünde 24 çiziğe mahal verdim. iz bıraktım. ayağa kalkarak diğer müslüman komşularımdan müseaadeeeelerinizzzleeee diyerek, aynı fransız tiyatro oyunlarını türkçeye iğrenççe çeviren ve bunu yaptığı için yapımcı tarafından ufak bir rolle ödüllendirilen, hayatında sadece söz hakkını fransızca biliyor diye alan dallama sırıtışıyla oradan ayrıldım. lütfen bahşiş veriniz. emekleri karşılıksız bırakmayınız.

    bahşiş verin. kişinin emeklerini hiçe saymayın. gul amati-i feşfuküvan, emmegu se kayre hayhay da vasfıl!..
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    0
    ö. g. p.
    ···