+1
@7 dur bakalım yeni başladık
hayatımızın sanal aleme dahil olmayan kısmında da haber okuyor, klip izliyor, odamızı sevdiğimiz sanatçının / takımın / siyasetçinin posterleri, resimleriyle donatıyor, 40 bin kişilik stadyumda kimsenin bizi tanımamasının verdiği cesaretle avazımız çıktığı kadar bağırıp küfür ediyor, hoşumuza giden ya da bizi sevindiren olayları etrafımızdakilerle paylaşıyor, sohbet ediyor, bilgilerimizi aktarıyor, yeni bir şeyler öğreniyoruz.
eskiden eve gelen misafirin kucağına aile albümlerini yığıp onlarca fotoğraf göstermemizle, şimdi facebook’ta albümler oluşturup arkadaş listemizi ‘beğenmeye’ davet etmenin arasında bir fark var mı?
kısaca; internet aslında gerçek hayatta yaptığımız, sevdiğimiz, zaman harcadığımız şeylerden, davranışlarımızdan oluşuyor…
ve nasıl ki, ‘gerçek dünyanın’ arka sokakları, bitirimhaneleri, yeraltı camiası varsa, internette de durum çok farklı değil…
sanal alemin jargonunda, deep web denilen bir kavram var. aynı ‘derin devlet’ gibi, ‘derin internet’ olarak çevirebiliriz.
90’ların ortasında, internetin yaygınlaşmaya başlamasıyla birlikte tavan yapan ‘özgürlük’ ve ‘anonimlik’ rüzgarı, bazı kişilerin o güne dek içlerinde büyüttükleri sapkınlıkların kolayca dışa vurmasına sebep olurken, çoğunluk olan kimilerinin ise meraklarını ve aykırılık duygularını kamçıladı. bu sayede normal bir insanın hayal bile edemeyeceği envai çeşit ruh hastalığının ve sapkınlığın ürünü içerikler sanal alemde belirdi. 90’lı yılların sonu, 2000’li yılların başında ise, özellikle paylaşım (p2p) programları aracılığıyla, bu içerikler kolayca yayıldı ve ulaşılabilir oldu. yine benzer reflekslerin ürünü olarak, bu içeriklerden oluşan yüzlerce, binlerce internet sitesi yayın yapmaya başladı.
ne yazık ki devletler ve kanunları, bu duruma karşı harekete geçmekte epey geç kaldılar. yine de, bir çok ülke ve uluslararası anlaşmalar, bu tip içeriklere, bunları yayınlayan, paylaşan ve barındıranlara çok cepheli ve güçlü bir savaş başlattı. çok ağır cezalar ve yaptırımlar uyguladı. bir çok site yöneticisi ve hatta kullanıcıları, internette bıraktıkları izlerden takip edildi, yakalandı, ağır hapis cezalarına mahkum edildi.
işte deep web kavramı, bu içerik sahiplerinin, kendilerine açılan savaş sonrası yer altına çekilmesi ve yakalanmamak için çeşitli önlemler geliştirmeleriyle ortaya çıktı. genel tabiriyle deep web, ‘internetin batakhanesi’ olarak adlandırabileceğimiz, her türlü yasa dışı, etik dışı, ahlak dışı ve / ya da insanlık dışı içeriği barındıran sitelerin genel ismi…
daha basit bir örnek vereyim; interneti dev bir okyanus olarak düşünün. siz de bir balıkçı teknesindesiniz. aşağıya ağ saldığınızda, elinizde sadece ağa takılanlar vardır. tekneniz ne kadar geniş, ağınız ne kadar devasa olursa olsun, netice aynıdır. ulaşabildikleriniz eşittir ağa takılanlar. deep web denilen kavram ise, olta balıkçılığı, hatta çoğu zaman zıpkın balıkçılığıdır. ne aradığınızı biliyorsunuzdur, okyanusun neresinde olduğunu biliyorsunuz, oraya dalar, hedef alır ve yakalarsınız.
deep web olarak adlandırılan siteler, gayet karmaşık ianxz6zefk72ulzzz gibi bir alan adı ve özel bir uzantıya (.onion) sahipler. bu uzantı, özel bir tarayıcı ile görüntülenebiliyor. temel olarak, deep web’e dahil olan siteler, dinamik sayfa yapısı, botlara erişim izni vermeyen veri tabanları, parola koruması gibi önlemlerden dolayı arama motorlarının listelemelerinde yer almıyor ancak bundaki temel etkenlerden biri de, arama motorlarının filtrelerine takılmaları. yani aslında arama motorları da, bu tip içeriklere ulaşılmasına aracılık etmek istemedikleri için, bu siteler ‘deep web’ te kalıyor. az önceki tekne-ağ örneğini tekrar verirsek, arama motorları ağlarını bilerek o kadar derinlere inemeyecek kadar kısa tutuyorlar…
deep web’e dair çok yanlış bilinen bir şey var; olay sadece bir program indirip, bir wiki sayfasına ulaşmak değil… yani bir ortaokul çocuğunun bile rahatlıkla, on dakikada girebildiği siteler, her ne kadar korkutucu ve mide bulandırıcı olsalar da, deep web’in sadece yüzey kısmı… ve çok büyük bölümü de troll’lükten ibaret, yani sahte, kurmaca. ya da gerçek bile olsalar zaten ayağa düşmüş şeyler. daha gerçek ve özel olma ihtimaline sahip içerikler, şifre korumalı sayfalarda yer alıyorlar ve tahmin edileceği gibi, o şifrelere erişmek için çok paranız ve daha fazlası olması gerek…
aslında yazının tam da burasında bir açıklama daha yapmak lazım. deep web, tamamen sapkınlıktan, ruh hastalığından ibaret değil elbette. (örneğin çok geniş bir e-kitap arşivi var. fakat bir satanic bible kopyası ya da ölüdeniz yazmaları içerisinde olduğu iddia edilen yahut vatikan’ın yasakladığı söylenen aramice bir incil metni ne işinize yarar bilmiyorum.) aynı internetin diğer (yüzey) kısmı ya da aynı gerçek hayat gibi, neyi nasıl, ne amaçla kullandığınız önemli… üstelik yasa dışı olan her şeyin, her zaman kötü olmayabileceği de malum… ancak biz, genel kanı üzerinden gidiyoruz.
bazı kaynaklar, deep web olarak adlandırılabilecek sitelerin, daha ‘normal’ ya da ‘yüzey’ olarak adlandırılan içerikten hacim ve boyut olarak 40-50 kat daha geniş olduğunu iddia ediyorlar. bunun nedeni, ‘aşağılarda’ çok fazla döküman -fotoğraf, video ve pdf- olması…
aslında yazının buraya kadar olan kısmını, oldukça basit ve sade bir anlatımla, temel anlamda teknik bilgiler vermek için yazdım. çünkü kimi forumlarda ve sözlüklerde, deep web’ten sanki ayrı bir segment, internetten ayrı bir platformmuş gibi bahsedilmiş. özellikle kimi ergen arkadaşlar da ‘aykırı’ bir şeyler yapmalarının verdiği coşkuyla, alice’in tavşan deliğinden içeri düşmesi gibi, bir programla içine girilen, her şeyin ayaklarınızın altına serildiği, farklı bir dünya imajı çizmişler. anlattıklarının çoğu da, şehir efsanesi ve abartı… daha doğrusu, trollemelerin gerçek zannedilmesi…
asıl bahsetmek istediğim şey, aynı gerçek dünyada olduğu gibi, internette de kimin hangi güdülere, hangi sapkınlıklara, tutkulara, saplantılara, fetişlere sahip olduğunu tam olarak bilemeyeceğimiz.
Tümünü Göster