+2
beyler azcik şanlı TÜRK tarihimizi bilelim diye bu entryi actım
Tarihe bakıldığında insan, hayvan ve tabiat arasında güçlü bir bağlantının olduğu dikkati çeker. insanoğlu, Paleolitik Devir olarak bilinen Taş Devri’nde (MÖ 2,6 milyon -MÖ 4000) günlük hayatında daha çok taştan, ağaçtan, kemikten yapılmış aletleri kullanmakta, avcılık ve toplayıcılık ile yaşdıbını ve geçimini sağlamaktaydı (Arheologiya 1964, Neolit 1964, Mezolit 1989)1. Bu dönemde, insanoğlu, hayatını sürdürebilmek için daha çok su kenarları, ormanlık alanlar ve dağların eteklerindeki mağaralarda yaşamayı tercih etmiştir. Mağara duvarlarına çizilen resimlerin genellikle hayvan figürlerinden oluşması, insanların ilgilerinin o dönemde daha çok hayvanlar üzerinde yoğunlaştığı gerçeğini ortaya koyar (Masson 1984: 106-114, islamov 1998: 115-127, Şahin 2008: 24).
MÖ 12-4 bin yılları arasına tekabül eden Orta Taş Devri (Mezolitik) ve Yeni Taş Devri (Neolitik) dönemlerinde Avrasya’da en temel hayat tarzının avcılık ve toplayıcılık olması, insan ve hayvan ilişkilerinin o tarihlerde çok yoğun olduğunu göstermektedir (Korobkova 1998: 122). Bu dönemde insan ve av hayvanları arasında güçlü bir bağ vardır. Bu güçlü bağın insanlar arasında sosyo-ekonomik sınıfların ortaya çıkmaya başlaması, evcilleştirilen hayvan türlerinin artması ve iklim şartlarının değişmesiyle beraber “göçebelik” adı verilen bir hayat tarzını doğurmuş olduğu tahmin edilmektedir (islamov 1998: 115-127, Matsubara 1991: 284-285, Vaynşteyn 1991: 284-285). Avcılık ve toplayıcılık hayatından göçebeliğe geçişin göçen hayvanları avlamak ve kovalamakla başladığı söylenebilir. insanların hayvanları sürekli takip ederek hayvan topluluklarını idare etme yöntemlerini buldukları anlaşılmaktadır. Hayvanların ehlîleştirilmesi, şüphesiz kültür ve uygarlıkların taşınması ve gelişmesine de tesir etmiştir (Şahin 2006: 201). Şüphesiz, bu hayvanların hepsi aynı zamanda evcilleştirilmemiştir. En erken dönemlerde evcilleştirilen hayvanların başında köpek (10.000 yıl önce), daha sonra keçi ve koyunun (8.000 yıl önce) geldiği görülmektedir (Borodin 2003: 4-5). Çünkü evcilleştirilen koyun ve keçilerin ataları olan yabani hayvan türlerine bugün hemen hemen hiç rastlanmamaktadır. Bu durum söz konusu hayvanların evcilleştirilme tarihinin oldukça eski dönemlere kadar gittiğinin göstergesidir. Esasında taş üzerine yapılmış petrogliflerde dahi hayvanların evcilleştirilmesine işaret eden tasvirleri görmek mümkündür (Şer 1980: 338, Şer 2005: 427).
Koyun ve keçi ile ilgili arkeolojik göstergeler, Güney-Batı Asya’da evcilleştirildiklerini ortaya koymaktadır (Borodin 2003: 5). Bu bağlamda, en eski kemik örneklerinden ineğin MÖ 6 bin yıllarında Güney-Batı Asya ile Hindistan’da (Borodin 2003: 4-5); atın MÖ 4 bin yıllarında Güney Ukrayna (Kuzmina 1977: 28-29, Borodin 2003: 5) ile Kazakistan’daki Botay’da (Petrenko 2007: 120) ve Mezopotamya, Güney Türkmenistan ve Moğolistan bölgelerinde (Vaynşteyn 1996: 90-91); devenin ise 3 bin yıl önce Güney Arabistan’da bulunduğu bilgilerine rastlanmaktadır. Buradan hareketle, büyükbaş hayvanların evcilleştirilmesinin genel olarak Batı Asya coğrafyasında gerçekleştirildiği söylenebilir. Büyükbaş hayvanların evcilleştirilmesi, tabii olarak göçebe hayatın gelişmesinde de önemli bir rol oynamıştır (Vaynşteyn 1996: 208, Durmuş 1997: 13-19). insanların çadırdaki eşyaları dahi bunlardan elde edilen ürünlerden meydana getirilmiştir (Graç 1980: 5-15, Vaynşteyn 1996: 208). Zamanla insanların hayvanlarla ilgili faaliyetleri ve onlara binme teknikleri de gelişmiştir. insanoğlu, artık at sırtında yay çekerek ok atma tekniğini ve hareketli saldırma gücünü geliştirmeye başlamıştır (P’yankov 2014: 147-150, Belek 2008).
Bu durumda olan hayvanlara bakıldığında, hem yaşayış hem de fizikî bakımdan bazı temel özelliklerinin olduğu dikkati çeker. Onların yaşayış bakımından en temel özelliği, evcil ve otçul olmalarıydı. Ailelere, kişilere veya devlete ait olan bu tür hayvanlar, ulaşımda ve herhangi bir işte kullanılacakları zaman, sahipleri veya sahiplerini temsil eden kimseler tarafından sevk ve idare edilmekteydiler. Bu hayvanların fizikî özelliklerinin başında ise dört ayaklı; yük ve eşya taşımak için adalelerinin güçlü kuvvetli; tabii zorluklara karşı dayanaklı olmaları gelmekteydi (Doğan 2006). Bu tür hayvanlar arasında özellikle “at” ve “deve”yi belirtmek lazımdır (Şahin 2006: 201). Bu durum tarihin hızla değişmesinde de önemli bir rol oynamıştır.