1. 1.
    +1 -1
    inci sözlüğün dıbına koymaya geldim fazla kalmıyorum.
    ···
  2. 2.
    +1 -1
    gidiyorum lan yannanım gibi sözlük. güle güle gib kafalı japon askerleri.
    ···
  3. 3.
    +1 -1
    gitmedim lan şaka önce sol frame i sonra senin öksüren amcığını yalıyacam.
    ···
  4. 4.
    +1
    gel lan gel nickine güldüm senin gel. önce sol tarafı yalamaya başla
    ···
  5. 5.
    0
    göklerin\\\'nın kendisi de, güneş\\\'in geniş halesinde neredeyse kaybolmuş bir yıldızdan zayıf bir hila¬le ve sonunda mavi-beyaz
    \\\"kendi
    yıldmemişti.
    i̇htiras görüntüleri ekrandan silindi; leonotfun lo üzerinde bir görüntüsünü veren normal prog¬ram bir an için araya girdi. sonra dave bow-man\\\'ın yüzü tekrar belirdi. hatlan sürekli değişi¬yordu, kontrolü kaybediyor gibiydi. bazen sade¬ce on yaşında görünüyordu -sonra yirmi ya da otuz- sonra inanılmaz bir şekilde, kınşık hatlarıy¬la bir zamanlar tanıdığı adamın ancak komik bir taklidi olabilecek buruş buruş bir mumya.
    \\\"gitmeden önce bir sorum daha var. carlos;
    216
    217

    2010: uzay efsanesi-2
    her zaman onun jose\\\'nin oğlu olduğunu söyle¬din ve hep merak ettim. gerçek neydi?\\\"
    betty femandez bir zamanlar sevdiği delikan¬lının gözlerine son bir defa uzun uzun baktı (yi¬ne on sekizindeydi ve betty bir an için sadece yüzünü değil tüm bedenini görebilmeyi diledi j
    \\\"senin oğlundu david\\\" diye fısıldadı.
    görüntü kayboldu, normal yayın tekrar başla¬dı. bir saat kadar sonra jose fernandez odaya sessizce girdiğinde betty hâlâ ekrana bakıyordu.
    onu ensesinden öptüğünde arkasına dönmedi.
    \\\"buna inanmayacaksın jose.\\\"
    \\\"yine de söyle.\\\"
    \\\"az önce bir hayalete yalan söyledim.\\\"
    _________34_________ veda
    amerikan havacılık ve uzay yolculuğu ensti¬tüsü, \\\'ufo\\\'lann elli yılı\\\' adlı tartışmalara yol açan özeti 1997\\\'de yayınladığında birçok eleştirmen tanımlanamayan uçan cisimlerin yüzyıllardır gö¬rüldüğünü ve kenneth arnold\\\'un 1947 \\\'uçan da¬ire\\\' görüşünün daha önce sayısız defalar tekrar¬landığını belirtmişlerdi. tarihin başlangıcından beri insanlar gökyüzünde garip şeyler görmüşler¬di ama yirminci yüzyılın ortalarına dek ufo\\\'lar pek ilgi çekmeyen olaylardı. o tarihten sonra ise
    yıldızların çocuğu
    toplum ve bilimin ilgi odağı ve dinsel inanç de¬nilebilecek fikirlerin kaynağı oldular.
    nedeni çok uzaklarda değildi; dev roketin bu¬lunması ve uzay çağının başlaması insanların ak¬lini başka dünyalara yöneltmişti. i̇nsan ırkının yakında doğduğu gezegeni terk edebileceğinin fark edilmesi kaçınılmaz soruları gündeme getir¬di herkes nerede ve biz ne zaman ziyaretçi bek¬leyebiliriz? ayrıca pek sık sözü edilmese de, yıl¬dızlardan gelecek yardımsever yaratıkların insan¬lığı kendi açtığı yaralarından kurtarması ve gele¬cekteki felaketlerden kurtarması umudu da vardı.
    böylesine yoğun bir ihtiyacın çok çabuk karşı¬lanacağını her pgiboloji öğrencisi tahmin edebi¬lirdi. yirminci yüzyılın ikinci yarısında dünyanın her yerinde binlerce defa uzay aracı görüldüğü belirtildi. üstelik yüzlerce defa \\\'yakından görme\\\', yani başka dünyalardan gelen ziyaretçilerle kar¬şılaşma da bildirilmişti. bunların çoğu semavi yolculuklar, kaçırılmalar, hatta uzayda balayları ile süslenmişti. bunların yalan ya da sanrı oldu¬ğunun tekrar tekrar kanıtlanması bile inananlan vazgeçirmedi. kendisine ay\\\'ın diğer yüzünde şe¬hirler gösterilen adamlar, orbiter araştırmaları ve apolto *6çuşlan hiçbir yapı olmadığını ortaya çı¬kardığında bile inanıhrlıklarını fazla yitirmediler. venüslülerle evlenen hanımlara da gezegenin maalesef erimiş kurşundan daha sıcak olduğu is¬patlandığında bile hâlâ inanılıyordu.
    219
    218

    2010 uzay efsanesi-2
    yıldızların çocuğu

    aiaa raporunu yayınladığında saygın bilim a-damlarının hiçbiri -eskiden bu düşünceyi benim¬semiş olanlar bile- ufo\\\'ların dünya dışı hayat ya da zekayla bir ilgisi olduğuna inanmıyorlardı. ta¬bii ki bunu ispatlamak olanaksızdı; son bin yılda¬ki onca olayın herhangi biri gerçek olabilirdi. ama yıllar geçip de tüm uzayı tarayan uydu ka¬meraları ve radarlar hiçbir somut delil bulama¬yınca halkın konuya ilgisi kayboldu. i̇nananlar ise tabii ki yılmadılar, çoğunlukla açıklanmış ya da yalanlanmış eski raporları süsleyip tekrar or¬taya çıkaran düzenli yayınlan ve kitaplarıyla aynı yolda devam ettiler.
    sonunda tycho tektaşmın (tma-1) keşfi açık¬landığında, \\\"ben demiştim\\\'ler bir koroya dönüş¬tü. yalnızca üç milyon yıl önce ay\\\'a -büyük ola¬sılıkla dünya\\\'ya da- gelen ziyaretçiler olduğu ar¬tık inkar edilemezdi. bir anda gökyüzünü tekrar ufo\\\'lar istila etti; ama yine de uzayda bir kalem¬den daha büyük olan her şeyin yerini belirleye-bilen uç bağımsız izleme sistemi hâlâ bir şey bu¬lamıyordu.
    bildirilen olay sayısı bu defa daha çabuk ola¬rak \\\'gürültü seviyesi\\\'ne indi. gökyüzünde sürek¬li olan sayısız astronomik, meteorolojik ve hava¬cılıkla ilgili olayın sonunda beklenecek -rakam buydu
    ama şimdi tekrar başlamıştı. bu defa hata yok¬tu; kaynak resmiydi. gerçek bir ufo dünya\\\'ya
    yaklaşıyordu.
    leonoı/dan gelen uyandan birkaç dakika son¬ra, ufo\\\'nun görüldüğü yolunda haberler alın¬mıştı yorkshire kırlarında buldoğunu gezdiren emekli bir borsacının yanına disk şeklinde bir araç inip de içindeki -benekli kulakları dışında tıpkı insana benzeyen- varlık downing cadde-si\\\'nin yerini sormuş, o da çok şaşırmıştı. adam öylesine şok olmuştu ki sadece bastonuyla whi-tehall yönünü işaret edebilmişti. buldoğun artık yemeğini yememesi de bu karşılaşmanın kanıtı sayılıyordu.
    borsacı geçmişte hiçbir akıl hastalığı geçirme-mişti, ama ona inananlar bile bir sonraki haberi kabullenmekte zorlandılar. bu seferki geleneksel işini yapan bir bask çobanıydı. sınır polisi sanıp korktuğu kişilerin delici bakışları olan pelerinli iki adam olduklannı görünce rahatlamıştı. adam¬lar birleşmiş milletler binası\\\'nın yerini soruyorlar¬dı
    bilinen hiçbir dille akrabalığı bulunmayan ve son derece zor olan bask dilini mükemmel ko¬nuşuyorlardı. coğrafya bilgileri yetersiz olsa da uzaylı ziyaretçilerin çok iyi dil uzmanları olduk¬ları belliydi.
    bunun gibi sayısız olay vardı. uzaylılarla gö¬rüştüğünü iddia edenlerin çok azı gerçekten ya¬lancı ya da deliydi; çoğu hikayelerine içtenlikle inanıyor, hipnoz altında bile bu inançlarını koru-
    220
    221

    2010: uzay efsanesi-2
    yıldızların çocuğu

    olduvai gorge\\\'daki leakey anıtsal müzesi\\\'nde ne işi vardı? i̇nsanın kökeniyle h. sapiens türü¬nün herhangi bir zeki üyesinden daha fazla ilgi¬lenmezdi ve fosiller ona hiçbir şey ifade etmiyor¬du. ancak teşhir bölmelerinde taç mücevherleri gibi korunan ünlü kafataslangüneşin yüzündeki gündoğumu paradoksuna, ardında ateşten bir dalga taşıyan alev alev bir gör
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    0
    altmışlann ortalarında hiç kimse jüpiter'in uy¬dularının keşfinin gelecek yüzyılda değil, on beş yıl sonra olacağını hayal bile edemezdi orada bulunacak harikaları da hayal edemezlerdi, oysa şüphesiz umulmadık bulgular bir gün ikiz voya-ger'ların keşiflerini de gölgede bırakacak 2001 yazıldığında lo, europa, ganymede ve callısto en güçlü teleskop için bile sadece parlak nokta¬lardı, şimdi ise herbırı eşsiz bir dünya, ve bin de -lo- güneş sistemindeki en aktif volkanik varlık
    sonuç olarak bu keşiflerin ışığı altında hem film hem de kitap oldukça mantıklılar ve filmde¬ki lupıter sahneleriyle voyager kameralarının çektiği gerçek görüntülen karşılaştırmak çok şa¬şırtıcı ancak elbette bugün yazılacak bir şey 1979 keşiflerinin sonuçlarına uygun olmak zo¬runda jüpiter'in ayları artık keşfedilmemiş bölge¬ler değiller
    dikkate alınması gereken gizli, pgibolojik bir faktör daha var 2001 insanlık tarihinin donum noktalarının birinden önce yazılmıştı neıl arrnst-rong'un ay'a ayak bastığı andan itibaren o çağ¬dan sonsuza dek ayrıldık stanley kubnck ve ben onun deyimiyle "tarihe geçecek kadar iyi bi¬limkurgu fılmı"nı düşünmeye başladığımızda 20
    yazarın notu
    temmuz 1969 hâlâ beş yıl uzaktaydı günümüz¬de ise tarih ile kurgu bir daha ayrılamayacak şe¬kilde iç içe geçmişlerdir
    aya doğru yola çıktıklarında apollo astronotla¬rı filmi görmüşlerdi 1968 noelmde ay'ın diğer yüzüne bakan ilk insanlar olan apollo 8 ekibi ba¬na içlerinden büyük, siyah bir tektaş buldukları¬nı telsizle bildirmek geçtiğini söylemişlerdi, hey¬hat ki sağduyu buna engel olmuştu
    daha sonra da doğanın sanatı taklit ettiği esra¬rengiz durumlar oldu bunların en garibi 1970'dekı apollo 13 efsanesıydı
    öncelikle, ekibi taşıyan kumanda modülüne odyssey adı verilmişti görevin yarım bırakılma¬sına neden olan oksijen tankı patlamasından he¬men önce mürettebat, rıchard strauss'un artık filmle özdeşleşmiş olan zaratbustra'smı dinliyor¬du güç kesilir kesilmez jack swıgert görev kontrol'e telsizle bildirdi "houston, bir sorunu¬muz var" benzer bir durumda hal da astronot frank poole'a şöyle diyordu "eğlenceyi kestiğim için üzgünüm, ama bir sorunumuz var "
    daha sonra apollo 13 görevinin rapoaı yayın¬landığında nasa yöneticisi tom paine bana bir kopya yolladı, altında da swıgert'm sozlen vardı "hep senin söylediğin gibi oldu arthur " bu olay¬lar dizisini düşündükçe hâlâ çok garip bir duygu¬ya kapılırım- aslında, sanki biraz da benim yu-zumdenmış gibi
    yazarın notu
    bu kadar ciddi olmasa da aynı derecede çar¬pıcı bir benzerlik daha olmuştu filmin teknik açıdan en harika sahnelerinden biri frank po-ole'un, döndükçe oluşturduğu "yapay yerçekimi" sayesinde yennde duran dev santrifüjün içinde koşarken göründüğü sahneydi
    neredeyse on yıl sonra, olağanüstü başarılı skylab'm mürettebatı tasarımcılannın onlara ben¬zer bir geometri sunduğunu fark ettiler, bir dizi depo kabını uzay istasyonunun çevresinde düz¬gün bir halka oluşturuyordu gerçi skylab don¬muyordu, ama bu yetenekli ekibi yıldırmadı tıp¬kı donen bir kafesin içindeki fareler gibi çevre¬sinde koşabileceklerim keşfettiler, sonuç 2001'de görülenden farksızdı dünyaya döner¬ken tüm bunları televizyonda "stanley kubrıck bir de bunu görsün" yorumuyla yayınladılar (eş¬lik eden müziği söylememe gerek var mı') go-runtu kaydını o'na gönderdiğim ıçm gördü de (ama gen alamadım, stanley dosya dolabı olarak küçük bir kara delik kullanır)
    filmle gerçek arasındaki bir başka bağlantı da apollo-soyuz ekibinin başı kozmonot alexeı le-onov'un "ay yakınlarında" adlı çizimidir onu ilk olarak 1968'de uzayın barışçı amaçlarla kullanı¬mı konulu birleşmiş milletler konferansı'nda 2001 gösterilirken gördüm film biter bitmez alexeı bana kendi resminin de (leonov-sokolov 'yıldızlar bizi beklıyor'un 32 sayfası, moskova
    yazarın notu
    1967) filmin açılışındaki dizilişin aynısını yansıttı¬ğını söyledi ayın arkasında yükselen dünya ve her ikisinin arkasında yükselen güneş resmin imzalanmış eskizi artık ofisimin duvarını süslü¬yor, ayrıntılar ıçm 12 bolüme bakın
    sanırım bu sayfalarda geçen daha az tanınmış bir ısım olan hsue-shen tsıen'den söz etmenin tam yen dr tsıen 1936'da büyük theodore von karman ve frank j malına ile guggenheım calı-fornıa teknoloji enstitüsü havacılık laboratu-arı'nı (galcit) -pasadena'dakı unlu jet itiş labo-ratuarı'nın atasını- kurdu ayrıca oradaki ilk god-dard profesoaı oldu, ve 1940'lar boyunca ameri¬kan roket araştırmalarına büyük katkılarda bu¬lundu daha sonra, mccarthy döneminin en utanç verici bölümlerinden birinde, ülkesine dönmek isteyince uydurma güvenlik bahanele¬riyle tutuklandı son yirmi yıldır çın roket prog¬rdıbının öncülerinden bindir
    son olarak, 200îm 35 bolumu "japetus'un go-zu"nun garip bir hikayesi var burada astronot bowman'ın satürn ayındaki garipliği keşfedışını anlatıyorum "parlak, beyaz bir oval, yaklaşık dört yüz mil uzunluğunda ve ıkı yüz mil genişli¬ğinde simetri mükemmel ve kenarları öylesi¬ne düzgün ki sanki küçük uydunun yüzeyine elle çizilmiş gibi" yaklaşınca bowman "uydunun arkasındaki karanlık fondaki parlak elipsin, yakınlaştıkça kendisine bakan büyük ve boş bir
    10
    11

    yazarın notu
    göz" olduğuna kendisini inandırdı. sonra "tam merkezdeki küçük siyah lekeyi" fark etti, bu da tektaş'tı (veya bir tecellisi).
    voyager l'in gönderdiği lapetus'un ilk fotoğ¬raflarında da ortasında küçük, siyah bir leke olan geniş, düzgün beyaz bir oval vardı. cari sağan bana hemen jet i̇tiş laboratuarından üstü kapalı "seni düşünerek... " notuyla bir baskı yolladı. vo¬yager 2'nin konunun üzerine gitmemiş olmasına sevinmeli mi, üzülmeli mi bilemiyorum.
    bu yüzden elinizdeki roman ister istemez ilk romanın -veya filmin- doğrudan bir devamı ol¬maktan öte, oldukça karmaşıktır. arada farklılık¬lar olduğunda genellikle filme bağlı kaldım; an¬cak bu kitabı kendi içinde tutarlı ve güncel bilgi¬ler ışığında olabildiğince mantıklı yapmak benim için daha önemliydi.
    elbette, bir kez daha, bu bilgiler de 2001'de eskimiş olacaklar...
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    0
    i̇nsan kaynakları yönetimi, son zamanların sıkça telaffuzu yapılan ve işletmeler tarafından
    her geçen gün daha fazla önem verilmeye başlanan yeni bir yönetim disiplinidir. bugün gerek
    ulusal pazara sahip gerekse de yerel bir kitleye hakim büyük, orta hatta küçük boy işletmeler
    i̇nsan kaynakları yönetimi’nin yükselen trendinin etkisi altında kalmışlar ve bünyelerinde bir
    insan kaynakları departmanının istihddıbını lüksten çok zaruri bir ihtiyaç olarak algılamışlardır.
    emeğin hayati bir önem taşıdığı, diğer sektörlerden çok daha yoğun olarak insan faktörünün her alanda etkin rol aldığı turizm sektöründe için ise i̇nsan kaynakları yönetimi çok daha etkin ve de hayatidir. turizm işletmelerinin i̇nsan kaynakları yönetimi’ne yaklaşımları ve işleyişlerinde ona biçtikleri rol onları günümüz piyasasında rekabet edebilir kılmaktadır.
    bu çalışmada i̇nsan kaynakları yönetimi tüm süreçleri ve tarihsel evrimi ile beraber ele alınmış, günümüzde geldiği nokta ve önemi vurgulanmıştır. turizm sektörü özelinde ise i̇nsan kaynakları’nın ne şekilde etkin olduğu, turizm için ne anlam ifade ettiği örneklenmeye çalışılmı
    ···
  8. 8.
    0
    i̇nsan kaynakları yönetimi, son zamanların sıkça telaffuzu yapılan ve işletmeler tarafından
    her geçen gün daha fazla önem verilmeye başlanan yeni bir yönetim disiplinidir. bugün gerek
    ulusal pazara sahip gerekse de yerel bir kitleye hakim büyük, orta hatta küçük boy işletmeler
    i̇nsan kaynakları yönetimi’nin yükselen trendinin etkisi altında kalmışlar ve bünyelerinde bir
    insan kaynakları departmanının istihddıbını lüksten çok zaruri bir ihtiyaç olarak algılamışlardır.
    emeğin hayati bir önem taşıdığı, diğer sektörlerden çok daha yoğun olarak insan faktörünün her alanda etkin rol aldığı turizm sektöründe için ise i̇nsan kaynakları yönetimi çok daha etkin ve de hayatidir. turizm işletmelerinin i̇nsan kaynakları yönetimi’ne yaklaşımları ve işleyişlerinde ona biçtikleri rol onları günümüz piyasasında rekabet edebilir kılmaktadır.
    bu çalışmada i̇nsan kaynakları yönetimi tüm süreçleri ve tarihsel evrimi ile beraber ele alınmış, günümüzde geldiği nokta ve önemi vurgulanmıştır. turizm sektörü özelinde ise i̇nsan kaynakları’nın ne şekilde etkin olduğu, turizm için ne anlam ifade ettiği örneklenmeye çalışılmı
    ···
  9. 9.
    0
    i̇nsan kaynakları yönetimi, son zamanların sıkça telaffuzu yapılan ve işletmeler tarafından
    her geçen gün daha fazla önem verilmeye başlanan yeni bir yönetim disiplinidir. bugün gerek
    ulusal pazara sahip gerekse de yerel bir kitleye hakim büyük, orta hatta küçük boy işletmeler
    i̇nsan kaynakları yönetimi’nin yükselen trendinin etkisi altında kalmışlar ve bünyelerinde bir
    insan kaynakları departmanının istihddıbını lüksten çok zaruri bir ihtiyaç olarak algılamışlardır.
    emeğin hayati bir önem taşıdığı, diğer sektörlerden çok daha yoğun olarak insan faktörünün her alanda etkin rol aldığı turizm sektöründe için ise i̇nsan kaynakları yönetimi çok daha etkin ve de hayatidir. turizm işletmelerinin i̇nsan kaynakları yönetimi’ne yaklaşımları ve işleyişlerinde ona biçtikleri rol onları günümüz piyasasında rekabet edebilir kılmaktadır.
    bu çalışmada i̇nsan kaynakları yönetimi tüm süreçleri ve tarihsel evrimi ile beraber ele alınmış, günümüzde geldiği nokta ve önemi vurgulanmıştır. turizm sektörü özelinde ise i̇nsan kaynakları’nın ne şekilde etkin olduğu, turizm için ne anlam ifade ettiği örneklenmeye çalışılmı
    ···
  10. 10.
    0
    i̇nsan kaynakları yönetimi, son zamanların sıkça telaffuzu yapılan ve işletmeler tarafından
    her geçen gün daha fazla önem verilmeye başlanan yeni bir yönetim disiplinidir. bugün gerek
    ulusal pazara sahip gerekse de yerel bir kitleye hakim büyük, orta hatta küçük boy işletmeler
    i̇nsan kaynakları yönetimi’nin yükselen trendinin etkisi altında kalmışlar ve bünyelerinde bir
    insan kaynakları departmanının istihddıbını lüksten çok zaruri bir ihtiyaç olarak algılamışlardır.
    emeğin hayati bir önem taşıdığı, diğer sektörlerden çok daha yoğun olarak insan faktörünün her alanda etkin rol aldığı turizm sektöründe için ise i̇nsan kaynakları yönetimi çok daha etkin ve de hayatidir. turizm işletmelerinin i̇nsan kaynakları yönetimi’ne yaklaşımları ve işleyişlerinde ona biçtikleri rol onları günümüz piyasasında rekabet edebilir kılmaktadır.
    bu çalışmada i̇nsan kaynakları yönetimi tüm süreçleri ve tarihsel evrimi ile beraber ele alınmış, günümüzde geldiği nokta ve önemi vurgulanmıştır. turizm sektörü özelinde ise i̇nsan kaynakları’nın ne şekilde etkin olduğu, turizm için ne anlam ifade ettiği örneklenmeye çalışılmı
    ···
  11. 11.
    0
    göklerine yükseldiğinde bir güneşin yüzündeki gündoğumu paradoksuna, ardında ateşten bir dalga taşıyan alev alev bir gör
    ···
  12. 12.
    0
    nöbetçi hemşire tv monitörünü yaşlı kadına doğru zumlayarak kendi kendine, peki şimdi ne yapıyor, diye sordu. bir sürü numara denedi, ama tanrı aşkına, işitme cihazıyla konuştuğunu ilk defa görüyorum. acaba ne diyor?
    mikrofonlar söylediklerini alacak kadar hassas değillerdi, ama bunun hiç önemi yoktu. jessie bowman çok ender olarak bu kadar sakin ve ra¬hat görünmüştü. gözleri kapalıydı; ama yüzünde sanki meleksi bir tebessüm vardı ve dudakların¬dan hâlâ fısıltılar dökülüyordu.
    hemşire bundan sonra unutmak için çok uğra¬şacağı bir şey gördü, çünkü rapor ederse hemşi¬relik mesleğinden atılırdı. başucu komi dininin üzerindeki tarak beceriksiz, görünmeyen par-
    yıldızlann çocuğu
    maklarla kaldırılıyormuş gibi kendi kendine ya¬vaşça ve sallanarak havalandı.
    ···
  13. 13.
    0
    nöbetçi hemşire tv monitörünü yaşlı kadına doğru zumlayarak kendi kendine, peki şimdi ne yapıyor, diye sordu. bir sürü numara denedi, ama tanrı aşkına, işitme cihazıyla konuştuğunu ilk defa görüyorum. acaba ne diyor?
    mikrofonlar söylediklerini alacak kadar hassas değillerdi, ama bunun hiç önemi yoktu. jessie bowman çok ender olarak bu kadar sakin ve ra¬hat görünmüştü. gözleri kapalıydı; ama yüzünde sanki meleksi bir tebessüm vardı ve dudakların¬dan hâlâ fısıltılar dökülüyordu.
    hemşire bundan sonra unutmak için çok uğra¬şacağı bir şey gördü, çünkü rapor ederse hemşi¬relik mesleğinden atılırdı. başucu komi dininin üzerindeki tarak beceriksiz, görünmeyen par-
    yıldızlann çocuğu
    maklarla kaldırılıyormuş gibi kendi kendine ya¬vaşça ve sallanarak havalandı.
    ···
  14. 14.
    0
    nöbetçi hemşire tv monitörünü yaşlı kadına doğru zumlayarak kendi kendine, peki şimdi ne yapıyor, diye sordu. bir sürü numara denedi, ama tanrı aşkına, işitme cihazıyla konuştuğunu ilk defa görüyorum. acaba ne diyor?
    mikrofonlar söylediklerini alacak kadar hassas değillerdi, ama bunun hiç önemi yoktu. jessie bowman çok ender olarak bu kadar sakin ve ra¬hat görünmüştü. gözleri kapalıydı; ama yüzünde sanki meleksi bir tebessüm vardı ve dudakların¬dan hâlâ fısıltılar dökülüyordu.
    hemşire bundan sonra unutmak için çok uğra¬şacağı bir şey gördü, çünkü rapor ederse hemşi¬relik mesleğinden atılırdı. başucu komi dininin üzerindeki tarak beceriksiz, görünmeyen par-
    yıldızlann çocuğu
    maklarla kaldırılıyormuş gibi kendi kendine ya¬vaşça ve sallanarak havalandı.
    ···
  15. 15.
    0
    kırklı yılların bitmesine doğru hikayelerden bıkıp onları bıraktım ve başka şeylere yöneldim. mamafih o zamana kadar muhtelif yayınevleri ciltli bilim-kurgu kitapları yayınlamaya başlamışlardı. bunlardan birisi de yan profesyonel küçük bir firma olan gnome yayınevi idi. yayınevi, "vakif1 dizilerimi üç ciltte yayınladı: vakıf (1951); vakıf ve imparatorluk (1952) ile i̇kinci vakıf (1958). bu üç kitabın bütünü vakıf triolojisi olarak anılmaya başlandı.
    gnome yayınevinin reklam ve tanıtma için harcayacak parası olmadığı için kitaplar başarılı olamadı. onlardan ne bir yazı ne de kitaplar için para alabildim.
    1961 başlarında, o zamanlar doubledaydeki editörüm ti-mothy seldes, yabancı bir yayıncıdan vakıf kitaplarını yemden yayınlamak için bir talep geldiğini söyledi. bu kitaplar doubleday'm malı olmadığı için seldes, bu talebi bana iletti. omuz silktim. "i̇lgilenmiyorum, tim. bu kitaplardan telif ücreti almıyorum" dedim
    ···
  16. 16.
    0
    kırklı yılların bitmesine doğru hikayelerden bıkıp onları bıraktım ve başka şeylere yöneldim. mamafih o zamana kadar muhtelif yayınevleri ciltli bilim-kurgu kitapları yayınlamaya başlamışlardı. bunlardan birisi de yan profesyonel küçük bir firma olan gnome yayınevi idi. yayınevi, "vakif1 dizilerimi üç ciltte yayınladı: vakıf (1951); vakıf ve imparatorluk (1952) ile i̇kinci vakıf (1958). bu üç kitabın bütünü vakıf triolojisi olarak anılmaya başlandı.
    gnome yayınevinin reklam ve tanıtma için harcayacak parası olmadığı için kitaplar başarılı olamadı. onlardan ne bir yazı ne de kitaplar için para alabildim.
    1961 başlarında, o zamanlar doubledaydeki editörüm ti-mothy seldes, yabancı bir yayıncıdan vakıf kitaplarını yemden yayınlamak için bir talep geldiğini söyledi. bu kitaplar doubleday'm malı olmadığı için seldes, bu talebi bana iletti. omuz silktim. "i̇lgilenmiyorum, tim. bu kitaplardan telif ücreti almıyorum" dedim
    ···
  17. 17.
    0
    kırklı yılların bitmesine doğru hikayelerden bıkıp onları bıraktım ve başka şeylere yöneldim. mamafih o zamana kadar muhtelif yayınevleri ciltli bilim-kurgu kitapları yayınlamaya başlamışlardı. bunlardan birisi de yan profesyonel küçük bir firma olan gnome yayınevi idi. yayınevi, "vakif1 dizilerimi üç ciltte yayınladı: vakıf (1951); vakıf ve imparatorluk (1952) ile i̇kinci vakıf (1958). bu üç kitabın bütünü vakıf triolojisi olarak anılmaya başlandı.
    gnome yayınevinin reklam ve tanıtma için harcayacak parası olmadığı için kitaplar başarılı olamadı. onlardan ne bir yazı ne de kitaplar için para alabildim.
    1961 başlarında, o zamanlar doubledaydeki editörüm ti-mothy seldes, yabancı bir yayıncıdan vakıf kitaplarını yemden yayınlamak için bir talep geldiğini söyledi. bu kitaplar doubleday'm malı olmadığı için seldes, bu talebi bana iletti. omuz silktim. "i̇lgilenmiyorum, tim. bu kitaplardan telif ücreti almıyorum" dedim
    ···
  18. 18.
    0
    @1 nickine attırayım
    ···
  19. 19.
    0
    i̇nsan kaynakları yönetimi, son zamanların sıkça telaffuzu yapılan ve işletmeler tarafından
    her geçen gün daha fazla önem verilmeye başlanan yeni bir yönetim disiplinidir. bugün gerek
    ulusal pazara sahip gerekse de yerel bir kitleye hakim büyük, orta hatta küçük boy işletmeler
    i̇nsan kaynakları yönetimi’nin yükselen trendinin etkisi altında kalmışlar ve bünyelerinde bir
    insan kaynakları departmanının istihddıbını lüksten çok zaruri bir ihtiyaç olarak algılamışlardır.
    emeğin hayati bir önem taşıdığı, diğer sektörlerden çok daha yoğun olarak insan faktörünün her alanda etkin rol aldığı turizm sektöründe için ise i̇nsan kaynakları yönetimi çok daha etkin ve de hayatidir. turizm işletmelerinin i̇nsan kaynakları yönetimi’ne yaklaşımları ve işleyişlerinde ona biçtikleri rol onları günümüz piyasasında rekabet edebilir kılmaktadır.
    bu çalışmada i̇nsan kaynakları yönetimi tüm süreçleri ve tarihsel evrimi ile beraber ele alınmış, günümüzde geldiği nokta ve önemi vurgulanmıştır. turizm sektörü özelinde ise i̇nsan kaynakları’nın ne şekilde etkin olduğu, turizm için ne anlam ifade ettiği örneklenmeye çalışılmı
    ···
  20. 20.
    0
    (bkz: beyler ahmet abinin durumu ne olacak/#37211718)
    ···