1. 1.
    +1 -2
    beyler, çok uzun bi hikaye değil tsi ya da kelebek reyizinkiler gibi.
    sadece bitenin ardından yad etmek olacak benimkisi.
    dinlemek isteyen olursa anlatırım, olmazsa canınız saolsun.

    http://ccc.incisozluk.cc/...iyorum/@pitriosis%20rozea
    ···
  1. 2.
    0
    eller eller ellleeer
    ···
  2. 3.
    0
    dinlemicem ama uplamaya geldim up up up up
    ···
  3. 4.
    0
    ya da ben içimi dökeyim, isteyen okur.
    ···
  4. 5.
    +1
    17 yaşındaydım.

    Kasvetli bir Nisan günü. Hava kapalı, yağsam mı yağmasam mı diye tereddütte.
    Başka bir şehirden buralara kadar teşrif eden kuzeni, ayıp olmasın diye ailecek yapılan hoş beşlerden sonra Bostanlı'ya zütürdüm.
    Bir cafeye oturduk. Zevklice döşenmiş, mavi renklerin ağırlıklı olduğu, buna rağmen her yerde görebileceğimiz sıradan bir cafe.

    Ama o cafenin sıradan olmadığını çaylarımızı söyledikten sonra, gayri ihtiyari kafamı sağ tarafa çevirdiğimde farkettim.
    Evet doğru tahmin , bir kız. Ama sadece bir kız değil. Beni hayal dünyalarına sokan, ordan da çıkmama müsaade etmeyen bir kız
    ···
  5. 6.
    0
    okumam ama reserved
    ···
  6. 7.
    0
    Çok mu güzeldi ? Hayır, izmir'de Karşıyaka çarşısına ya da Alsancağa gittiğinizde görebileceğiniz sarışın, alımlı ve biraz bakımlı kızlardandı.
    Ortalamanın birazcık üstündeydi. Ama o sarışın benim gözümde ortalamayı -eğer varsa- darmaduman etmiş, çoktan adlandıramayacağım bir kategoriye sokmuştu bile kendini.

    Bu düşüncelerim kuzenimin, artık düzeltmeye var gücüyle çabaladığı her halinden belli olan ama hala ege şivesinden ögeler barındıran 'hadi tavla atalım' gibilerinden bir cümlesiyle bölündü.
    Tavlayı istedik çok geçmeden geldi. Ama ben her fırsatta sağıma bakmaya devam ediyordum. Ne oynadığım oyundan, ne de kuzenimin bana anlattıklarından haberim vardı.
    Oyunun ortalarına geldiğimizde kuzeni olduğunu tahmin ettiğim başka bir kız masasına doğru geldi. Sevinçle sarılıp konuşurlarken benim sevincim kursağımda kalmıştı.
    ···
  7. 8.
    +1
    ingilizce konuşuyorlardı. 17 yaşımı yeni bitirmişim, ingilizcem 8 senede okullarda öğrettikleri kadardı, yani derin bir muhabbete girecek kadar değildi. Bu hayal kırıklığını kuzenim de farketmişti.
    Sorunca anlattım, dinledi bir şey diyemedi. Tam bu sırada benim güneşim elini kaldırarak garsona Türkçe, 'iki sütlü kahve alabilir miyiz ?' dedi.

    O anki nedensiz mutluluğumu anlatmaya kelimeler yetmez. Karşıyaka Şampiyonlar Ligini kazansa öyle sevinemezdim herhalde.
    Bu mutlulukla kendi kendime istemsizce gülerken kafamı çevirdiğimde onun da bana bakıp gülümsediğini gördüm. Aklımda 3 senaryo vardı;

    1. Acaba karşısındaki kız bir şey söyledi de, ona gülümserken tesadüfi olarak göz göze mi geldik ?
    2. Bir saattir onu kestiğimin farkında da bana acıyan bir gülüş mü attı ?
    3. Yoksa beni görünce mi gülümsedi ?
    ···
  8. 9.
    +1
    Ama gülümsedi işte, üstelik bana bakıpta gülümseyince ben bir an için nerden olduğumu unuttum. Aşık mı olmuştum yoksa ? Hemde filmlerde görünce dalga geçtiğim türden ilk görüşte bir aşk mıydı ?
    Ama hayatında hiç aşık olmayan, sevgililerine karşı duyguları sadece hoşlantıyla sınırlı olan ben, bu sefer bir şeylerin farklı olduğunu anlamıştım.

    Yanlış anlaşılmasın, hiç bir zaman çok yakışıklı, dalyan boylu, kaslı, kızları ilk görüşte kendine hayran bırakan biri olmadım.
    Spora da hiç yetenekli olamadım. ilkokulda sınıf maçlarında adam ekgibliğinden dolayı alırlar, defansa koyarlardı beni. Resim ödevlerimi bile anneme yaptırdım yıllarca.
    Reddettim, yeri geldi reddedildim. Üzdüm, bazen de üzüldüm. Çoğu insandan daha çok sevgilim oldu belki ama, çoğunu uzun süre uğraştıktan sonra elde ettim. Ama hiç bir zaman bir Casanova olmadım.
    Allah vergisi tek yeteneğim, ağzımın az da olsa laf yapabilmesiydi. Biliyordum ki beni bu çıkmazdan kurtarabilecek tek şey yine bu yeteneğim olacaktı.
    ···
  9. 10.
    +1
    Türkçe konuştuğunu görüp, üstelik bi de bana doğru gülümserken yakalayınca yüz kızarmasıyla birlikte nedensiz bir cesaret geldi bana. Kaçamak bakışların yerini, uzun uzun bakmalar aldı.
    Derken deli bir yağmur başladı dışarıda. Sanki doğa ana benim için iyice romantikleştiriyordu bu anı.

    Ama uzun sürmedi bu tek taraflı romantizm. Yan masada bir hareketlenme başladı. Çantalar toplandı hesaplar istendi, paralar ödendi. Kalktılar masadan.
    Ben son bir bakış için Allah'a yalvarırken yine dört ayak üstüne düştüm. Kapıdan tam çıkarken bizim tarafa doğru bir bakış attı. Ama ben o zararsız bakışa, milyonlarca anlam yüklemeye hazırdım.

    Kuzene döndüm, 'Kalk lan gidiyoruz' dedim. Nereye bile demedi, toparlanmaya başladı. Anlamıştı zira o da durumu. Hesabı ödemeyi bile son anda akıl edip çıktık cafeden.
    Kalabalıktı dışarısı. işte o an yağmur yağdığı için binlerce kez şükrettim. Çünkü kafeden çıkarlarken gözüme çarpan kırmızı şemsiye, biraz ilerde dünyanın en güzel saçlarını kuru tutmaya çabalıyordu.
    Biz ise şemsiyesiz 2 salak olarak daldık kalabalığa. Yara yara kırmızı şemsiyenin hemen arkasına kadar geldik.
    ···
  10. 11.
    +1
    Kuzen, 'Diğer kızı ben hallederim' dedi. 'Lan daha Türkçe'yi tam konuşamıyorsun ingilizce konuşan kızı nasıl oyalayacaksın ?' demek istedim, ama demedim. Hem ayıp olmasındı, hem de benim için bişeyler yapmaya çalıştığından ona duyduğum minnettendi.
    iyice yaklaştım kırmızı şemsiyeye. Kafamı uzatıp 'Bir kişilik daha yer var mı ?' dedim heyecandan salak salak gülümseyerek.
    Var demedi, ama yok da demedi. Kenara çekilip bana yer bırakmadı, ama şemsiyeyi de çekmedi. Hiç birşey söylemedi, sadece suratıma baktı.
    Ben ise konuşmak zorunda olduğumu hissedip, kafamın durmasına lanet ettim. Ama yine de konuştum. 'Güzel şemsiye' dedim, dediğim an pişman olarak konuşmaya böyle girdiğime.
    'Güzeldir' dedi. Duyduğum bu ses, bir meleğe ait olmalıydı. Olmalıydı fazla, kesinlikle bir meleğe aitti.

    'Neden burda olduğumu biliyorsundur herhalde' dedim.
    'Bilmiyorum sen söylesene' dedi.
    'istersen ingilizce de anlatabilirim ama anlayabilir misin o konuda bazı şüphelerim var' dedim.
    ···
  11. 12.
    0
    konu sabitlendi
    ···
  12. 13.
    -1
    anlatma allah aşkına anlatma
    ···
  13. 14.
    0
    reserved iyi yazıyorsun panpa
    ···
  14. 15.
    -1
    anlatma allah aşkına anlatma
    ···
  15. 16.
    0
    Betimleme yapma giberun
    ···
  16. 17.
    0
    devdıbını yarına mı saklıyorsun panpa yazsana
    ···
  17. 18.
    +1
    Güldü beyler. Daha doğrusu gülümsedi. O gülümserken gözlerini kıstı ama benim içimdeki sobaya bikaç odun atıldı, iyice alevlendi.
    'Hey Allahım' dercesine kafasını yana yatırdı.

    Kafamı çevirip arkaya baktım, kuzen kızla bildiğin ingilizce konuşuyodu. Şaşırdım ama ilgilenmem gereken daha önemli bir konu vardı, sonraya bırakatım iğnelemeyi.

    'Aslında bi nedeni yok. Şemsiyemi almayı unutmuşum, çok ıslandım, ben de gördüğüm ilk şemsiyenin altına girdim.'
    '50 metre ilerdeki şemsiye mi ilk gördüğün şemsiye oldu' dedi.

    Lan ? Mesafeyi nerden gördün vicdansız dedim kendi kendime. Lafı yemiştik. Ama bu belki de beni takip ettiğini gösteriyordu. Ya da cafede beni gördüğü için öyle bir tahminde bulunmuştu.
    ···
  18. 19.
    +1
    Toparlamak adına;
    'Siyah şemsiyelerden hoşlanmıyorum, renkli olanı makbulümdür. Ama herkes sözleşmiş gibi siyah şemsiye almış herhalde'
    'Bilseydim ben de siyah alırdım' dedi. Derken gülüyordu.

    içimde bir şeylerin yer değiştirdiğini hisseder gibi oldum. Dalga mı geçiyordu, yoksa gibtir git başımdan demenin kibarcası mıydı bu ?
    ···
  19. 20.
    +1
    Yüzsüzlüğü ele aldım;

    'Neyse artık bidahakine öyle yaparsın ııı şey' dedim, adını duymak istediğimi belli edercesine.
    'Kırmızı şemsiyeli kız de'
    'Çok uzun değil mi sence de ?'
    'O zaman sadece şemsiyeli de' dedi. Ardından 'Ben sana ne diyeyim ?' diye ekledi.
    'Kırmızı şemsiyenin altına giren çocuk de' dedim.
    'Bana uzun diyene bak' dedi.

    O an 'O zaman sadece giren de' diyesim geldi ama eğer azcıkta olsa iyi bir ilk intiba yakaladıysam, onu mahvetmemek adına;

    'Pitriosis de madem'
    'Öyle derim Pitriosis, sen de bana Didem demeyi hakettin o zaman' dedi.
    ···