0
hayır... tesadüfler kaderdir
Her akşam gibiydi... aynı karanlık, sessizlik ve kafasında aynı düşünceler... aynaya baktı... serin suları çarptı yüzüne kulağındaki seslerle... uzun uzun kalbinden özür diledi... ”özür dilerim bu hayaller ile yine seni üzdüm... ”
O dışardan bakınca serseri, salaş bir izlenim veren kıyafetlerini giydi... parmaklıklı eldivenleri ile... elinde kemanı ile çıktı istiklal sokaklarına... kalabalık arasında dolaştı bir süre... o buğu gibi olan gürültü aslında duymasını bilene neler anlatıyor diyordu içinden... her seda ile başka bir dünyanın kapıları aralanıyordu... kafasını o anda kaldırdı binalardan az da olsa görünen gökyüzüne... durdu... işte o an gelmişti... o sesleri dinlemeye ve her insana ayrı ayrı kulak vermeye koyuldu... kemanını tamamen bu hislerle çalmayı seviyordu... tek düşüncesi vardı... ne kadar insanın dikkatini çekebilirse o kadar hi
tab edebilmişti onlara, o kadar dalabilmişti işte o istediği dünyaya... zaten kendine ve bestelerine verdiği kıymet cebine giren para ile kıyaslı deildi... sadece ama sadece şu andaki yaşadıklarına, dünyasına endeksli idi... o çaldıkça insanlara öle bir his geldiki... sanki sağanak bir yağmur yağarcasına insan irkilmeleri geliyordu... her tele dokunuşu bir yağmur tanesi gibi indi insanların yüzlerine... işte başarmıştı marçelini... istediği buydu... bunun verdiği haz o kadar arttı ki...
Gözlerini açtı... uyanmıştı... garip bir gülümseme vardı yüzünde... gül yaprağının, ilk gelen güneş ışıklarına seher vakti verdiği güzellikte bir gülümsemeydi... hafifçe doğruldu... ”işte bu “ dedi derin derin... iç çekerek... çalmakta olan müziği kapattı... bu onun son bestesiydi... yeni yaptığı besteleri ile uyurdu ve o gece rüyasında, o besteyi yaparken ki düşüncelerini görür ise ona bestem derdi... yoksa “beynimde birikmiş dünyalık düzen kırıntıları” der geçerdi ve adeta ruhundan atar gibi buruşturup çöpe atardı... ”Vertigo” ismini verdi bu bestesine... eski dillerde görmüştü bu kelimeyi... 13.yy krallarından edward ülkesine ilk sanatı getirdiğinde böle demişti... ”marijuana ile sanat... işte şimdi tanımsız mutluluk geldi ülkemize”...
Arkadaşlarıyla hemen bir buluşma ayarladı ve girdiler stüdyoya... etrafındakiler gerçekten etkilenmişlerdi yeni besteden... öyle ki çalarken bile eşlik etmekte zorlandılar marçeliniye... bitirdiler kayıtları... sabırsızdı marçelini ve ekibi... hemen duysun istiyorlardı herkes bu besteyi... gördüğü rüyasını da klib yapmak istedi marçelini... ve çıktılar izleyici karşısına...
Çok sevilmişti... milyonlar dinliyor , tepkiler olumlu geliyordu... aradan bir süre geçti... bir gece gittikleri yerden çıkan marçelini , garip bişiler hissediyordu... dışarı çıkar çıkmaz kafasını kaldırdı derin bir nefes çekti sanki yıllar sonra hapisten çıkan bir mahkumun özgürlüğünü koklaması gibi kokladı hayatı... başını tam önüne eğerken karşısında iki büzme gördü kendine doğru ısrarla gelen... başta bakmak istemedi o tarafa... ama ister istemez dikkati gitti oraya... gözleri çok net görmediği için uzaktan tek görebildiği bir kız ve önünde bir tahta... ayaklı resim tahtalarından olmalıydı bu... meraklandı... bir dakika hemen geliyorum dedi arkadaşlarına... koşarak gitti kızın yanına... merhaba dedi... neden öle bakıyorsun bana?
Kız tek kelime etmedi ve önündeki resmi marçelini ye doğru cevirdi... gördükleri karşısında garip bir ürperti hissetti marçelini... şaşkındı... tepkisiz kaldı saniyelerce... ve kız ordan uzaklaştı... hala orda kalakalmış olan marçeliniyi gören arkadasları hemen gittiler yanına... aldılar hadi gidelim diye ve sessizce uzaklastılar... hiç konusmadı marçelini... arkadaşlarının sorduğu neler oluyor? Noldu? gibi sorulara cevap vermesi olanaksızdı cünkü duymuyordu bile... başka bir boyuta geçmişti adeta... bedeni orda ama ruhu bilmediği bir şeyin peşinden gitmişti... ya da belkide kızın... gecelerce uyumadı düşündü... nasıl olur diye debelendi durdu kendi dünyasında... her detaya önem verdi... her detayı dinledi... bir yol bulmak görmek istiyordu bişiler... yoldan geçen insanları bile gizlice dinledi... sabah martılarını... vapur seslerini... rüzgar uğultusunu ve hatta programlarındaki saçma sapan bazı olayları programları bile izledi... bir işaretti istediği... bir yerde gizliydi ama nerde...
Sonunda pes etti... dermansız kalmıştı... gücü tükenmiş, gözleri uykuya hasret kalmıştı... aralıksız, günlerdir yolculuk yapar gibi hissediyordu...
Birden son gücü ile çıktı evden..en son rüyasında gördüğü yere gitti... istiklal aynı istiklal di... farklı olan neydi diye bakınmaya başladı etrafına... gözlerindeki “nolur yardım et bana “
ifadesi eşsizdi... yalvarır gibiydi... bi ara dalmıştı artık açlıktan uykusuzluktan... bir dokunuşla geldi huzur... evet o kız karşısındaydı... baktıııı baktııı... gözleriyle konustu önce... inebildiği kadar derine, masumiyete doğru yol aldı... artık diline gelmişti edaları... yutkundu... nasıl dedi?
Kız o kadar güzeldi ki... ama garip birşey vardı..o kalabalıkta neden bölesine bir güzellik ışık gibi dururken insanlar umursamıyordu... evet dedi.. buydu işte farklı olan... güzellik çeşit çeşit aynalara benzer... yansımaları da ona göre şekillenir... aynası berraktı marçelininin ve görebiliyordu tüm berraklığı ile güzelliği...
Ben bir ressamım dedi kız... çok karanlık bir geceydi... sanki gecenin gecesi... gözlerim açıkmı kapalımı anlayamıyordum bile... ve ölesine uyudum... rüyamda burdaydım... elimde yine kağıdım... kalabalık ve gürültü... ama garip bir melodi geliyordu... sanki tüm insan buğultularından ortaya çıkmış bir semfoni gibiydi... yüzlerce keman gitar ve çello sesleri var gibiydi... o kadar güzel harmoni edilmişti ki bende dayanamadım ayak uydurmak istedim... çizmeye başladım bana ne verdiyse... ortaya o gün gördüğün resim çıktı işte...
O çökmüş gözleri bile kocaman oldu marçelininin... bende dedi...
Orda kız tekrar girdi lafa... biliyorum dedi... ben o gece gözlerinde gördüm bunu zaten...
Buna vasluo şaççi deniyor dedi... kainatta doğrular çakışması yani..bir anda... tanrı katında bir yerlerde... senle benim doğrularımız çakıştı marçelini dedi... o kadar ki aynı kareler içinde yaşadık farklı şeyleri...
O kadar tatlı gülümsüyordu ki jacqluine... herşeyi unuttu marçelini... uzandı ve kalabalığa umursamadan öptü... sanki onlar yokmuş gibi devam ediyordu hayat... o kadar temizlerdi ki dikkat bile çekmiyorlardı...
Tümünü Göster