korku vahşet aşk seks herşey bu hikayede gelin

panpalar yazmaya başlıyorum "tamamen kendi kafamdan uydurduğum bu hikayede" talebe göre hardcore ciks sahneleri de eklenecek.

büyükadadaki evimiz yazın gelmesiyle yeniden dolmaya başlamıştı, istanbul'daki tanıdıklarımız ile sabahlara kadar süren aile eğlenceleri yapıyor, sohbet muhabbet edip vals yapıp sabaha karşı uyuyorduk. ben bu sene üniversiteye başlayacaktım, kardeşim münir liseye giden aramızın çok iyi olmadığı bir insandı. yan köşkte oturan kız arkadaşım alev ve ailesi de yazın ilk günlerinde adaya gelecek ve kavuşacaktık. günler birbirini kovaladı ve alev sonunda adaya geldi. onu öyle özlemiştim ki kumral saçlarını ayırarak dudaklarına yapışarak özlemimizi giderdim. ellerinden tutup adayı dolaşmaya başladık eskisi gibi. kokusunu o kadar özlemişim ki çiçeklerin kokusunu almayan burnum yalnızca alevin kokusunu çekiyordu içime...

hava kararmaya başlamıştı,biz alevle denizi gören hakim bir tepede birbirimize sarılmış uzanarak mehtabı izliyorduk. o an kendimden geçmiştim. kulağıma ismimin söylendiğini duydum, kafamı kaldırdığımda alev uyuyordu ve etrafımızda hiç kimse yoktu. uzaktan kırmızı iki gözün bize bakıp tuhaf bir dille bir şeyler söylediğini duydum. başıma hiç böyle bir şey gelmemişti, alevi kaldırdım ve köşke doğru gitmeye başladık. ancak ensemde sürekli bir şeyin beni takip ettiğini hissediyordum.

alevi evine bırakırken babası beni içeri çağırdı:"oğlum senle ne zamandır tavla atmadık gel iki tavla oynayalım muhabbet edelim" diyordu. heyecanlanmıştım. kuddusi amcayı uzun zamandır görmemiştim. içeri girdim alev bana kahve yaparak yanıma geldi. onunla bakışarak tavla oynuyordum ve haliyle yenildim. o an yeniden etraf bulanıklaştı, adımı söyleyen o garip varlık yeniden yakınıma geldi. her yer buz kesmişti adeta. gözlerim karardı. gözlerimi açtığımda alev kolonya ile beni uyandırmaya çalışırken kuddusi amca da babama "sizin oğlan bu gece burada kalsın hali hal değil" diyerek telefonda muhabbet ediyordu.

alev'in 20 yaşında ondan 1 yaş büyük ablası vardı adı güzide. olanları anlayamamış beni izliyordu, üstünde kısacık bir şort vardı gözüm istemeden ona kaydı ancak kendi kendime saçmalamayı kes diyerek başımı tavana diktim. biraz daha oturup yatmaya niyetlendik, alev bana salonda yatak yaptı ve sağıma dönerek uyumaya koyuldum. gece 3 sularında uyandığımda bir ses "güzidenin sana nasıl baktığını görüyorsun değil mi,o şu an odasında yalnız git ve onunla güzel dakikalar geçir" diyordu. korkuyordum,dua ettim ancak aklıma girmeye çalışıyordu.

arkamı dönerek uyumaya çalışırken mutfaktan bazı sesler duydum birisi su içmeye kalkmış olmalıydı ki bardak sesleri çıkıyordu. ben de tuvalet amacıyla kalktığımda mutfakta güzide'nin mini sayılabilecek şortu ve atletiyle su içtiğini gördüm, bana attığı bakış içimi kıpırdattı. banyoya kendimi zor attım ve işedikten sonra istemeden de olsa mastürbasyon ile güzideye olan heyecanımın azalmasını sağladım.

odaya döndüm ve uyudum. gece oldukça sıkıntılı geçmişti, sabah çaydanlık fokurdamasının sesiyle uyandım. alev annesi ile kahvaltıyı hazırlıyor, babası balkonda gazete okuyordu. kalktım ve yüzümü yıkayarak alevin babasının yanına çıktım. "gecen nasıldı" diye sordu. yaşadıklarımı anlatmadım tabi ki,sıcak olduğunu biraz zor uyuduğumu söyledim. dışarıdan gelen leylak kokuları evi sarmıştı, biraz sonra güzide odasından çıkarak annesine bir öpücük verdi ve kahvaltı masasındaki sıcak ekmeklerin çıtır kısmından ısırdı.

bir an önce kahvaltı edip o evden çıkmak istedim,ev üstüme üstüme gelirken kahvaltıyı zar zor edip yeniden görüşmek dileğiyle diyerek evden çıktım. evden çıkıyor iken aleve rıhtımda buluşalım aşkım dedim ve evime geldim. odama çıktığımda iki kırmızı gözün camımda bana baktığını gördüm. halüsinasyon gördüğümü sandım önemsemedim ve duşa girdim. aklıma alevin ablası güzide gelmişti, onun bacakları ve göğüsleri gözümde belirdi. kendime tokat atarak saçmalama demeyi sürdürdüm.

tepki yok amk yazmıyorum bişey.

alevin bana attığı mesajı gördüm,"aşkım güzideyi gönderiyorum çarşıda ufak bir işim var ben gelene kadar güzideyle oturur bir çay içersiniz" diyordu. bu duruma hem sevinmiş hem de üzülmüştüm. güzide genelde açık saçık giyinen bir kızdı ve baktıkça içimdeki boğa ayaklanıyordu resmen. istemeye istemeye gittim onunla buluştum ve bir çay bahçesinde oturmaya koyulduk. altında parmak arası terlik şort üstünde askılı tişört vardı. kahve istedi,ben kolamı yudumlarken güzide bana bakıyor muhabbet etmeyecek miyiz diyordu. kem küm ederken güzide ayağını terlikten çıkardı ve masanın altından bacaklarıma sürtmeye başladı, suratım kızarıyordu. güzideye ilgim vardı ancak alev bunu görse uzun yıllardır ortada olan ilişkimiz bitebilirdi.

o anda yine geçenlerde başıma gelen şey oldu, etraf bulanıklaştı. güzidenin sesi uzaklaştı ve o uzaktan gelen ses: "güzide varken kardeşi alevle zaman geçirmenin anlamı ne,güzidenin senin için yandığını görmüyor musun, onunla bir şeyler yaşa. alev nasılsa görmeyecek" diyordu. kendimi kaybetmek üzereydim,o anda güzidenin bacaklarımda gezen ayağının sıcaklığını hissettim. kalk gidiyoruz diyerek masaya 5 lira bıraktım koluna girdim ve onu sahilin oradaki ormanlığa zütürdüm, suratında hain bir gülücük vardı. bilmiyormuş gibi "beni nereye zütürüyorsun, alevi bekleteceğiz bak" diyordu. ona "sus sanki senin amacının bu olduğunu bilmiyorum" derken etraf adeta ütopya gibi kayıyordu altımdan. güzideyi çalılıklara yatırdım, dudaklarına yumuldum ve bacaklarını açtım.

güzide sanki dünden razıymış gibi dudaklarımı yalamaya emmeye başladı, şortumu indirmeye kalmadan göğüslerini açtı,ve ben hiç öyle bir göğüs görmemiştim. elimi güzidenin alt kısmına indirdim sulanmıştı, parmağımı içeri soktuğumda rahatça girdiğini gördüm ve şaşkın olarak suratına baktım. "ne o ilkimin sen olduğunu düşünmüyorsun herhalde küçük bey, hadi becer beni" diyordu. o an kendimi kaybetmiş güzideyi ormanda inletmeye başlamıştım. boşaldığımda kendime geldim, güzide yanımda kızlığını okşarken ben aniden toparlanıp ayağa kalktım. suçluluk çekiyor aleve bunu nasıl yaptığımı düşünüyordum, güzide: "aramızda kalacak bu,ama seninle bunu yapmayı hep istiyorum, beni delirttin" diyordu. o anda sinir küpüne dönerek güzidenin boğazına yapıştım. "bana bak bundan birisinin haberi olursa seni rezil ederim, huur" dedim. güzide ağlamaya başlamıştı.

toparlanıp alevle buluşacağımız yere gittik, hava kararmaya başlamıştı. sırtımdaki çizikleri kapatmak için yarım kollu bir tişört alıp giymiştim. sevdiğim kız masum kız alev bana aşk ile bakıyorken güzide arada davetkar bir bakış atıyordu. görüşme boyunca aleve kafamı çevirmedim, alevin pamuk ellerini tuttum ve gözlerinde boğuldum.

eve gittiğimizde yorgunluktan yatağıma yattım, kardeşim münir kapımı çaldı. "hayırdır yoruldun herhalde evin büyükoğlu. kim olsa yorulurdu öyle bir kızı ormanda inletmek kolay bir şey olmasa gerek." diyerek içeri girdi. duyduklarım karşısında kafamdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. tuttum ve duvara yapıştırdım. "sen ne diyorsun bin! ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu" diyerek suratına tokat attım. "istediğin kadar bana kız, alevin ablasını ormanda nasıl becerdiğini izledim, şansa bak ki ormanın etrafında arkadaşlarımlaydım, sesleri duydum ve çalılıkların arasına geçtim. gel gör ki abim çimenlerin üstünde flört ettiği kızın ablasını gibiyor." duyduğum laflar beni o kadar kızdırmıştı ki müniri odadan kovdum kapımı kilitledim.

telefonum çaldı, telefondaki güzideydi. "bugün çok güzeldi bilmeni istedim, bunları kızkardeşim duyabilir, duymaması için yarın seni ormana bekliyorum" diyerek telefonu kapattı. ne yapacaktım ben şimdi hatamın üstüne hata mı ekleyecektim. korkunç bir çelişki ile uyuyakalmışım. rüyamda ağzı olmayan ve ayakları ile kolları yer değiştirmiş insanlar bana doğru ormanın derinliklerinden geliyordu. bağırarak uyandım ve terden ölmek üzere olduğumu gördüm. telefona saate bakmak için baktığımda bir adet mms geldiğini güzidenin çıplak fotoğrafını attığını gördüm.

silerek yatağıma uzandım, kaldığım çelişki beni öyle zora sokmuştu ki. üstelik bir gören de kardeşim münirdi. benden olmayacak şeyler isteyebilir beni ölmeden mezara sokabilirdi. alev'in öğrenmesi benim hayatımın sonu olabilirdi. ayrıca ailemizin adadaki saygınlığı biter, oradaki evimizi satmamıza bile neden olabilirdi. bu da gerçekten hayatıın sonuydu.

gecenin bir vakti münirin odasına giderek onu uyandırdım. öyle sinirliydim ki."benden ne istiyorsun lanet olası" dedim. afallamıştı,onu salona çağırdım ve ne istediğini söylemesini istedim. dalga geçer tavırlarla "ben ne isteyeyim küçük beyden, aynı anda iki kızı hoplatan bir binsin sen" dedi. suratına attığım tokatın şiddetinden elim acımıştı. "konuş!" diye bağırdım. "kısasa kısas yapacağız abicim, güzide benim hayallerimi süsleyen kızdı,sen onu gözlerimin önünde becerdin. şimdi sıra bende, güzel sevgilinin tadına ben bakacağım yoksa bütün ada bu rezaleti duyar" dedi. duyduklarım içime saplanan bir hançerden farksızdı olduğum yere yığılmıştım. münir yavşak bir ifadeyle gülerek odasına gitti. ben ağlamaya başlamıştım.

münir ortalarda dolanmaya başladığı sürece 3 kişinin hayatı zindan olabilirdi, gözüm öyle dönmüştü ki. plan yapmaya başladım. müniri evde tek bırakacak, alev'in eve geleceğini söyleyecek ve müniri evde bayıltarak bir sandala bindirip denize doğru yollayacaktım. zaman kazanmak adına yapacağım bu plan içimdeki vicdanı adeta yok etmişti.

münir'e "yarın öğlen alev'i bize çağırdım, evde kal ben işim çıktı bahanesiyle yarım saat evden çıkarım sen de alev ile bir şeyler yaşarsın" dedim. "bu kadar kolay kabul edeceğini zannetmiyordum" diyerek güldü. bu gülüş münirin bir şey yaptığında attığı gülüştü. ertesi gün olduğunda annem ile babam evden gittiler. ev boş kaldığında münir: "aslında burada kalıp sevgilini nasıl becereceğimi görmeni isterdim ama sen gitmezsen bu iş de olmaz" diyordu. öyle sinirleniyordum ki,onu bahçeye bile gömebilirdim.

münir odasına gitmiş açtığı müzikle adeta alev'e hazırlık yapıyordu. münir'e kola getirdim getirirken de içine olabildiğince uyku ilacı attım. münir içtikten 10 dakika sonra baygın halde yatağına yayılmıştı. daha önce anlaştığım bir balıkçıyı eve alarak münir'i evin arka kapısından çıkardık ve sahile doğru zütürdük. balıkçıya verdiğim 100 dolar ile balıkçı münir'i sandala bindirdi. münir'in sandal üstünde uzaklaşmaya başladığını gördüm. gidiyordu. hayatımız zehir olmayacaktı. annemlere münir'in okuldan bir işi çıktığını ve acilen istanbula gitmesi gerektiğini söyledim. şimdi tek pürüz kalmıştı o da güzide. güzidenin susması için onunla sürekli ciks yapmam gerekiyordu. bir süre böyle geçti. ta ki televizyonları açtığımızda duyduğumuz habere kadar...

televizyonda denizin ortasında devrilen bir sandal gösteriyorlardı. tahminlere göre büyükadadan çıkmış ve çıkan rüzgarda devrilmişti. içindeki kişiyi bulamamışlar, ancak sandaldaki kimliğini ele geçirmişlerdi. isim olarak münir şemsigül yazıyordu. o anda inanamadım, odama gittim ve dolaylı yoldan kardeşimin ölümüne sebebiyet verdiğimden dolayı kendimi öldürmek istedim.